Ahlaksız iftiralara yanıt

Ahlaksız iftiralara yanıt
Eski Ak Parti Diyarbakır Milletvekili M.İhsan Arslan, bazı çevreler ve bir yerel gazete tarafından kendisine ve ailesine yönelik iddialar hakkındaki sessizliğini gazetemiz için bozdu.

Arslan’dan asılsız iftiralara yanıt: Allah’a ve hukuka havale ettim

thumbnail_kyhh3639.jpg

İlyas AKENGİN/ÖZEL

Eski Ak Parti Diyarbakır Milletvekili M.İhsan Arslan, bazı çevreler ve bir yerel gazete tarafından kendisine ve ailesine yönelik iddialar hakkındaki sessizliğini gazetemiz için bozdu. Arslan, “Hak ve hukuka riayet etmeyen bu insanların bu cüreti nerden edindiklerini merak ediyorum. Sonuçta Allah’ın hakkımızda vereceği hükmü ikimiz de bekliyoruz. Çünkü Savcılığa verdiğim dilekçenin aynısını Allah a da sunmuştum. Cahilce ve kötü niyetle Mescidi Dırar suçlamasında bulunanların muhatabı sadece benim olmadığımı bilmelerini isterim” yanıtını verdi.

Başta Kürt sorunu olmak üzere birçok konudaki farklı bakış açısı, kurduğu vakıf aracılığı ile her yıl binlerce insana yaptığı gıda yardımları, binlerce öğrenciye her yıl verdiği burslar, yaptığı Görme Engelliler Okulunu devlete devreden ve Ankara’da 400 yataklı Engelli ve Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi kuran ve Cumhurbaşkanlı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesinde Diyarbakır’da yapımına başlanılan Merkez Cami ve külliyesine verdiği büyük destek ile bilenen Ak Partinin kurucu üyesi ve eski Ak Parti Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, gazetemizin sorularını yanıtlayarak önemli açıklamalarda bulundu.

Hafta sonu yapılan il kongresinin ardından muhabirimizin sorularımızı yanıtlayan Arslan, uzun süre konuşulacak açıklamalarda bulundu.

Sayın Arslan, öncelikle 17 Mart tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen Ak Parti İl Kongresi hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Bu sene altıncısı yapılan Diyarbakır İl Kongresi çok ciddi bir katılımla ve büyük bir coşku ile gerçekleşti. Zannediyorum geçmiş Ak Parti kongrelerinde bu kadar büyük katılım sağlanamamıştı. İl Emniyet Müdürlüğünün yaptığı tespitlere göre katılımın  seksen bin civarında olduğu bildirilmişti.

Güvenlik ve organizasyon açısından Valilik ve Emniyet ile partinin il teşkilatı olağan üstü çaba sarfetmişti ve istenen sonuç da elde edilmişti.

Son dönemde İlimizde sakin ve huzurlu bir dönem yaşanıyor. Başta Diyarbakır olmak üzere bölge illerinin de Kayyumlar tarafından yönetiliyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İllerin Kayyumlar tarafından yönetilmesini, hukuken zorunlu bir neden olmadıkça demokratik açıdan doğru bulmadığımı söylemeliyim. Fakat Kayyumlardan önceki dönemde hem güvenlik açısından halkın çektiği sıkıntılar, hem de halka gereken hizmetlerin verilmemesi, olağan üstü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmıştı. Seçilmişlerin yerine atanmışların görevlerinde başarılı olup olmayacakları hakkında çoğumuzun endişeleri olmamış değildi. Ama bu gün itibariyle Belediyelerin halkımıza ve şehrimize verdiği hizmeti inkar etmenin nankörlük olacağını düşünüyorum. Keşke seçilmişler de ayni niyet ve performansı gösterselerdi de yerlerine kayyumlar atanmasaydı.

Umarım hem eski görevliler hem de halkımız olup bitenlerden gerekli dersi almışlardır.

Sayın Arslan, kısa bir süre önce yerel bir gazetede inşa etmekte olduğunuz Diyarbakır Merkez Camisi hakkında kamuoyunu bile rahatsız edici bazı iddialarda bulunulmuştu. Mesela Diyarbakır halkı Ulu Camiye gitmesin diye bu camiyi inşa ettiğiniz iddia edilerek yeni cami Mescid-i Dırar a benzetilmişti. Diyarbakır kamuoyunun da bu konuda sizden bir açıklama beklediği kanaati ile bu sorumu cevaplamanızı rica ediyorum.

Bu konuda açıklama yapmama vesile olduğunuz için teşekkür ediyorum. Aslında malum gazetenin patron ve yöneticileri daha önce de bir kaç kez aleyhimde iftira ve hilafı hakikat iddia ve suçlamalarda bulunmuşlardı ama cevap vermeye değer bulmamıştım. Bu kere, gerçekten bir Müslümanın başka bir Müslümana asla yakıştırmayacağı itham ve hakaretlerde bulunuldu. Mescidi Dırar suçlaması ile sadece Allah’ın bilebileceği “ münafıklık” ile itham edildim. Ve yazılarını okuyanlarca bilinen bir sürü ispattan yoksun suçlamada bulundular. Cumhuriyet Savcılığına yaptığım başvuru neticesinde haberin tekzip edilmesi/yayınlanması konusunda alınan  yargı kararı kendilerine tebliğ edildiği halde  yayınlamamakta ısrar ediyorlar. Hak ve hukuka riayet etmeyen bu insanların bu cüreti nerden edindiklerini merak ediyorum. Sonuçta Allah’ın hakkımızda vereceği hükmü ikimiz de bekliyoruz. Çünkü Savcılığa verdiğim dilekçenin aynısını Allah’a da sunmuştum.

KABA İNŞAATI BİR İKİ AYA KADAR BİTİYOR

Bu münasebetle Cami hakkında da biraz açıklamada bulunmak isterim. Merkez Camisi Diyanete tahsis edilmiş, Karayolları Bölge Müdürlüğüne ait 28 dekar arsa üzerinde inşa edilmektedir. Toplam 45.000 metrekare kapalı alanı olan camide 20.000 kişi ayni anda namaz kılabilecek.

Bin kişilik konferans salonu, büyük bir taziye evi, büyük bir kafe—kitap salonu, çok sayıda kurs ve eğitim mekanları ve değişik etkinlik alanları ile sadece bir cami değil. Bölgemizde benzeri olmayan büyük bir külliye  inşa edilmektedir. Kaba inşaatını bir iki aya bitiriyoruz, inşallah 2019 yılında da ibadete açmayı planlıyoruz.

MUHATABI SADECE BEN DEĞİLİM

Bir hususu daha açıklamasam haksızlık yapmış olacağımı düşünüyorum. Merkez Camiyi, başkanlığını benim deruhte ettiğim ve ilimizin bazı değerli iş adamlarımızla birlikte kurduğumuz cami yaptırma Derneği tarafından inşa edilmektedir.. Söz konusu arsa üzerinde cami inşa etme düşünce ve teşebbüsünün ilk adımından itibaren Sayın Cumhur Başkanımızın destek ve himayeleri söz konusu olmuştur. Cahilce ve kötü niyetle Mescidi Dırar suçlamasında bulunanların muhatabı sadece benim olmadığımı bilmelerini isterim.

BUGÜNE KADAR TOPLAM 25 MİLYON TL HARCANMIŞ

Bu harcamaların 19 milyonu benim tarafımdan karşılanmış, 5 milyonu Nihat Özdemir tarafından, 500 bin Şeyhmus Ceylan/ailesi tarafından bağış yapılmıştır. 267.000.—₺ de muhtelif hayırseverler tarafından bağış yapılmıştır. Kamuoyumuzun bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Camimizin sitesinde de bu bilgiler yayınlanmaktadır. Bu münasebetle açıkça herkesten yardım beklediğimizi bildirmek istiyorum. Her Diyarbakırlının bu camide bir tuğlasının olması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Arslan, konu sizin hakkınızdaki iddialara gelmişken, bir siyaset adamı olmanız hasebiyle olsa gerek kamuoyunda hakkınızda muhtelif dedikoduların olduğunu siz de duyuyor olmalısınız. Örneğin, ‘Bir zamanlar Fetoculara okul verdiğiniz, kurdukları üniversiteye yardım ettiğiniz veya damadınızın Amerika’da onlarla beraber olduğu gibi’ dedikodu ve iddialar var neler söylemek istersiniz?

Haklısınız, benzer iddiaları ben de duyuyorum. Ama o kadar çok asılsız iddia ve dedikodu karşısında kimi zaman çaresiz kaldığımı ve hepsini toptan Allah’a havale etmek zorunda kaldığımı söylemek istiyorum. Toplum olarak inanç, ahlak, örf ve sair etik değerler açısından büyük bir erozyon yaşadığımıza inanıyorum ve kendimden daha çok halkımız adına üzülüyorum. Birçok defa yalanlamama rağmen yirmi yıl önce hakkımda yazılan bir iddianın bu gün bile tekrar tekrar yazıldığını ve konuşulduğunu esefle izliyorum. Allah’a hesap verme düşüncesi olmayan insanlardan her türlü yanlış ve kötülük sadır olabilir.

BENDEN ÖNCE VE SONRADA BAŞKA KİŞİLER MİLLETVEKİLLİĞİ YAPTI!

Maalesef, kimse benim, Diyarbakır’da Görme Engelliler Okulu yapıp devlete devrettiğimi yazmıyor. Benden önce ve sonrasında Diyarbakır da başka kişiler de Milletvekilliği yapmıştı. Kimse benim, on beş yıldan beri her Ramazan ayında Diyarbakır da toplu iftar yemeği verdiğimi yazmıyor... Kimse benim, her yılın Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine binlerce gıda paketi dağıttığımı yazmıyor... Kimse benim, yirmi yıldan bu yana (özellikle son yıllarda) her ay 1000—1300 öğrenciye burs verdiğimi yazmıyor...(burslu öğrencilerin çoğu başta Diyarbakır olmak üzere Doğu ve Güneydoğudaki Üniversitelerin öğrencileri...)

KİMSE DİYARBAKIR’A VE ÜLKEYE KAZANDIRDIKLARIMI YAZMIYOR

Kimse benim, Suriye ve Iraktan gelen mültecilere ne kadar ayni ve nakdi yardım yaptığımdan bahsetmiyor. Kimse benim, neredeyse tek başıma sırtlamak zorunda bırakıldığım Merkez Camisinden ve bölgede benzeri olmayan bu büyük eseri Diyarbakır a kazandıracağımdan bahsetmiyor...

Ve kimse benim, Ankara’da tamamı ailem tarafından karşılanmakta olan 400 yataklı Engelli ve Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi kurduğumdan da bahsetmiyor...

Maalesef, hakketmediğim suçlamaların muhatabı olunca, hicap duymama rağmen, kendimi savunmak ve yaptıklarımdan bahsetmek zorunda bırakanlar utanmalıdır diye düşünüyorum. Ben hatası olmayan biri değilim, ama beni eleştirenleri biraz daha adil olmaya davet ediyorum.

15 TEMMUZ ÖNCESİNDE İSTİFAMI VERMİŞTİM

Esas sorunuza geleyim. Ben Üniversite mütevelli heyetinde yer aldım ama bir kuruş yardımım olmadı. Bu işleri çok şeyi bildiklerinden ismimi kullanmak istediler. Gelişmeler üzerine 15 Temmuzdan çok önce Noter kanalı ile istifamı göndermiştim. Silvan’da onlara iki okul/kolej verdiğim yazıldı. İnsanlar gerçeği araştırmadan o okulun önceden bana ait olduğu, arsasını da benim zorla birilerinden gasp ettiğim iddia ettiler. İddiaların tamamı yalan. Okulu yapan şirketle, okula alınan arsa ile hiç bir alakam ve maddi desteğim olmadı. Silvanlı olmam hasebiyle öyle bir kolejin açılmasını doğru buldum, bürokratik işlemlerinde ve ruhsat almalarında yardımcı olduğum için koleje ismimi vermelerinde bir sakınca görmedim. Maalesef çoğu kişinin niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Ben de bu kültüre ve etik dışı alışkanlıklara kurban edildiğimi görüyorum.

BAŞKALARINI SUÇLAMAKTAN VAZGEÇMELİYİZ

Damadım ve kızımla ilgili suçlamalara gelince; Bu gibi çamur atma ve linç girişimlerini esefle izliyoruz. Bu konuda tek mağdur ben değilim. Bazı kimseler ve kesimler, bir gün birimizi başka bir gün de bir diğerimizi linç çukurunda boğmaya çalışıyorlar. Ama en çok da Diyarbakırlıların bunu yapmaması lazım. Çünkü komşumuzun bir oğlu dağda, diğer oğlu askerde, kızı da Fetocuların yurdunda kalmış olabiliyor. Allah aşkına, babayı hangi vicdan suçlayabilir? Veya babaları bir suç işlediyse, çocuklarından hesap sormak hangi mantık, hangi hukuk ve hangi adalet anlayışına sığar? Hangimiz damadımızın yaptığından hesaba çekilebiliriz veya hangi damat kayın pederinin yaptığından dolayı cezalandırılabilir? Başkalarını suçlamaktan vaz geçip elimizi vicdanımıza koymalıyız. Bu devirde kaçımız çocuklarımıza sahip çıkabiliyoruz…? Ailece yirmi yıldan beri aktif siyasetin içinde olduğumuzdan, özelimize ait olmasına rağmen, kamu oyu merak edebilir düşüncesi ile bu konuda ahvalimi paylaşmak isterim. Küçük kızım ve damadım uzun zamandan beri Amerika’da yaşamaktadırlar. 15 Temmuz’dan hemen sonra ikisinin de en kısa zamanda Türkiye’ye dönmelerini istememe rağmen, gelmeyip orda kalmayı tercih ettiler. Bunun üzerine ben tüm ilişkilerimi kestim ve o günden beri hiç biriyle ve hiçbir şekilde temas ve diyaloğum olmadı. Cenazeme gelip gelmeyeceklerini bilmem ama bu hallerinin ne bu dünyada ne öbür dünyada beni mutlu etmeyeceğini söyleyebilirim.

ÇOK KRİTİK SÜREÇLERDEN GEÇİYORUZ

Ülke olarak ve tüm halkımız olarak olağan üstü ve çok kritik bir süreçten geçiyoruz.

Komşularımızda olup bitenleri hayretler içinde izlerken yeterince ibret aldığımızdan emin değilim.

Müslüman olduğunu söyleyen insanlar, tekbirler eşliğinde birbirlerini boğazlıyorlar.

Sanki Nuh tufanını yaşıyoruz. Allah hepimizi ıslah etsin demekten başka söyleyecek söz bulamıyorum.

Bu vesileyle, tüm halkımızın Nevruz Bayramını da tebrik etmek istiyorum.

Gelecekte daha güzel Nevruzları birlikte yaşamayı temenni ediyorum.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum