Aile olarak onu kurtarmak istedik ama baş edemedik

Aile olarak onu kurtarmak istedik ama baş edemedik
Diyarbakır’da geçtiğimiz günlerde kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren (Qiriq Miheme) lakaplı Mehmet Kırık’ın yakınları ilk kez konuştu.

Salih Kırık, kardeşi Mehmet Kırık’ı şu sözlerle anlattı, “7 yıl önce emekli oldu. Alkol kullanıyordu. Babam onu doktora götürdü. Doktor, ‘zeka taşması’ teşhisi koymuştu. Güçlü öngörüleri vardı. Analizleri ve yaratıcılık yönü güçlüydü. Okumayı seviyordu, insanlarla iletişimi çok iyiydi. 3 oğlu var, 2’si doktor, biri lisede okuyor. Aile olarak onu kurtarmak için elimizden geleni yaptık. Baş edemedik” dedi.

Herkes için ‘normal’ bir hayatı vardı. Evlenip üç çocuk sahibi olmuş, öğretmenlik ve memurluk yapmış, vakti gelince de emekli olmuştu Mehmet Kırık. Sonra ne olduysa sokakta yaşamayı tercih etti. Daha önce de çevresi tarafından seviliyordu ancak sokakta yaşamaya başladıktan sonra Diyarbakırlı Qiriq Miheme oldu. Perşembe günü hayatını kaybeden Qiriq Miheme’nin taziye evindeki kalabalık, kendisini bir şekilde çok sevdirdiğini gösteriyordu.

1 Mayıs mitingi bitmiş, İstasyon Meydanı’ndan Sanat Sokağı’na geçmiştim. Çiseleyen yağmur hafiften şiddetlenmeye başlamıştı ki sokağın sonunda bir kalabalık gözüme çarptı. Çimlere oturmuş biri bağırarak konuşuyordu. Etrafında ise bir grup genç vardı. Ne oluyor, diye gruba yaklaştım. Sakallı bir adam bir şeyler anlatıyordu ve etrafında toplanmış gençler, konuşması için kışkırtıyorlardı onu.

Adam durmadan bir şeyler anlatıyordu. 1 Mayıs mitingine mi katılmıştı, bilmiyorum. Ama elinde, yakasında, başında HDP’nin ve sendikaların flamaları, bayrakları vardı. Yağmurun altında durup bir müddet ben de dinlemiştim adamı.

Diyarbakırlılar ve aslında her şehir, bir zamanlar ‘akıllı’ olan, sonradan deliren insanlarını sever. Yağmur altında çimlere oturup durmadan konuşan adam da bunlardan biri olmalıydı. “Fotoğrafını çekebilir miyim?” diye sormuştum. “Tabi abê, ne demek, ne demek, ne demek” demişti. Ben fotoğraf çekerken yöresindeki bayrakları kaldırmış, zafer işareti yaparak faşizm ve işçi sınıfı üzerine sloganlar atmıştı. Aslında slogan değil de içinde küfür de olan bir çeşit aforizma demek daha doğru olacak. Ne yazık ki şimdi hiçbirini hatırlamıyorum ama etrafını kuşatan küçük grubun çok güldüğü hâlâ aklımda.

Fotoğrafları çektim, tam gidecekken, “Abê” dedi, “Sence bu memlekette akıllı adam var mı?” çok manasız bir cevap vermiştim: “Akıllı olsak yağmurun altında beklemezdik.” Cevap vermiş olmak için kurmuştum bu manasız cümleyi ama neden bilmem, o çok gülmüştü ve etrafındakiler, “De hade, şimdi dağılın ha” demişti.

Kafede oturduğum yerden görüyordum adamı. Arada türkü söylüyor ama daha çok karşısındaki binlerce kişiye söylev çeker gibi konuşuyordu. Etrafındaki kalabalık sürekli değişiyordu ama hiç bitmiyordu.

‘EN DOĞRUSUNU YAPTI’

Kafedeki garson, hep o tarafa baktığımı gördüğü için olacak, çimlerde, yağmurun altında durmadan konuşan adamı tanıtma ihtiyacı duymuştu: “Ona Qiriq Miheme diyorlar. Çok akıllı, iyi bir öğretmenmiş zamanında. Ama sonra ne olduysa, kırdı kafayı. Aslında çocukları da var ama o sokakta yaşamak istiyor.” Garson bir süre benimle birlikte Qiriq Miheme ve etrafındaki kalabalığa bakmış, sonra, “En doğrusunu yaptı” demiş, biraz morali bozuk, işinin başına dönmüştü.

