ANTİKAYA ÂŞIK OLMAK

ANTİKAYA ÂŞIK OLMAK
Diyarbakır'da dede mesleğini yapan antikacı Hüseyin Diril adlı vatandaş, birçok yerde imitasyon ürünlerinin satıldığını belirterek, "Antik ürünlerde her şeyden önce el emeği, göz nuru var. Tarihi bir değeri var" dedi.

 

Tigris Haber- Diyarbakır'da dede mesleğini yapan antikacı Hüseyin Diril adlı vatandaş, birçok yerde imitasyon ürünlerinin satıldığını belirterek, "Antik ürünlerde her şeyden önce el emeği, göz nuru var. Tarihi bir değeri var" dedi.

Tigris-Haber Antika işini ne zamandan beri yapıyorsun? Bu işi deden babadan nasıl devraldın? Bu işi nasıl yürütüyorsun?

Hasan Paşa Hanında yürüttüğüm bu iş bizim aile mesleğimiz oldu. Önce dedem bu işle uğraşıyor. Dedem babama devrediyor. Babamdan da bana devredilen bir meslek oldu.

Dedem ve babamın bu işle uğraşması; çocukluk yaşlarımdan itibaren de beni etkiledi. Aile içinde yürütülen bu iş; bende bir merak oluşturdu. İlgimi çekmeye başladı. Çocukken tarihi eşyaları sevmeye başladım. Şimdi de çok severek yaptığım bir mesleğim oldu. Dedemin bir sözü vardı. Kişi özünü bilmezse, kendini de bilemez derdi. Bu sözden yola çıkarak bende daha çok merak uyandırmaya başladı. Antika ürünlerdeki işçilik, bunlara harcanan emek; beni bu mesleğe âşık ettirdi.

Piyasada ucuza da satıl objeleri görünce ne düşünüyorsun?

Birçok dükkânı dolduran imitasyon ürünler, fabrikasyon yapımı bana çok basit geliyor. Piyasa ürünleri bana keyf vermiyor. Antik ürünleri bir kere kullanan imitasyonları artık üzerinde taşımak istemiyor. Antik ürünlerde her şeyden önce el emeği, göz nuru var. Tarihi bir değeri var. Onu yapan ustanın imzası var ve taklidi yok. Tamamen orijinal. Ayrıca yapıldığı dönemin kültür ve sanatını yansıtması açısından da ayrı bir değeri vardır. Her biri farklı çalışmadır.

antikaci-(1).jpg

Kendinizi antika eşyalarla bütünleştirmişsiniz. Eline aldığınız bir objenin; hangi tarihi dönemde yapıldığını, nasıl bir ustanın elinden geçtiğini nasıl anlıyorsunuz?

Her objenin kendi üzerinde, kendine has ölçüleri, kendine özgü motifleri var. Bunu öğrenmem uzun yıllarımı aldı. Çocukluğumdan beri bu işin içinde olduğum için; bazen bu soruyu bende babama sorardım. Nasıl biliyorsun hayret diyordum. Bana altını ancak sarraf anlar, her ürünün bir sarrafı vardır. Biz de bu işin sarrafıyız, baktığımız zaman anlıyoruz diyordu. Sonra anladım ki, motifler, işçilikler, sanatlar her bir işçilik ve imza; kendi tarihini ve kendi ustasını anlatıyor. O şekilde dönemlerini, tarihlerini, ustalarını anlıyoruz. Bu zamanla kazanılan bir tecrübeye önüşüyor.

Ürünlerini nereden toparlıyorsunuz. Bu ürünleri nasıl buluyorsunuz, size nerelerden geliyor?

Genelde ürünlerimiz köylerde çerçiler tarafından takaslar karşılığında alırlar sonra bize getirirler.  Eski gümüşler, eski değerli taşlardan akik, kehribar, ametist, kök yakut, kök zümrüt gibi ürünler. Biz hem eskiyi alıp satıyor hem de onarım yapıyoruz. Bize gelen objelerden onarım gerektirecek bir şey varsa; bunları kullanılabilir hale getirdikten sonra satışa sunuyoruz.

Burada sergilediğiniz ürünleri satışa sunma dışında, değerlendireceğiniz başka çalışmalar yapıyor musunuz?

Şu anda birkaç projede yer alıyoruz. Tarihi filmlerde kullanılmak üzere takılar yapıyoruz. Roma, Bizans ve İslami filmlerde kullanılacak takıların dizaynını yapıyoruz. Diyarbakır’ın en eski antikacıları olarak ve en güzel el tasarımları da bizde olduğu için; bağlantılarımızın olduğu İzmir ve Ankara’daki arkadaşlarla ortak çalışmalarımız sürüyor.

Antika denince illa üzerinden yüzlerce yıl geçmesi gerekmiyor?

Bu tür etnografik ürünlere antika diyoruz. Tarihi eserler ise daha farklı kategoridedir. Bunları ancak koleksiyonerler alır satar. Bu ikisi birbirinden tamamen ayrıdır. Etnografik antik ürünler kolye ve takılardan evleri süsleyen, kullanılan birçok objeyi içine almaktadır.

O kadar hızlı tüketim oluyor ki, özellikle kentleşme her şeyi yeni baştan kullanıma sokuyor. Kullanım eşyalarında hızlı bir tüketim söz konusudur. Öyleki; elli yıllık ürünler bile neredeyse antika oldu. Radyolar, kasetli video oynatıcıları, sinema oynatıcıları, saatler, pikaplar; bunların hepsi şu anda antika oldu.

antikaci-(2).jpg

Bu objeleri daha çok yurt dışından gelen turistlerin ilgi gösterdiğini söylüyorsunuz. Siz bu işi yapıyorsunuz, para kazanıyorsunuz, tabi bu ürünlerin hepsi yurt dışına gidiyor, bu durum sizde bir burukluk yaratıyor mu?

Antikaya yabancılar daha çok ilgi duyuyor. Bu da üzüyor, kendi kültürümüze dışarıdan gelenler daha fazla ilgi gösteriyor. Ürünlerimizi satın alıp götürüyorlar ve evlerini dekore ediyorlar. Buralarda da kırıp döküp sokağa atıyorlar. Gereken değeri vermiyorlar. Evlerinde fazlalık olarak görüyorlar, çoğu zaman ya eskiciye ya da kaldırıp sokağa atıyorlar. Ve yerlerine fabrikasyon ürünleriyle dolduruyorlar. Sevmeseler de, bari kırıp dökmeseler; bu ürünleri değerlendirecek yerlere versinler. Bizim gibi bu tarz ürünleri sevenlere getirsinler. Biz bunları hem sergileyelim hem de kıymetini bilen insanların eline geçmesini sağlayalım.

Bu coğrafyadan birçok kültür gelip geçti. Bunların günümüze kadar da ulaşan el emeği, göz nuru birçok sanatsal ürün dededen babadan devredilerek, günümüze kadar geldi. Bu ürünler bir yerde de bir biçimde size geliyor. Bazen birkaç bin yıllık geçmişi olan bu objeler elinizin altına geldiğinde, ona dokunduğunuzda neler hissediyorsunuz?

Çocukluk zamanlarımda Diyarbakır’ın en eski ustalarından olan Ermeni ustalarımız vardı. Onları da böyle hayal meyal hatırlıyorum. Çocukluğumun zamanlarındaydı onlar. Hakikaten en küçük ürünle bile o kadar uğraşırlardı ki, gümüşü eritirler, dökerler onu tel haline getirirler. Sonra onu döverler, sonra ateşte ısıtıp şekil verirler. Ondan sonra taşlarını mıhlarlar. Ben bunları gördüğüm için, bunları elime aldığım zaman, bu ürünlerin ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar özenle çalışıldığını, ne kadar emek verildiğini anlıyor ve hissediyorum.

 Maddi değerinden daha çok manevi değeri benim için daha önemli olan bu objelere dokunduğum zaman; ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Muazzam bir duygu seline kapılıyorum. Yapım olarak eskiler ama değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bu objeler; her zaman için kıymetlidir. Bu tarz eski el sanatı bunlara dokunduğumda beni mutlu ediyor. Ürünlerin hiçbiri birbirine benzemiyor. Her birinde ayrı ayrı dokunuşlar var ve insanı tarihin derinliklerine doğru çekiyor.

Tanımladığınız gibi evinde etnografik objeler sınıfına giren ürünler size geldiğinde yaklaşımınız nasıl oluyor?

 Bir keresinde bir teyze gelmişti yanında bir takısı vardı. Eski köylü mercanı bir objeydi ve çok hoştu. Teyzeye bunu satma, işte çocuklarına ver, onlar kullansın demiştim. Teyzenin genç kızları vardı, onlara siz takın demiştim. Çünkü aileden gelen bir yadigârdı ve almak istemiyordum. Evinde, ellerinde kalmasını istiyordum. Teyze de evet oğlum bende bunu istiyordum, fakat şimdiki nesil böyle şeyler istemiyor. Daha modern şeyler istiyor demişti. Ben üzülmüştüm ve ondan sonra almıştım. Yani hemen direkt almıyorum. Alıp para kazanacağımı bilsem bile, hemen almıyorum.

Bu eski değerli eşyalara, el işlemeli objelere yeni kuşaklar gereken değeri artık vermiyorlar. Yeni gençlik; teknolojik ürünlere daha çok ilgi gösteriyorlar. Bunları daha geri olarak mı görüyorlar. Bunun değerini bilmek istemiyorlar mı?

Kesinlikle böyle, günümüzde ben açıp bakıyorum. Bir örnek vermek istiyorum. Antika saatlerimiz oluyor. Açıp bakıyorum, saatin makinesi komple tek tek el işçiliğiyle işlenmiş. O kadar güzel ki, bu genelde mekanik kurmalı veya otomatik olarak adlandırdığımız saatler. Ben de bu saatlerden taktığımda arkadaşlar, bu ne böyle bir şey takmışsın, hiç yakışmıyor, diyorlar. Daha ilgisizler. Seni böyle geri kafalı gibi düşünüyorlar. Yaşlı işi falan diyorlar.  Kültürel değerlerini bilenler, okumayı sevenler daha ilgililer.

Yeni gençliğin imitasyon ürünlere daha fazla ilgi göstermesi, geçmiş kültürden gelen ürünlere yabancı kalması; kendi kültürüne de bir yabancılaşma değil midir?  

Bu topraklar birçok medeniyete ev sahipliği yapmasına rağmen; özellikle son yıllarda modernleşme adı altında bir yabancılaşmanın geliştiği görülmektedir. Ancak; anlatıldıkça, öğretildikçe gençlerimizin özlerini unutmayacaklardır. Geçmişine yabancılaşmayacaklardır.

Kültürel değerler denince sadece yazılı sözlü edebiyatın anlaşılmaması gerekir. El emeği göz nuru bu yaratımlarda kültürün bir parçasıdır. Algıda da bir eksiklik mi var?

Kesinlikle kültür denince sanat, işçilik el emeği, bunlar aynı çatı altında toparlanan şeyler, bu tür şeylerin de sahiplenilmesi ve tanıtılmasını önemlidir. Mardin bu konuda buradan daha ilerdedir. Burada da çok işini çok iyi yapan sanatkârlar ve ustalar var ama bunlar bir çatı altında toparlansaydı, daha iyi bir ilgi merkezi olurdu.

Eskiden köylere gelen çerçilere, bu objelerin değerini yeterince bilmedikleri için; çok basit melamin tabaklara, çanaklara ve çok ucuza elden çıkardılar. Bu konuda bir çağrın var mı? İnsanlar ellerindeki bu değerleri böyle basit eşyalara ve ucuza takas etmemeleri ve satmamaları için, ne söylemek istersin?

Evet, bu şekilde çok cüzi şeyler karşılığında veriyorlar. Belirttiğim gibi altının değerini ancak sarraflar anlar. Bizde antik etimolojik ürünlerin; takıların, eski parçaların değerini daha iyi anlarız. Bu yüzden bizim tarzımızda, bu işi yapan insanları bulurlarsa en azından değerinde verirler. Ama öncelikle tavsiyem bunları çok gerekmiyorsa ellerinden çıkarmamaları ve koruyup saklamalarıdır. Kültürel iş yapan insanlar ilkin öncelikle para odaklı bakmazlar. Çünkü bu işe sevdalılardır. Bizler kesinlikle gelen müşterilerimiz elinden çıkarmak istediklerinde alıyoruz. Babamızın, dedemizin hatırası deyip saklamalıdırlar. Hatta kırık dökük olsa bile; biz onların tadilatını yapar, kendilerine teslim ederiz.

Bunları evlerinde birer fazlalık, elden çıkarılması gereken eşyalar olarak mı bakıyorlar?

Kesinlikle öyledir. Evimizde kullandığımız objeler ne olursa olsun,  mağazalarda satılanlardan kesinlikle daha kalitelidir. Çok daha sağlamdır ve değerlidir.  

Dededen kalma bir mesleği yürüten biri olarak, ne söylemek istersin?

Hasan Paşa hanında tarihi bir mekânda güzel bir yerimiz var. Ürünlerimiz de birbirinden değerli, hepsi güzel ve özenle yapılmış, hepsinde ayrı bir sanatsal özellik var. Diyarbakır’dan talep yeterli olmuyor. İş yapamamaktan dükkânlarını kapatan arkadaşlarım oluyor. Bu tür işleri yapanların kaybolmaması gerekir. Tur organizatörleri; misafirleri, yarım saat bir saat buralarda gezdirilip, hemen gidiyorlar. Çok müşterim bile, bize çok güzel ürünlerimizin olduğunu söylüyor, gelen turlar 15-20 dakika veriyorlar bize bizde fazla bakamıyoruz, gitmek zorundayız diyenler oluyor. Tur işletmecileri ve turizm büroları biraz daha zaman ayırması gerekiyor. Buralara hemen bir bakıp geçmenin bir katkısı olmuyor. Gelen turiste bu ürünlerin değerini anlayacağı biraz zaman tanımak gerekiyor.

Bize zaman ayırdığın için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ediyorum. Başarılarınızın devamını dilerim. Diyarbakır için her şeyin daha güzel olmasını temenni ediyorum.

Haber: MÜMİN AĞCAKAYA

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.