"Asker Sur’da savaş eğitimi alıyor"

"Asker Sur’da savaş eğitimi alıyor"
HÜDA-PAR Genel Başkanı Hüseyin Yılmaz, Tigris Haber’e konuştu

Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı avukat Hüseyin Yılmaz, Sur İlçesi’nde yaşanan çatışmaların uzun sürmesine ilişkin önemli bir iddia ortaya attı. PKK’nin Kobani’de şehir savaşını öğrendiğini belirten Yılmaz, “Bugün devlet Sur’da, PKK üzerinden şehir savaşlarını öğreniyor, personeline öğretiyor. Çatışma sürecinin uzaması devlet açısından bir kayıp değildir, çünkü kendi askerini, polisini eğitiyor” dedi. Cenazelerin yerde kalmasının insani açıdan kabul edilmeyeceğini ifade eden Yılmaz, öz yönetim konusunda ise halkın karar vermesi gerektiğini söyledi. Yılmaz, yeni oluşturulacak çözüm sürecinde HDP’nin devre dışı kalmaması gerektiğini belirtti.

HÜDA-PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, bölgede yaşanan sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar, askerlerin orantısız güç kullanması, sivil ölümler, çözüm sürecinin geleceği, öz yönetim ve PYD Cenevre’de olmalı mı? Konuları hakkında çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

İşte Yılmaz ile yaptığımız röportajın tamamı

“Yaşananların en büyük sorumlusu ve müsebbibi hükümetin kendisidir”

Bu durumun sona ermesi için her şeyden önce örgüt militanlarının, silahlı unsurların yerleşim alanlarının dışına çıkması gerekir. Şu an şehirlerimizin yakılıp yılmasının, insanların göç etmesinin, çocukların aynı şekilde mağdur edilmesinin ve eğitim öğretimden geri kalmasının, can mal emniyetinin yok olmasının, hepsinin sebebi çatışmaların yerleşim alanlarının içine taşınmasıdır. Bunun da en büyük sorumlusu çatışmaları yerleşim alanlarının içine taşıyanlardır. Bir diğer nokta ise, - biz burada devletin yaptıklarını şey yapmak istemiyoruz-  aynı şekilde orantısızca, ağır silahlarların yerleşim alanlarında kullanılarak şehirlerin yakılıp yıkılması tahribatın boyutunu arttırmış, insanlarımızın mağduriyetine sebep olmuştur. Yine bir üçüncü noktadan bakacak olursak, bu yaşananların en büyük sorumlusu ve müsebbibi hükümetin kendisidir. Çünkü hükümet çözüm süreci adıyla örgütle girişmiş oldukları çatışmasızlık sürecinde örgütün her türlü eylemline, faaliyetine göz yumdu, müsaade etti.

 

“Çatışmasızlık olmalı silahlar susmalıdır”

Sürecin normale dönmesi gerekiyor. Çatışmasızlık sürecindeki gibi PKK’ ye alan açma şeklinde değil. Bir çatışmasızlık olmalıdır evet, silahlar susmalıdır. Reel açıdan bakmak gerekirse, şehirlerdeki bu yakıp yıkma, tahribat neden meydana geliyor. Örgütün özyönetim ilan ettiği yerlerde oluyor. Başka yerde başka şehirlerde, mahallelerde olmuyor.  Silahlı militanlarla doldurulan, mevzilenen, bombalarla, barikatlarla, çukurlarla tahkim edilen kurtarılmış bölgeler ilan eder ve orada muhalif olanları çıkarırsanız bu devletin egemenlik alanına müdahaledir. Hiçbir devlet bunu kabul etmez. Bir yandan devletin varlığını kabul edeceksiniz,  ayrı devlet istemiyoruz diyeceksiniz diğer yandan da diyeceksiniz ki buranın yönetimi bana bırakacaksınız.

 

İşgal görüntüsü vermenin bir anlamı yok

Örgütün silahlı militanlarını bu alandan çıkarması lazım. Silvan’da hiçbir şey yoktu.  Silvan’da barikatlar kuruldu, asker girdi yaktı yıktı, ondan sonra örgüt çıkmak zorunda kaldı. Şu an örgüt tekrar girmek istiyor halk bırakmıyor. Ve şu an Silvan’da hiçbir olay yok. Yani bunu şey gibi gösterip de, işte devlet şurayı bana bıraksın o zaman sorun olmaz. O zaman ben de siz de deriz ki, devlet şu kurumu bana versin, yoksa sorun çıkartırım. Bunun adı anarşidir, anarşi, kaos olmasın diye devletten taviz koparmaktır. Bugüne kadar PKK’nin aldığı tavizler de bu şekildedir. Şu an hükümet buna yanaşmıyor. Örgüt şehirlerden çıkmalı, hükümet de suçluyu suçsuzdan ayırmalıdır.  Artı polisin, askerin, özel harekâtçının Türk milliyetçiliğini çağrıştıran söylemlerden, yazılamalardan vazgeçmesi lazım. Yani, yabancı bir ülkeyi işgale gitmiyorsunuz.  Nihayetinde burası bu ülkenin bir toprak parçasıdır. Oraya girip bayrak asmanın, yazılar yazmanın bir anlamı yok.

 

“Ne ölenlerin hepsi sivildir ne de hepsi militandır”

Etki tepki, marjinalleşme ve aşırı uca kayma söz konusu. Örgüt şunu söylüyor, diyor ki, 14 yaşındaki çocuğun, yaşlı kadının eline silahı vermiş, barikatın arkasında nöbet tutturuyor ya da ateş ettiriyor. Ve yahut da canlı kalkan olarak kullanıyor. Bu benim iddiam değil, Kandil diyor ki, halkımız oradaki militanları korumak için canlı kalkan olsun. Bunu isteyen mantık sivil ölümlerin olmasını isteyendir. Bunun karşısında bir de hükümetin aşırı ucu var. Evinde ihtiyacını karşılamak isteyen vatandaşı da vuruyor. Örgütün ölen herkesin sivil olduğunu söyleyen propagandası da yanlıştır, hükümetin, hiçbir sivil ölümü yoktur, hepsi militandır yaklaşımı da yanlıştır. Eğer bir yerde bir çatışmalar varsa, silahlar patlıyorsa nerede duracağı belli olmaz. Burada büyük sorumluluk yine de örgütün kendisine düşüyor. Eğer örgüt sorunun diyalog yoluyla çözülmesini istiyorsa, yapacağı sivillerin ölümüne sebep olmak değildir.  Ne ölenlerin hepsi sivildir ne de hepsi militandır. Ne örgütün ne de hükümetin söylediklerine katılmıyoruz. Cenazelerin yerde kalması insani açıdan da kabul edilmeyecek bir durumdur. Fakat cenazeler yerde kalıyorsa bundan ellerinde silah olanlar sorumludur. Her iki tarafın da elinde silah var ve oraya cenazeleri almaya gelenler militan mıdır, sivil midir bilinmiyor.

 

 “PKK Türk solunu el üstünde tutuyor”

Kürtleri dönüştürdüklerini, yeni bir ahlaki yapı oluşturduklarını kendileri söylüyor. Nedir bu ahlaki yapı, namus merfumunun olmadığı, inancın folklorik, sembolik düzeyde kaldığı, yani dindarlığın çok gevşek bir düzeyde olduğu sadece Cumadan Cuma’ya bir namazla sınırlı olduğu bir yaşam tarzıdır.  Dikkat edin örgütün temelindeki gençlere bakın, kutsala hiçbir hürmetleri yok. İbadet, namaz noktasında hiçbir şeyleri yok. YDGH militanlarına bakarak söylüyorum bunu. Ve Türk solunun PKK’ye verdiği desteğin nedeni budur. HDP’nin yöneticilerinin, seçilen milletvekillerinin kaçta kaçı Türk, kaçta kaçı Kürt. 

 

PKK’NİN ASKERE LAFI YOK

Bir diğeri baktığımızda bu insanlar, Kürdistan hayaliyle oraya gidiyor ama tepedekilerin açıklamaları diyor ki, kesinlikle, Kemalistlerle, solcularla beraber biz Türk devletinde bir arada yaşayacağız ama AK Partiyle yaşamayacağız. AK Parti sembolizmi üzerinden, dindarlarla yaşamayacağız kastetmek istediği odur. Dikkat ederseniz hiçbir zaman devlete bir lafları yoktur. Kandil de HDP de varsa yoksa Erdoğan başka bir şey yoktur. Erdoğan’ın şahsında onların kast ettiği aslında Erdoğan’ın dindarlığıdır, namaz kılmasıdır. Şu an AK Partinin yöneticilerinin bir kısmı, özellikle tepe noktasında dindarlığıyla öne çıkan insanlar var. Bunlara saldırılıyor, dert o; devlete laf edilmiyor. Asker Sur’a girdiğinde Kandil’in açıklamaları var, bizim askerle bir problemimiz yok, asker buna niye müdahil oluyor. TSK ile işimiz yok, TSK laiktir, Kemalist’tir. Şunu unutmadık, 90’lı yılların sonunda PKK’nin TSK’ ya, Kemalizm’e övgülerini unutmadık.

 

Tanıdığım Ak Partililer HDP’ye oy verdi

Hatip Dicle’nin bir açıklaması vardı. Nisan’a kadar bu iş çözülmezse, şehirlerin bütününe yayılır. Böyle bir risk var mı?

Hatip bey’in bu açıklamasını Kürtleri düşünen bir açıklama olarak değerlendirmiyorum. NATO müdahale edecek de, Avrupa müdahale edecek de işte ortalık karışacak da. Bu söylem aslında istenmeyen bir şey değil, örgütün istediği talep ettiği bir şeydir. Üçüncü göz istemelerinin nedeni de budur. İşte efendim burada bir çatışma var üçüncü, gözlemci bir güç olsun vs…  Bu bir mevzi, statü kazanmaya dönük açıklamalardır. HDP’nin aldığı %13’lük oyun hepsini örgüte verilmiş destek olarak algıladı. HDP’nin ben barışı getiririm, örgüte silah bıraktırırım, mecliste bu işi halledeceğiz söylemine millet inandı. Tanıdığım AK Partililer var ve HDP’nin barajı aşma riskine karşı oy verenler oldu. AK Partiden de CHP’den de HDP barajı geçsin de çatışmasız bir ortamda bu işi konuşalım diyenler oldu. HDP barajı geçemezse bu sefer siyaset devre dışı kalacak ve örgüt hakim olacak. Bir nevi örgütle HDP, silahlı olanla silahsız olan arasında bir tercih yapmak zorunda hissetti ve silahsız olanı tercih etti.

 

Sur’da polise savaş eğitimi veriliyor

 Hükümet şu an ektiğini biçiyor. İlk hendek kazıldığında müdahale etmiş olsaydı bugün bu olmazdı. PKK Kobani’de, Rojava’da IŞİD ile savaşırken şehir savaşlarını, tuzaklamaları, tünel kazmaları, bombalamaları öğrendi, o gençler şimdi burada. Bugün devlet ise, PKK üzerinden şehir savaşlarını öğreniyor, personeline öğretiyor. Çatışma sürecinin uzaması devlet açısından bir kayıp değildir, çünkü kendi askerini, polisini eğitiyor. Bu da ihtimallerden bir tanesi. Devlet çatışmaları kontrollü götürüyor çünkü fazla tepki de çekmek istemiyor. Bir günde yüzlerce militan öldürürse bu tepki çeker ama günde üç beş tane öldürülürse bu tepki çekmez. Kitle psikolojisini de bilmek lazım.

 

ÖZ YÖNETİM KONUSUNDA HALK KARAR VERMİLİ

Özyönetimlerle ilgili bizim düşüncemiz şu:  Her türlü fikir, düşünce savunulabilir, konuşulabilir, tartışılabilir. Şuan PAK parti programına bağımsızlığı koymadı mı? Bağımsız bir Kürdistan’ı programına koydu ve bunu Yargıtay’a gönderdi ve Yargıtay bunu kabul etti. Yani bu Türkiye Cumhuriyetinin özellikle geçmişten gelen o ret, inkârcı ve asimilasyoncu mantığına ters olan şeyler. Bu bir sorun oldu mu, yok. Sorun şu: Örgütün, HDP’nin kanton ya da özerklik düşüncesini silah desteğiyle fiiliyata geçirmesidir.  Bu fikirsel bir tartışma değildir, sorun budur, buradadır. Daha öncesinde de HDP’nin BDP’nin parti programında özerklik zaten vardı. Sorun olmuyordu, kimse demedi ki sen niye özerkliği savunuyorsun. Biz diyoruz ki, Çatışma sürecinin uzaması devlet açısından bir kayıp değildir çünkü kendi askerini, polisini eğitiyor. Türkler Kürtler, eşit vatandaşlık temelinde bir arada yamayı kabul ediyorlarsa bir arada yaşayabilirler.  Kürtler dese ki, biz bağımsızlık istiyoruz, biz Türklerle yapamayız, bu da tartışılır, referanduma gidilir neticeye bakılır. Federasyon aynı şekilde, özerklik aynı şekilde. Yanlışlık şurada, bir örgüt tek başına karar veriyor diyor ki, ‘hepiniz kuru fasulye yiyeceksiniz’ ben belki kuru fasulye sevmiyorum, mecbur muyum? Ya da ben sizin için kantonları, komünal yaşamı uygun gördüm. Arkadaş biz Müslümansız, komünal yaşamla bizim işimiz olmaz, bunu kabul etmeyiz. En başta Türklerden önce Kürtlerle bunun istişaresini yapması lazım. 17 yıldır zaten belediyeler elinizde, yerelde siz yönetiyorsunuz. Hatta hükümet büyük şehir yasasını kabul ederek onlara sundu. Buyurun dedi, hepsi sizin olsun. Şu an büyük şehir imkânları muhalif kesimlere şantaj aracı olarak kullanılıyor. Yandaş olmayanlara hizmet gitmiyor. Karacadağ’da HDP’ye oy veren köye hizmet götürülmüş, bize oy veren köye hizmet gitmemiş. Kürtlere hizmetse belediyeler elinde, kimse belediyelere karışamıyor. Kürdistan’da 100’den fazla belediye var neden birkaç gecekondu mahallesinde özyönetim ilanı var. Bu farklı hesapların işin içine girdiği alandır. Bir mahallenin halk meclisleri orada özyönetim ilan ediyor peki kime sordu, referandum mu yaptı. Bütün şehirdeki Kürtlere mi danıştı. İşte bu halkın yönetimi, seçimi, tercihi değildir. Halkın tercihi olsa yüz binlerce insan bu kanton ilan edilen yerlerden kaçmazdı.

Hükümetin yeni çözüm sürecinde HDP yerine HÜDA-PAR ile sorunu çözmeye çalışacağı belirtiliyor, siz böyle bir çözümün içinde yer alır mısınız?

 

 HDP’yi devre dışı bırakmak yanlıştır

Biz daha en başından tek örgütün muhatap alınmasının yanlışlığını söyledik. Bir örgütün bütün Kürtlerin temsilcisi olarak görülmesi yanlıştı. Ve biz hükümetin bunu yapmasını eleştirdik.  Ama bugün bir partiyi daha önce ortaklık kurdun yürümedi diyerek devre dışı bırakmak da yanlıştır. Açık bir şekilde şunu söylüyorum: Eğer HÜDA PAR bozulan çözüm sürecinde muhatap olmuş olsaydı belki çözüm süreci bozulmazdı. Devletin de örgütün de yanlışlarına yanlış diyecek, kendine yontmasına karşı çıkacak ve böylece bir denge unsuru olacaktı.  Örgütün bize düşmanlığına rağmen onlara husumet besleyip, onlara yönelmediğimiz ortadadır. Eğer örgütün iddia ettiği gibi olmuş olsaydı bizim şu an hükümetle beraber Sur’da ve başka bir yerde örgüt militanlarıyla çatışmamız, devletle birlikte onlara cephe almamız gerekirdi.   Bilakis tavrımız, bize ilişmeyin, halka zarar vermeyin ve onlarda bunu bildiği için parti elemanlarımıza, üyelerimize karışmıyorlar. Onlar ilişmediklerinde hiçbir sorun yaşanmıyor. Biz adil insanlarız ve adil şahitlik, adil çözüm noktasında da tavrımız bellidir. Kürt meselesinin çözümünde temel şeyimiz o dur.

 

ORTAKLAŞMAYA HAZIRIZ

Bu ülkede insanca yaşamak, Kürdün de Türk’ün de hakkıdır. Kürt de Türk de Müslümandır ve İslam aralarında hakem olmalıdır. Kürtler için önceliğimiz, Kürtlerin Türklerle eşit statüde haklara kavuşmasıdır. Devlet Kürtçeyi resmi dil yapsın. Kürtlerin gasp edilen tüm haklarının kazanılması için biz herkesle ilkeli bir şekilde oturur, konuşuruz. Bu sorunun çözümünde biz varız ve çözebiliriz. Çünkü devletle pazarlıkta, devletin ayak diremesini çözecek şey Kürtlerin kendi arasında kendi ortak taleplerinin olmasına bağlıdır. Eğer Kürtlerin insani ve İslami hakları noktasında ağırlığımız ve önceliğimiz bu olmuş olsaydı, örgütsel çıkarları bir kenara bırakıp, önce halkımızın menfaati, maslahatı diye bir dert olmuş olsaydı, şu ana HÜDA PAR da diğer partiler de tek bir noktada hükümete ağırlığını koyar ve ona kabul ettirirdi.

 

DEVLET KÜRT ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMEMELİ

Vatanseverlik, kendi vatanına, toplumuna hizmet etmektir. 17 yıldır yerel yönetimlerdeler, belediyelerdeler, halkımıza şehircilik anlamında ne hizmet sunmuşlardır. Önemli olan halkı mamur etmektir, halka hizmeti geliştirmektir. Mesele insanlarımıza insanca yaşayabilecekleri ortam sunmaktır. Belediyenin görevi budur. Diyarbakır 15 yıl önce bölgenin en gelişmiş şehirlerinden biriyken bugün en geri kalmış şehirlerinden biri, büyük bir köy. Milliyetçilikse, kendi halkına hizmet et.  Örgüt HDP’yi rehin almış. Belediyeler, Kürtler nezdinde kahraman olmak istiyorlarsa, yapacakları şey Kürtlerin lehine tavır koymaları, örgütün Kürtlerin aleyhine olan çağrılarına kulak vermemeleridir. Halk bugün örgüte kulak vermiyor, çağrı yaptı kimse sokağa inmiyor. Üç beş militan için bile olsa halkın oraya akıp engellemesi lazımdı. Proje buydu belki ama yok kimse gitmiyor. Orda insanlar ölüyor ama HDP’ye oy veren insanlar desteğe gitmiyor. Bunu iyi görmek lazım. Örgütün deyimiyle o insanlar mı hain, onursuz insanlar, yoksa örgüt mü yanlış yapıyor. Örgüt kendi yanlışını görmeli ve yanlıştan dönmeli. Kürtleri bile bile ölüme göndermemeli. Kürtlerin çocuklarını devlete öldürtmemeli. Asker polis de ayrım gözetmeli. Gerçekten bu işin militanı ile örgütün bir şekilde kandırıp eline silah verdiği çocuk arasında ayrım yapmalıdır. Ayağından vurma imkânı varken kafasından vurmamalıdır.

 

MASADA HERKES OLMALI

Masada bütün Kürt örgütleri ve Kürt sorununun çözümünde kafa yoran yapılar olmalı. Hükümetin ise, tüm Kürt halkı muhatabımızdır yaklaşımı yanlıştır. Nasıl ki tek başına sadece örgütü muhatap alması yanlışsa, bütün Kürtler muhataptır yaklaşımı da yanlıştır. Kürtlerin örgütlü yapıları vardır, bu örgütlü yapıların temsilcileri vardır. Ve ayrım gözetmeden bütün bu örgütlü yapılar, temsilciler masada olmalı, görüşmeli, konuşmalı, önerileri alınmalıdır. STK’lardan da öneriler alınır yalnız siyasi partilerin muhataplığı başkadır. Siyasi partiler süreçte ne oluyor, ne bitiyor her şeyi bilmek zorundadır.

Suriye’deki Kürtler ve Cenevre görüşmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

“Kürtler orada ENKS ile temsil edilmeli”

Kürtlerle PKK’yi ayırmak lazım. Hükümet diyor ki, ben burada PKK ile savaşıyorum ve bir terör örgütüyle aynı masaya gelmem. Şu an orada Kürtlerin temsil edildiği bir yapı var ENKS değil mi. Bu yapı içinde yarısı PYD geri kalanı ise hepsi. Cenevre’ye de Kürtlerin temsilcisi olarak ENKS sıfatı ile katılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Bu tip görüşmelerde üst çatılar temsil edilir. O çatı altındaki örgütlerin böyle görüşmelere ayrı ayrı bir bağımsız yapı gibi temsil edilmeleri, hükümetin buradaki çözüm sürecinde düşülen hatanın aynısıdır. Kürtler orada ENKS ile temsil edilmeli.

ÖZEL HABER: İlyas AKENGİN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.