Qiriq Miheme ile ilk tanışmamız böyle olmuştu. Elbette daha önce de görmüştüm onu ama 1 Mayıs’a kadar benim için sokakta yaşayan insanlardan herhangi biriydi. Türkü söyler, kendi kendine konuşur, kim bilir aklına ne geldiğinde bağırır, küfür eder, bira içer, laf atanları karşılıksız bırakmazdı. Üstü başı hırpaniydi elbette. Sakalı ve saçları uzun, dağınık ve kirliydi. Kısacası, sokakta yaşan herhangi biriydi. İstanbul’da ya da dünyanın başka bir şehrinde görebileceğiniz, sokakta yaşayan herhangi bir adamdı.

QİRİQ MİHEME’NİN ZEKASI

Onu farklı kılan tek şey içe kapanık olmamasıydı belki. Sokakta yaşıyordu ama çevresinde olup bitenlere gözlerini ve kulaklarını kapamamıştı. Sorduğunuz sorulara sokakta yaşıyor olmanın ve “deli” olarak bilinmenin rahatlığıyla cevaplar veriyordu. Ve cevaplar, genellikle dilinizin ucuna gelip yutkunduğunuz, kendinize saklamak zorunda kaldığınız bir cevap olurdu. Qiriq Miheme’nin verdiği cevabı vermek zorunda kalsanız büyük olasılıkla sivriliğini törpüleyip ‘efendice’ verirdiniz.

Etrafındaki insanların onun söylediklerine verdiği tepkinin genellikle kahkaha olması da bu bastırılmış söyleme biçiminin alenen dile getirilmiş olmasıydı herhalde. Çünkü “ayıp”, “yasak”, “sakıncalı” sözcükler ve söyleme biçimleri, ancak ‘deli’ diye tanımlanan kişiler tarafından zeka parıltılarıyla söylenince hoş görülebiliyor ve komik olabiliyor. Qiriq Miheme gibi insanların sevilmesinin nedenlerinden biri de bu olmalı.

Qiriq Miheme’yi söylenegeldiği gibi bir fenomen yapan da buydu. Her biri aforizma gibi dillere dolanan sözleri, videolarıyla etrafında bir efsane oluşturuldu.

Hep Ofis semtindeydi Qiriq Miheme ya da en azından ben onu hep burada görüyordum. Başka semtlere de gidiyor muydu bilmiyorum. Ama Ofis semtinde rahat olduğunu söylemek mümkün ve belki bu nedenle başka semtlere gitmeye ihtiyaç duymamıştır.

QİRİQ MİHEME ÖLDÜ

Buradaki kafelerde yatar, karnını doyurur, gençlerle muhabbet ederdi. Bir gece, belki kalbi dayanamadığı için, yine bu kafelerden birinde hayatını kaybetti. Qiriq Miheme’nin öldüğü haberi kısa sürede bütün Diyarbakır’da duyuldu. Sosyal medyada videoları yeniden dolaşıma sokuldu. Yine buradan üzüntülerini dile getirenlerin ise her sınıfsal kesimden olması dikkat çekiciydi.

Qiriq Miheme gerçekten bu kadar seviliyor muydu? Yoksa üzüntülerini dile getirenlerin en azından bir kısmı abartılı ‘duyar mı kasıyordu’. Sosyal medyada bu konuda da bir tartışma yürütüldü, yazılar yazıldı . İsimleri zikredilmese de samimiyetsizlikle suçlanan insanlar oldu. “Sokakta yaşarken kendisine karşı neden bu kadar duyarlı değildiniz?”, “Taziyesine neden gitmediniz?” mealinde sorular soruldu.

Başkasının duyarlılığını samimiyet testinden geçirmek ne kadar doğru, ayrı bir tartışma konusu ve esasında gereksiz de. Ancak Qiriq Miheme kimdi? Bence esas soru buydu. Ama adı etrafında dönen rivayetler hariç, kimse bu konuda tek bir şey yazmadı. Belki sokaktaki kimliği ile insanların aklında kalsın istediler ama belki onlar da “Qiriq Miheme kimdir” sorusunun peşine düşmeye üşendiler.

SEVENLERİ TAZİYE EVİNDEYDİ

Qiriq Miheme’nin cenazesi bir kafenin bahçesinde bulunduğu için otopsi için hastaneye kaldırılmıştı. Otopsi raporu hakkında bilgi almaya çalışırken defnedildiği bilgisi ulaştı. Ertesi gün taziyeye gittim. Taksi şoförü, beni götürmesini istediğim adresi duyunca, “Yoksa Qiriq Miheme abê’nin taziyesine mi gidiyorsunuz?” diye sordu. Evet cevabını alınca, “Ben de gitmek istiyordum, sizinle geleyim, ben de bir Fatiha okuyayım” dedi. Yol boyunca Qiriq Miheme hakkında bildiklerini anlattı. En çok da ne kadar akıllı olduğunu anlatıp durdu. Diyarbakır’daki birçok insan gibi o da bu kadar akıllı bir insanın nasıl delirdiğine anlam veremiyordu.

Taziye evinde defin sırasında mezarlıkta hatırı sayılır bir kalabalığın biriktiğini gösteren bir fotoğrafla karşılaştım. Kalabalığın arasında kendisiyle fotoğraf çektirenler, videosunu çekip sosyal medyada paylaşanlar da vardı.

Doğan Demir de bunlardan biriydi. Demir de Ofis semtinde bir kafe işletiyordu ve doğal olarak sık sık Qiriq Miheme ile karşılaşıyordu. “Bazı akşamlar bizim kafede yatıyordu” diyor Doğan. “Kimse ondan rahatsız olmuyordu çünkü çok bilgiliydi. Futboldan siyasete her konuda orijinal fikirleri vardı.”

‘BANA BENZERSİNİZ’

Taziye yerinde akrabaları, doktor oğlu ve kardeşi Salih Kırık da vardı. Salih Kırık’a, “Mehmet hoca hakkında bir sürü rivayet var. Gerçekte kimdi Mehmet hoca?” diye sordum. Şunları söyledi:

“1963 yılında Diyarbakır’da doğdu. Bağlar Fatih İlkokulu, Atatürk Ortaokulu, Diyarbakır Lisesi ve İşletme Fakültesini bitirdi. 1983’te Lice Yatılı Bölge Okulu’nda göreve başladı. 20 yıla yakın Milli Eğitim Müdürlüğü Atama Şubesi’nde görev yaptı.7 yıl önce emekli oldu. Alkol kullanıyordu. Babam onu doktora götürdü. Doktor, ‘zeka taşması’ teşhisi koymuştu. Güçlü öngörüleri vardı. Analizleri ve yaratıcılık yönü güçlüydü. Okumayı seviyordu, insanlarla iletişimi çok iyiydi. 3 oğlu var, 2’si doktor, biri lisede okuyor. Aile olarak onu kurtarmak için elimizden geleni yaptık. Baş edemedik. Şunu söylüyordu bize, beni kendine benzetmeye çalışan bana benzer. Gündemi, magazin, ekonomi, siyaset vs. gelişmeleri takip ediyordu. İç dünyasını anlayamadık. Toplumun kafa yapısının hayli üstünde yaşardı. Ailenin tümünü sorar, takip ederdi onu. Görüştüğümüzde espri yapar, takılırdı bize. Çalışırken de idareciler başarısını ve ayrıcalığını bildiği için onunla çalışmak isterdi. Memuriyette başarılı olduğu için olumlu sicil almıştı. Başına kötü bir şey gelmedi. Bütün aile sahiplendik ama baş edemedik onunla. Defalarca tedavi önerdik, kabul etmiyordu. Ölüm ona yakışmadı. Hepimiz çok üzgünüz.”

Salih Kırık’ın anlattıkları, Mehmet Hoca’nın Qiriq Miheme olmayı tercih ettiği yönündeki düşüncemi pekiştirdi. Sokakta yaşamayı tercih etmek cesaret ister. Hem kendine hem içinde doğup büyüdüğü aileye, topluma, zamanla oluşmuş birçok değere sırt çevirmek kolay değildir ve eninde sonunda bir cesaret ve kararlılık ister.

Qiriq Miheme hayatını, Diyarbakır bir güzel insanı kaybetti. Geride, öyle üç günde unutulmayacak bir Qiriq Miheme efsanesi kaldı. (Kaynak: Gazete Duvar Vecdi Erbay)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum