BDP: Çözüm sürecinin önünü açacak yol haritası belirlenmemiştir

BDP: Çözüm sürecinin önünü açacak yol haritası belirlenmemiştir
BDP tarafından Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'nun hazırladığı taslak rapora ilişkin eleştiri metni açıklandı.

BDP taslak rapor için, "Raporun hemen hemen her yerinde sorun denmesine rağmen soruna bir isim konulmamıştır. Sorunun Kürt ve Kürdistan merkezli olması gerekirken tamamıyla bu bağlam belirsiz kılınmıştır. Raporda dikkat çeken hususlardan biri de çözüm sürecinin tamamıyla AKP tarafından başlatıldığı, süreçte PKK ve Sayın Öcalan'ın rolü göz ardı edilmiştir. Raporun değerlendirme ve sonuç kısmı, sadece temenni ve genel belirlemelerden oluşturulmuş, somut hiçbir çözüm pratiği ve çözüm sürecinin önünü açacak bir yol haritası belirlenmemiştir" değerlendirmesinde bulundu. 

BDP tarafından "çözüm sürecine" ilişkin Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'nun hazırladığı taslak rapora ilişkin yazılı açıklama yapıldı. Komisyon'un hazırladığı taslak raporun 10 bölümden oluştuğunun belirtildiği açıklamada, taslak raporun olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin 35 maddelik eleştiri yapıldı. BDP'nin Komisyon'un taslak raporuna ilişkin olumlu ve olumsuz eleştirileri şunlar: 

"* Raporun hemen hemen her yerinde sorun denmesine rağmen soruna bir isim konulmamıştır. Sorunun Kürt ve Kürdistan merkezli olması gerekirken tamamıyla bu bağlam belirsiz kılınmıştır. 

* Raporun hemen hemen her yerinde klasik devlet refleksiyle PKK ve yaptığı faaliyetler terör ve terörist faaliyetler olarak tanımlanmıştır. (Raporda kullanılan kavramsal çerçeveye karşı bizim önerilerimiz neler olacaktır?)

* Raporda dikkat çeken hususlardan biri de çözüm sürecinin tamamıyla AKP tarafından başlatıldığı, süreçte PKK ve Sayın Öcalan'ın rolü göz ardı edilmiştir. 

* Raporda sorunun tarihsel arka planı incelendiğinde Kürt sorununa ilişkin bütün olumsuz uygulamalar tek parti dönemindeki devlet zihniyetine ve 12 Eylül rejimi ve sonrasına mal edilmektedir. AKP dönemindeki hak ihlalleri, çözümü tıkayan tavırlar ve tasfiye süreçleri göz ardı edilmiş tam tersine AKP iktidarı sonrası dönem bir reformlar dönemi olarak sunulmuştur.

* 1993 yılından itibaren sorunun demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesi için defalarca ilan edilen ateşkesler ve 1999 sürecinin yarattığı olumlu atmosfer rapora dahil edilmemiştir. Konuşmacılar dönem dönem vurgu yapmalarına rağmen bu gerçekliğe net bir vurgu yapılmamıştır. 

* Raporun birçok yerinde PKK ve Kürt sorununun ayrı parametreler olduğu vurgusu yapılmıştır. 

* 1990'lı yıllarda devlet yetkililerinin bazı dönemlerde sorunun çözümüne dair yaptıkları vurgular ve politikaların PKK şiddeti nedeni ile sekteye uğratıldığı belirtilmektedir. Oysaki 1990'lı yıllarda topyekûn savaş konseptini geliştiren devletin kendisi olmuş ve kendi içindeki ılıman kanatları da yoğun bir tasfiyeye gitmiştir. Özal, Bitlis, Aydın, Kahveci vs. 

* Uluslararası deneyim başlığının genel olarak olumlu olduğu söylenebilir. 

* Raporun hemen hemen bütün bölümlerinin son kısımlarında bitiş cümleleri Komisyon Başkasın Naci Bostancı'nın beyanatları olmuştur. Bu dayanaklar muğlâk, belirsiz ve kavram kargaşası yaratan türdendir. 

* Akil İnsanlar Heyeti'nin sunduğu bölge raporlarında Sayın Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi ve muhatap alınması, özerklik ve anadilde eğitim talepleri yönündeki görüşlere yer verilmemesi dikkat çekmektedir. 

* Hasta tutsaklarla ilgili bölümde hasta tutsakların geleceğine dair net bir tutum bulunmamaktadır. Yapılan düzenlemelerle sorunun çözüldüğü yönünde bir intiba verilmiştir. 

* Yeni bir anayasa yapılması konusunda net bir vurgunun olması olumludur.

* Özerkliğe ilişkin tartışmalarda iki temel perspektiften bakılmaktadır. Birincisi egemenlik paylaşımının olduğu özerklik modeline olumsuz yaklaşılırken egemenlik paylaşımı içermeyen yerel nitelikteki hizmetlerin merkezi yönetimin belirlediği sınırlar içerisinde yerel yönetimlere sunulması esas alınmaktadır. İdari bir özerkliğe karşı çıkılırken yerel yönetimlerin güçlendirilmesi noktasında da görüşler genellikle olumludur. 

* Raporda iktidara yakın anket şirketlerinin (Bilgesam-Ukam-Konda) yaptıkları araştırma sonuçları esas alınarak Kürtlerin özerklik talebinin olmadığı iddia edilmiştir. Aksi yönde yapılan anket çalışmalarına yer verilmemiştir.

* Türkiye'nin Avrupa yerel özerklik şartına konulan çekincelerin büyük bir kısmının karşılanmış durumda olduğu bu sebeple Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'na konulan çekincelerin yeniden değerlendirilebileceği ifade edilmiştir. 

* AKP'li Komisyon üyeleri komisyon toplantılarında sürekli olarak korucu alımlarının olmadığı ve 2013 yılı itibariyle artış olmadığını iddia etmişlerdi. Ancak rapordaki verilere göre, 2012'de 45961 olan geçici köy korucusu sayısı 30 Temmuz 2013'te 48232 olmuştur. 

* Koruculuğun kaldırılmasına ilişkin şu tespit yapılmıştır: Kamu güvenliğine tehdit oluşturan silahlı unsurların tehdit olmaktan çıkması ve olağan koşulların oluşmasına müteakiben koruculuk müessesesinin tasfiye edilebileceği, bu yapılırken yıllarca devlete hizmet edenlerin, mağdur edilmemesinin esas alınması gerektiği, tasfiye sürecinde korucuların yaş, eğitim ve sağlık gibi durumlarına göre gerekli eğitimlerden geçirilip kamunun diğer alanlarında görevlendirilebileceği ifade edilebilir denmiştir. 

* 5233 sayılı Terörle Mücadelen Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunun terörden(?) zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi bakımından tarihi nitelikte hayati bir adım olduğu ve kanunun uygulanmasında önemli mesafe alındığı belirtilmiştir. Partimiz adına ilgili kanuna ilişkin yazılı olarak komisyona sunduğumuz eleştiriler ilgili kısımda yer almamıştır. 

* Askeri yasak bölgeleri ve güvenlik bölgeleri ilan etmenin bir devletin egemenlik hakkına en tabii kullanım haklarından biri olduğu tespiti yapılmıştır. Bu başlığa ilişkin şu görüşe yer verilmiştir: Ülkemizin otuz yılı aşkındır yaşadığı terör ve çatışma ortamıyla buna paralel sınırlarımız hassas durumu da göz önüne alındığında ilan edilen yerlerin gereken asgari sınırlara inmesi diyalog görüşme ve barış ortamının kalıcılığı ve sürdürülebilirliği ile yakından ilişkili olacaktır tespiti yapılmıştır.

* Mayınlar ve mayınlı arazilere ilişkin şu değerlendirmeye yer verilmiştir: Güvenlik birimlerince döşenmiş mayınların Ottowa Sözleşmesi gereğince bir an önce temizlenmesi, terör örgütlerince(?) döşenmiş olan mayınların da temizlenmesinin sağlanabilmesi için gerekli çalışmaların yürütülmesinin yararlı olacağı belirtilmiştir.

* Silahsızlanmaya ilişkin raporda geçen kısımda şu görüşe yer verilmiştir: Silahlı hareket ve şiddetin devam ettiği ortamlarda diyalog ortamının oluşamayacağından silahlı ortamın muhakkak susması gerektiği, silahın susmasına müteakip silahsızlandırmaya dönük detayları iyi düşünülmüş kapsamlı ve planlı bir çalışmanın yapılması gerektiği, silahsızlandırmanın uzun zaman alacağı dikkate alınarak aceleci davranışlardan kaçınılması, sabırlı hareket edilmesi ve bu süreci engelleyecek yaklaşımlara karşı dikkatli olunması gerektiği, karşılıklı empati yapılması ve kaygıların dikkate alınarak karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerektiği, silahların fiilen toplanması için çaba sarf etmekle birlikte her koşulda bütün silahların toplanmasının dünya uygulamalarında çok da gerçekçi olmadığı anlaşıldığından kafaların silahsızlandırmanın da önem taşıdığı, örgüt üyelerinin silahsızlandırılmasının bir parçası olarak örgüt üyelerinin topluma yeniden kazandırılmalarına yönelik çalışmalar yürütülmesi gerektiği, temel demokratik talepleri silahsızlandırılmaya endekslenemeyeceği ancak silahsızlandırılmayla birlikte siyasetin silahın vesayetinden kurtulacağı, çoğulcu, bireysel özgürlüklerin gelişeceği bir ortamın oluşacağı ve demokratik taleplerin daha uygun koşullarda dile getirileceği, modern dünyaya paralel hak arama yollarının gelişeceği, önyargılardan uzak, karşılıklı hoşgörüye dayanan bir zeminin oluşacağı öngörülmüştür. 

* TMK'nin tümden kaldırılması yerine terör tanımının ve terör suçlusu tanımının daraltılması gerektiği yönünde bir yorum yapılmıştır. 

* Genel Af'a ilişkin komisyona davet edilen konukların görüşlerine yer verilirken komisyonun kendisinin bu konuyla ilgili herhangi bir görüşü bulunmamaktadır. 

* Yerleşim yerleri adları hususunda var olan toplumsal talebin dikkate alınmasının ve bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılmasının yararlı olacağı değerlendirilmiştir. 

* Andımız'ın kaldırılmasının toplumsal talebin karşılık bulmasının önemli bir adım olduğu belirtilmiştir. Demokratikleşme alanında atılan adımların bir parçası olarak, müfredata ve taleplere ilişkin değerlendirme yapılmasının yararlı olacağı kanaatine varılmıştır.

* Adliyelerde bulunan milliyetçi duvar yazılarının ve tabelaların kaldırılması toplumsal barışa katkı sağlayacağı belirtilmiştir. Fakat Kürdistan'da neredeyse bütün anıtlara, heykel ve büstlere hatta her yerden görünen dağ ve tepelere yazılan ırkçı ve militarist yazılarla ilgili bir açıklamada bulunulmamıştır. 

* Karakol ve baraj inşaatlarına ilişkin şu değerlendirmede bulunulmuştur: Devletin güvenlik ihtiyaçlarının çeşidine göre tedbir almak görevidir. Terör eylemlerinin yaygın olarak yaşandığı bölgelerde de uygun fiziki yapıların yapımının sağlamanın son derece doğal olup yapılmaması sonucunda ortaya çıkacak kayıplardan devletin sorumluluğu doğacaktır.

* Sınır hattında yapılan barajların elektrik üretimi, içme suyu üretiminin taşkından korumalar ve yöreye ekonomik ve kültürel canlılık katma amacı taşıdığı, bu sebeple akarsular üzerinde baraj inşa edilmesinin son derece doğal olduğu değerlendirilmiştir. 

* Bölgede çözüm, diyalog ve demokratik dönüşüm bilgisine sahip kamu görevlilerinin görev yapması gerektiği hususunda görüş bildirilmiştir. 

* Uluslararası sözleşmelerin uygulanması noktasında konuklarına görüşlerine yer verilirken komisyon herhangi bir görüş beyanında bulunmamıştır.

* Göçe ilişkin bölümde sadece konukların görüşüne yer verilmiş komisyonun bu konudaki her hangi bir görüşü beyan edilmemiştir.

* Hakikat ve Gerçeklerle Yüzleşme Komisyonu (Gerçeklerin ortaya çıkarılması-toplumsal uzlaşma-adalet komisyonu) şeklinde tanımlanmıştır. Hakikat Komisyonlarına ilişkin diğer ülke deneyimlerine ve katılan konukların görüşlerine yer verilmiştir. Sonuç bölümünde şu tespitte bulunulmuştur: Geçmişte birçok ülkede uygulamaya konulan Hakikat Komisyonları, iç çatışma ya da diktatörlükler döneminde yaşanan büyük çaplı insan hakları ihlallerinin araştırılması, geçmişle hesaplaşmak yoluyla toplumsal birlik ve uzlaşı sağlanmaya çalışılması ve benzer olayların yaşanmamasının teminatı olduğu gerçeği önümüze çıkmaktadır. Ayrıca bu komisyonların 'onarıcı adalet' 'geçiş dönemi adaleti' 'insani hukuk' 'uluslararası insani hukuk' gibi farklı hukuk yaklaşımlarının bir enstrümanı olarak bir uygulama alanı bulduğu, hukuki işlevinin sınırları konusunda belirsizlikler bulunduğu, çalışma ilke ve standartları olmadığı, bu nedenle ülkeye özgü formasyonlarda gelişebildiği ve uygulama alanı bulduğu, uygulamada finansman başta olmak üzere pek çok sıkıntılar yaşanabildiği, kamuoyu desteği ve güçlü bir iradenin bulunması gerektiği, uygulanan ülkelerde herkesi tatmin eden sonuçların alınamayabildiği, bu anlamda sihirli ya da her şeye sünger çeken işlev addedilmesinin çok doğru olmayacağı değerlendirmesi yapılmıştır. Sonuç olarak hakikat komisyonları konusunda muğlâk bir değerlendirme yapılmıştır.

* Raporda bireysel haklar merkezli bir yaklaşım sergilenirken, kolektif haklardan pek söz edilmemektedir. 

* Raporun değerlendirme ve sonuç kısmı sadece temenni ve genel belirlemelerden oluşturulmuş, somut hiçbir çözüm pratiği ve çözüm sürecinin önünü açacak bir yol haritası belirlenmemiştir.

* Raporda, Roboski katliamına ilişkin herhangi bir belirleme, soruşturma sürecinin seyri ve çözüm sürecinin önünü açacak bir yoruma yer verilmemiştir."

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.