Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

“Bir Çeşme Olmuş Akar Benim Kanayan Yüreğim” ‘Federico Garcia Lorca’- 4

“Bir Çeşme Olmuş Akar Benim Kanayan Yüreğim” ‘Federico Garcia Lorca’- 4

1932 yılında tiyatro sanatında bir klasik haline gelen Kanlı Düğün oyununu yazar. Hastalığı ve ölüm temalarını işleyen Lorca, ölüm-yaşam, verimlilik-kısırlık gibi tezatlıkları bu eserlerinde başarıyla yansıtır. Gazetede çıkan bir haberden esinlenerek; dram tarzında yazılan bu oyun; İspanyol ve dünya tiyatrolarında önemli bir yere sahip olur.

Bir üçleme olarak yazılan bu oyun serisinin ilki olan Kanlı Düğünde; evleneceği gün gizlice sevdiği adama kaçan, bunun üzerine iki aile arasında yeniden canlanan kan davasını anlatır. Lorca'nın oyununda kişiler kaderin kurbanıdır; başka türlü davranmak ellerinden gelmez. İlkel tutkular ile uygarlığın amansız namus anlayışı arasındaki çatışmanın tuzağına düşerler ve çatışma sonucunda iki erkek birbirini öldürür.

 Oyunda, aşk ve gelenekler arasına sıkışıp kalan bir kadının trajedisini anlatan Lorca; aynı zamanda İspanyanın kaderini de anlatır. İki erkeğin aşkı arasında açmaz içinde kalan kadın, evlendiği erkeğin annesine;

 

“ Ötekiyle kaçtım. Kaçtım!

Sen olsan sen de giderdin. İçi dışı yarayla dolu, arzudan yanıp tutuşan ben; oğlunda kendisinden çocuklar, toprak, sağlık umduğum bir avuç suydu; ama öteki, çalılıklarla tıkalı, karanlık bir ırmaktı. Sazlıkların fısıltısını, mırıltılı türküsünü getiriyordu bana. Soğuk sudan küçük bir çocuğa benzeyen oğluna uydum bende, ötekisiyse yüzlerce kuş saldı üzerime; bu kuşlar yollarımı tuttular beyaz beyaz kırağı bıraktılar yaralarımın üzerine… İstemezdim! Unutma ki bende istemezdim! Oğlun benim yazgımdı, ona ihanet etmiş değilim! Ama öbürünün kolları denizin itmesi, boğanın çekmesi gibi sürüklüyordu beni! Her zamanda sürükleyecekti! Her zaman! Kocamış bir kadın olsam da oğullarımın oğulları saçlarımdan tutsa da…” diye seslenirken tarihsel yazgısını da dile getirir.

1933’de seçimi zar zor kazanan; sağcı CEDA partisi; emekçi haklarını bastırmaya kararlılığını gösterdi, hem de kanlı bir biçimde. Maden bölgesi Asturya’da Halkçı Cephenin öncülüğünde gelişen maden grevine müdahale için İspanyol Fas’ından General Franco komutasında gelen askerler grevi kanlı bir şekilde bastırdı. Franco’nun yönettiği orduda Magribi askerler ve çeşitli uluslardan oluşan gönüllü alaylardan oluşuyordu. Grev geride; 3.000 ölü, 7.000 yaralı bırakarak bastırıldı.

 

Ölmüş, sokakta kalakalmış,

Göğsünde de bir hançer.

Kimse tanımıyor onu.

Nasıl da titriyor fener!

Anacığım.

Nasıl da titriyor

Sokak feneri!

Gün doğuyordu.

 Kimseler,

yansımadı sert havada

açık kalmış gözlerine.

Ölmüş de sokakda kalakalmış

Göğsünde de bir hançer,

Hem de tanımıyor hiç kimseler.

 

 CEDA, kesin bir önderliği olmayan, liderleri Gil Robles’in beceriksizliğinden bıkılmıştı. İtalya ve Almanya’daki Faşizmin gelişmesi onlara cazip gelmeye başlamıştı. Falange Espanola (İspanyol Falanjı) 1934’de başka bir faşist grup olan ONS ( Juntas de Ofensiva Nacional- Sendicalista) ile birleşerek ONS adını aldı.

1934’te İspanya’ya döndüğünde ortalığı karışmış buldu. Hükümet sağcıların eline geçmişti. Maden işçilerinin ayaklanması silah zoruyla bastırılmıştır.  Franko faşizmi yükseliştedir.

1934 deki Asturya’da madencilerin grevinin bastırılmasından sonra; sol ve işçi sendikalarına karşı tutuklama ve kapatma çabaları yoğunlaştı.

         Lorca, bu gelişmeler karşısında düşüncelerini açıkça dile getiriyordu.” Yoksulları iktisaden köle durumunda tutmaya kararlı zenginlere, baskıcı ve demokrasi düşmanı kuvvetlere karşı açılan savaşta, işçi ve köylülerden” yana tavrını koyarak; “Hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şey olmamanın huzuru bile kendisine çok görülenlerin yanında olacağım” diyerek tavrını açıkça ortaya koyunca; sağ kesimin tepkilerini çekmeye başladı. Yazarın oyunlarını ve kendisini hedef almaya başladılar. Burjuva ahlakını eleştirir, faşizme kafa tutar ve her defasında; ” Beni değiştiremezsiniz” der. Bütün eserlerinde halkçı bir tutum sergiler. İnsanların nasıl mutsuzlaştırıldığı üzerine yazılar yazar. Eleştirel yapısından dolayı Franco’cular tarafından sürekli hedef gösterilir.

 Lorca; 1934’de bu üçlemenin ikincisi olan Yerma'yı yazar. Kocasını veremediği çocukları için yanıp tutuşan; yasadışı yollardan da döl alamayacak kadar törelere bağlı bir kadının dramını işler. Ahlak kuralları, töreler ve arzular arasında sıkışıp kalmış kadının, kısır kocasını öldürmesi karşısında kadının trajedisini işlemektedir. Kadın yaşadığı trajediyi şöyle haykırır:

“ Ben bir oğlum olsun diye acı çekmek istedikçe, yeller uyuyan aydan bana çiçekler getirmekte. Ve iki ılık süt pınarı gövdemin derinliklerinde iki at tepmesi gibi üzüntümü dövmekte. Ey benim kurumuş memelerim, fistanımın altında, aklıktan uzak, kör güvercinler. İçime hapsedilmiş kandan çektiğim acı. Ensemde sokuşu eşek arılarının. Ama doğmalısın sen, yavrum benim. Çünkü su tuz verir, toprak da meyve, bulut nasıl o tatlı yağmuru getirirse gelecek de öyle bizim içimiz de.”

 Bu oyun üçlemesinin sonuncusunda Bernarda Alba’nın Evi’ni ölümünde iki ay önce 1936’da tamamlar. Bu oyunda da; despot anneleri tarafından zorla bir yas evinde tutulan, kin ve şehvet duygularıyla yanıp tutuşan dört kız kardeşin hikâyesini anlatır. Doğa yasasıyla, toplumsal ölçüler arasına sıkışıp kalan kızlar; arzularını gerçekleştirmeye kalktığında da katı kuralarla karşılaşırlar.   Lorca tiyatro yapıtlarında da anlatımları hep şiirseldir. Işığı da, karanlığı da, tutkuyu da kini de; acıyı ya da sevinci de şiirsellik içinde anlatır. Eserlerinde; yaşanmış olayların izlerini; halkın geleneklerini görmek mümkündür ve son derece gerçektir. İspanya dışında da çok sevilmesinde, okunmasında ve seyirciler tarafından çekici bulunmasında; dilin çok sade ve yaşamın çok gerçekçi yansıtılmıştır. Yerel özelliklerden kopmayan, bunu evrensel dille birleştiren Lorca bütün eserlerinde sanatsal bir incelikle yansıtmıştır. Eserlerindeki esin kaynağını;

 

“Kırlardaki yabani hayvanlar, çiftlik hayvanları, o topraklarda yaşayan insanlar, bütün bunlarda, pek az kişinin fark edebileceği bir anlam var. Şimdi hepsini, çocukluğumda bildiğim gibi eksiksiz hatırlıyorum. Böyle olmasaydı KANLI DÜĞÜNÜ hiçbir zaman yazamazdım.” Diye özetler

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR