3 Aralık’tan sonra da görün!

3 Aralık’tan sonra da görün!
Görme Engelli Süleyman Acar, engellilerin 3 Aralık’tan sonra görmezden gelindiğini söyledi.

Engellilerin bu toplumda yaşadığı sıkıntılara işaret eden görme engelli Acar, kitap satarak hayatını idame ettirmeye çalışıyor.

Doğuştan görme engelli olan ve 2011 yılından bu yana da işitme problemi çeken Acar, toplumun engellilere yaklaşımında duyduğu rahatsızlıkları Tigris Haber ile paylaştı.

‘Doğuştan görme engelliyim ama kulaklarım sonradan ağırlaştı’

 “1988 yılında Diyarbakır’da doğdum. Ergani nüfusuna kayıtlıyım ama Diyarbakır’da yaşıyorum. Ailemle birlikte yaşıyorum ve yedi kardeşin en sonuncusuyum. Doğuştan görme engelliyim ama kulaklarım sonradan ağırlaştı. 2011 yılından beri ağır işitiyorum ve işitme cihazı kullanıyorum.

‘O bana göz ben ona ayak olmuştum’

2014 yılından bu yana kitap satıyorum. Bedensel engelli bir arkadaşım vardı, Zeynep. Zeynep Güneri burada cam kız diye biliniyordu. Onun bir kitabı çıkmıştı, ‘Hayat bana hazine’ diye. Zeynep kendi kitabını satamıyordu. Herkes ondan kitap alıyordu ama bedavaya alıyordu. Bu durum da yani emeğinin karşılığını alamaması benim kanıma dokunuyordu. Zeynep’e neden kitaplarını satmadığını sordum o da ‘para istemeye utanıyorum’ dedi. Ve bunun üstüne ben de kitaplarını ver ben satarım dedim. Zeynep’in kitaplarını aldım önce okullara gittim. Sonra yolda yürürken sattım. Zeynep’in ayakları yoktu ama benim vardı. Yani, ben onun eksiğini tamamlamak istedim. Ona ayak olmaya çalıştım ve tabi o da bana göz oluyordu. Zeynep, bana kitap okuyordu. Telefonuma gelen mesajları bana okuyordu. Yani o bana göz ben ona ayak olmuştum.

‘Destek olmak isteyenler kitap yollayabilirler ama karşılıksız değil, indirimli olarak’

Sonra 2015 yılında farklı kitaplar da satmaya başladım. Bu arada görme engeliler için çıkarılan sesli kitapları okuyarak kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Görme engelliler için siteler var, GETEM, Altınokta, Konuşan kitaplık. Bu sitelere biz raporumuzla üye oluyoruz ve bize verilen kullanıcı adı ve şifre ile bu sitlere girip kitapları dinliyoruz. Stantta sattığım kitaplar ise iletişime geçtiğim yayınevleri ve yazarlardan indirimli olarak aldığım kitaplardır. Bana destek olmak isteyenler kitap yollayabilirler ama karşılıksız değil, indirimli olarak. Karşılıksız kitap vermek isteyenleri kabul etmiyorum. Çünkü her kitabın üzerinde bir emek vardır ve kimsenin emeğini karşılıksız kabul edemem. Bu hayatta hiç kimseye minnet eylemek istemem. Yani, bunun karşılıksız, emek verilmeden para almaktan bir farkı yoktur. Ben yaşamımı kendi emeğimle idame ettirmek istiyorum. Tabii ki, herkese olduğu gibi bana da indirimli kitap yollayan duyarlı herkese açığım.

 

 

‘Sarı çizgilerin ancak yüzde 5’ini kullanabiliyorum, yüzde 95’i esnafların işgali altındadır’

Kitap satışı pek iç açıcı değil. Bağlar’da kalıyorum ve oradan Ofis’e gelmek için büyük sıkıntı yaşıyorum. Çünkü gözlerim görmediği için durakta gelen arabanın hangisi olduğunu, gideceğim yere hangi aracın gittiğini bilemiyorum. Durakta bekliyorum, çevreden yardım istiyorum ama her zaman birini bulmak kolay olmuyor. Bir görme engelli olarak bu toplumda birçok zorlukla karşılaşıyorum. Yaşadığımız sıkıntıların giderilmesi için birçok defa topluma açık çağrılarda bulunuyoruz ama bizi pek duyan olmuyor. Bir tek 3 Aralık’ta hatırlanıyoruz ama hemen bir gün sonrasında unutuluyoruz. Aslında toplumda duyarsız insanlar olduğu gibi duyarlı insanlarda ya da duyarlılığını yanlış ifade eden insanlar da var. Örneğin bir görme engelli gördüklerinde ilk iş olarak cebine para koymaya çalışanlar var. Bunun kabul etmediklerinde de ‘Niye hayır işlememe engel oluyorsun’ diye serzenişte bulunanlar oluyor. Mesela maalesef bazı esnaflarımız görme engelliler için kaldırımlarda yapılan sarı çizgilerin üzerine tezgâh kurabiliyorlar. Yine, kimileri bu çizgilerin üzerine araba park edebiliyorlar. Örneğin ben Bağlar’da kalıyorum ve sarı çizgilerin ancak yüzde 5’ini kullanabiliyorum, yüzde 95’i esnafların işgali altındadır. Kaldırımlar tabure dolu ve sarı çizgilerde yürümek mümkün değil.

‘Susuyorlar ve kimse yokmuş gibi sessizlikle geçiştiriyorlar’

Bir görme engeli olarak yaşadığım bir başka sıkıntı ise şu; Ofis’te minibüsten inmişim ve Sanat Sokağına gelmek istiyorum. Bunun için de vatandaşlardan yardım istiyorum ama kalabalık ortamda kimseden bir ses çıkmıyor. Sanıyorlar ki, dilenciyim ve onlardan para isteyeceğim. Bunun için de susuyorlar ve kimse yokmuş gibi sessizlikle geçiştiriyorlar. Bunun dışında da kimi zaman kafelerden paramla çay istiyorum, bunun için de bir arkadaşı gönderiyorum ama çay göndermiyorlar. Sanıyorlar ki engelli olduğum için onlardan bedava çay istiyorum. Hâlbuki ben kimseden bedavaya hiçbir şey istemiyorum.

‘Kendimi bir hayır aracı olarak kullandırmak istemiyorum’

Tüm engellilerin ortak derdi, insanlar bizi hayır aracı olarak kullanmak istiyorlar. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Ben kendimi bir hayır aracı olarak kullandırmak istemiyorum. Mesela arabaya biniyorum yol paramı vermek isteyenler çıkıyor ve insanlar minibüs paramı vermek için sıraya giriyorlar. Bu durum bana dokunuyor. Param olmasa zaten arabaya binmem. Montumun cebinde kaç defa para buldum, insanlar bana fark ettirmeden cebime para koymuşlar. Yine, bazen kitap alırken fazla para vermek isteyenler oluyor. Bunun için tartıştığım dahi oluyor. Hatta bazen kitap almak için yanıma gelenler eğer yanımda gören biri varsa onunla muhatap oluyorlar. Benimle konuşmak yerine yanımdakiyle konuşuyorlar. Oysa kitabın satıcısı benim ve benimle konuşmaları gerekiyor. Yine, bazı insanlar gözlerim görmediği için nasıl telefon kullandığıma, facebook’a nasıl girdiğime şaşırıyorlar. Gözüm görmüyor ama telefonumda, bilgisayarımda sesli ekran okuyucu programı var ve bu sayede kullanabiliyorum. Bazı zamanlar insanlar yolda yürürken yardım etmek istiyorlar ama koluma girip direkt yürüyorlar, hiç sormuyorlar nereye gitmek istediğimi. Öyle bir şey ki bazen ihtiyacım oluyor yanımda kimseyi bulamıyorum bazen de ihtiyacım yokken yanımda birileri oluyor ama onlar da nasıl yardımcı olacaklarını bilmiyorlar.

‘Onurumdan yana yara almak istemiyorum’

En çok onurumdan yana yara almak istemiyorum. İnsanlar çoğu zaman yardımcı olmaya çalışırken empati kurma konusunda yanlışlıklar içine düşüyorlar. Her şeyden önce insanlar bizlere acıyarak yaklaşıyorlar. Tabii ki Allahu Teâlâ insana merhamet vermiştir ve bir ölçüde de olsa acımayı anlarım ama yerli yersiz vah vah türünden ‘acıma’ seanslarını anlamıyorum. Allah beni böyle uygun görmüş ve böyle yaratmış.

 

 

 

‘3 Aralık sonrası toplum bizi görmek istemiyor’

Bugüne kadar engeliler olarak topluma çok mesaj verdik, birçok sıkıntımızı paylaştık ama pek değişen bir şey olmadı. Aslında toplum görmek isterse küçücük bir şeyden bile alması gerekeni alır. Toplumumuz bizi senede bir kere anlıyor. 3 Aralık sonrası toplum bizi görmek istemiyor. Mesela birini soruyorum ama yok diyorlar, hâlbuki o oradadır ve yokum işareti yapmıştır ve ben görme engelli de olsam bunu hissediyorum. Toplumumuz neden böyle davranıyor, çünkü bölgemizde uzun bir zaman engelliler evlerinden dışarı çıkmamışlar. Ama zamanla ailelerin ve engellilerin bilinçlenmesi sonucunda engeliler toplum içine çıkmaya başladı. Yani, toplumumuz geçmişte dışarıda görmediği engelliyi bugün karşısında görünce şaşırıyor ve mümkün mertebe yanından uzaklaştırmak istiyor.”

 

Ali Abbas Yılmaz / Özel

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.