Bir kişinin organ bağışı 8 kişiye hayat veriyor!

Bir kişinin organ bağışı 8 kişiye hayat veriyor!
3 Kasım Cumartesi ile 9 Kasım Cuma günleri arasında “Organ Nakli ve Bağışı Haftası” dolayısıyla Türkiye genelinde yapılan çeşitli etkinliklerle toplumdaki organ bağışı konusundaki duyarlılık arttırılmaya çalışılırken,

Tigris Haber gazetesi olarak, İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ramazan Danış’ın organ bağışı konusunda önemli görüşlerine yer verdik.

70 bin hasta diyalize giriyor!

Böbrek hastalıklarının birinci nedeni olarak diyabeti gösteren Danış, her 7 kişiden birinin kronik böbrek sorunu yaşadığını söyledi. Danış, “Şuanda 70 bine yakın hasta son dönem böbrek yetmezliği yaşamaktadırlar. Yani, 70 bin hasta diyalize girmektedir. Yine, 23 bin 500 hasta da şuan böbrek nakli beklemektedir. Maalesef son dönem bira artış göstermemekle beraber böbrek nakli ve organ bağışı konusunda istenilen rakamlara ulaşamadık” diye konuştu.

Bir kişinin organ bağışı 8 kişiye hayat veriyor!

Organ bağışı konusunda çok gerilerde olduğumuza vurgu yapan ve İslam dininin organ nakli konusunda teşvik edici olduğunu anacak bunun halk arasında çok fazla bilince çıkarılmadığını belirten Danış, “2015 yılında 1969 kişinin beyin ölümü gerçekleşmiş ve bunun sadece 478’i organ bağışını kabul etmiş. Diğerleri ise tümüyle toprağa gitmiştir. İlginçtir, 2015 yılında 2 bin kişi ise organ nakli beklerken yaşamını yitirmiştir. Bir kişinin organ bağışında bulunması 8 kişiye hayat vermektedir” dedi.

Sağlıklı bir insana bir böbrek yeter!

Türkiye’de kadavradan böbrek naklinin yüzde 15 oranında olduğuna değinen Danış, böbrek naklinde canlı vericiler için ise şunları söyledi: “Sağlık Bakanlığının genelgesine göre dördüncü dereceye kadar olan akrabalar organ bağışında bulunabilirler. Şu bir gerçek ki, sağlıklı olan herkes böbrek verebilir ve her böbrek yetmezliği yaşayan hasta nâkile adaydır. Yani, alıcı için şeker, tansiyon vb. rahatsızlıklar nakil için engel değil. Canlı vericilerde doku uyumuna gerek yoktur ve sadece kan grubu uyumu yeterlidir. Yakın akraba şartı da yoktur, halanın çocuğu ya da teyzenin çocuğu da olabilir. Ayrıca canlı vericiler için önemli bir noktanın da altını çizmek isterim; sağlıklı bir insana bir böbrek yeter.”

3 - 9 Kasım Organ ve Doku Bağışı Haftasında Özel Diyarlıfe Dağkapı Hastanesi, İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ramazan Danış ile Organ nakli ve organ bağışında Türkiye ve bölgedeki durumu ve böbrek hastalıklarının nedenlerini konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

‘Son yıllarda daha çok Nefroloji alanına yoğunlaştım’

 “Mardin Derikliyim ama hayatım Diyarbakır’da geçti. İç Hastalıkları, yani Dahiliye ve Nefroloji uzmanıyım. Yıllarca üniversitede öğretim üyeliği yaptım. Onun dışında Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde klinik şefliği, organ nakli mesul müdürlüğü ve Nefroloji şefliği yaptım. Şuanda da Özel Diyarlıfe Dağkapı Hastanesinde İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı olarak çalışmaktayım. Aslında her iki alanda da yani, İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı olarak hizmet vermekteyim ama son yıllarda daha çok Nefroloji alanına yoğunlaştım.

Organ bağışında sınıfta kaldık!

Bilindiği gibi 3 Kasım Cumartesi ile 9 Kasım Cuma günlerini içine alan hafta, Organ Nakli ve Bağışı Haftasıdır ve bu bir hafta boyunca organ naklinin anlamı ve önemini anlatmak, organ ve doku bağışının temini, bu bağışın artırılması için kamuoyunda bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, organ bağışı bilincinin geliştirilmesi ve halkın organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesi amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenir. Organ Nakli ve Bağışı konusu çok güncel bir konudur ve maalesef Türkiye bu konuda pek iyi bir noktada değildir. Hele hele bölgemiz bu konuda hiç iyi bir yerde değildir.

Organ Nakli ve Bağışı konusunda neden iyi bir noktada değiliz, bunu biraz açar mısınız?

 

 

‘Türkiye’de her 7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı var’

Öncelikle böbrek sağlığı konusunda şunu söylemek isterim; Türk Nefroloji Derneğinin yapmış olduğu bir çalışma var: Credict çalışması. Bu çalışma sayesinde çok çarpıcı rakamlara ulaştık. Bu çalışma ile aslında Türkiye’deki böbrek rahatsızlıklarının ulaşmış olduğu korkunç boyutlar gözler önüne serilmiş oldu. Bu çalışmada şu korkunç tablo açığa çıktı: Türkiye’de kronik böbrek sorunu yaşayanlarının oranı yüzde 15,1’dir. Hatta ve hatta bunu şöyle de ifade edebiliriz; Türkiye’de her 7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı mevcuttur. Şuanda 70 bine yakın hasta son dönem böbrek yetmezliği yaşamaktadırlar. Bu veriler Sağlık Bakanlığı ve Nefroloji Derneğinin verileridir. Yani, 70 bin hasta diyalize girmektedir. Yine, 23 bin 500 hasta da şuan böbrek nakli beklemektedir. Maalesef son dönem bira artış göstermemekle beraber böbrek nakli ve organ bağışı konusunda istenilen rakamlara ulaşamadık. Organ bağışı konusunda Avrupa ile kıyaslandığında ülkemiz bu konuda çok geridir. Avrupa’da yapılan nakillerin çoğu kadavra bağışlarıdır. Yani, beyin ölümü gerçekleşen kişilerin yakınları tarafından organlarının bağışlanmasıdır. Beyin ölümü demek aslında ölüm demektir fakat maalesef halkımız arasında beyin ölümü ile bitkisel hayat karıştırılmaktadır. Beyin ölümünde geri dönüş yoktur. 24 ya da 36 saat içinde organlar cihaza bağlanıyor ve hasta bu aşamada ölü kabul ediliyor. Ne yazık ki, toplumumuzda bu konuda çok yetersiz bir bilinç var.

‘2015 yılında sadece 478’i organ bağışında bulundu’

Toplumumuzda organ bağışı konusundaki yetersiz bilinci rakamlarla ifade etmek istersek; sadece 2015 yılında 1969 kişinin beyin ölümü gerçekleşmiş ve bunun sadece 478’i organ bağışını kabul etmiş. Diğerleri ise tümüyle toprağa gitmiştir. İlginçtir, 2015 yılında 2 bin kişi ise organ nakli beklerken yaşamını yitirmiştir. Bir kişinin organ bağışında bulunması 8 kişiye hayat vermektedir.

Peki, ülkemizde organ bağışının yetersiz olmasının nedenleri nelerdir?

‘Toplumda organ bağışı konusunda bilinç eksikliği var’

Aslında birincisi bu konuda basına büyük bir görev düşüyor, kincisi ise eğitimdir. Toplumumuzda organ bağışı konusundaki bilinç yetersizliğinin ivedilikle giderilmesi gerekiyor. Avrupa üzerinden bir rakam vermek istiyorum; Avrupa’daki organ nakillerinin yüzde 85’i beyin ölümü gerçekleşmiş kadavra vericileri adını verdiğimiz kişilerdir. Ama Türkiye’de bu oran tam tersidir; yüzde 85’i canlı ve sadece yüzde 15’i kadavra vericileridir.

‘Sağlıklı bir insana bir böbrek yeter’

Böbrek nakli ve organ bağışı konusunda ikinci verici kaynağımız olan canlı vericilere de değinmek istiyorum. Sağlık Bakanlığının genelgesine göre dördüncü dereceye kadar olan akrabalar organ bağışında bulunabilirler. Şu bir gerçek ki, sağlıklı olan herkes böbrek verebilir ve her böbrek yetmezliği yaşayan hasta nâkile adaydır. Yani, alıcı için şeker, tansiyon vb. rahatsızlıklar nakil için engel değil. Tabii ki, vericiler için bazı kriterler vardır. Şunu da belirtmekte fayda var, canlı vericilerde doku uyumuna gerek yoktur ve sadece kan grubu uyumu yeterlidir. Yakın akraba şartı da yoktur, halanın çocuğu ya da teyzenin çocuğu da olabilir. Tabii ki, doku grubu uyumu böbreğin sağlığı açısından çok önemli ama temel bir şart değildir. Fakat bu konu maalesef halk arasında çok bilinen bir yanlıştır. Ayrıca canlı vericiler için önemli bir noktanın da altını çizmek isterim; sağlıklı bir insana bir böbrek yeter. Halk arasında ‘böbreğimi verirsem yarım insan olurum’ bakışı da aslında bilimsel bir gerçeklik değildir. Zaten öyle her böbrek vermek isteyenin böbreği de hemen alınıp nakil yapılmıyor. Bunun için bir sürü incelemeden geçiriliyor. Tabir yerindeyse, saçının telinden tırnağına kadar araştırılıyor. Bu araştırmaların sonucunda konseye giriliyor ve konsey uygun görürse böbrek nakli yapılıyor. Bugün için ehil ellerde ehil merkezlerde böbrek nakli çok rahat bir şekilde yapılıyor. Bu konuda halkımızın gönlü ferah olsun.

Sizce bunda toplumdaki dinsel inanıştan kaynaklı bir engel var mı, İslam dini organ bağışı konusunda herhangi bir engel çıkarmıyor hatta bu konuda dini açıdan bir teşvik de söz konusu. Peki, toplumdaki bu engel nereden geliyor?

‘İslam dini böbrek bağışını teşvik ediyor!’

Aslında organ nakli konusunda İslam dini çok esnektir. Yani, bu konuda Diyanet Bakanlığının fetvası bile var. Hatta biz toplantılarımıza müftüleri çağırıyoruz ve bize çok yardımcı oluyorlar. Organ bağışı konusunda dinen hiçbir engel yok, bunu da dini otoriteler zaman zaman açıklamaktalar. Dinen bir yasak olmadığı gibi aslında organ bağışı konusunda din teşvik edicidir. 1980 yılında Diyanet İşleri Bakanlığının yayınlamış olduğu bir genelge var. Hatta ve hatta organ bağışı haftasında Cuma hutbelerinde organ bağışı konusunda vatandaşlara teşvik edici vaazlar verildi. Fakat toplumuzdaki duygusallık, eğitim, bilinç yetersizliği ya da dini açıdan bir engel olmadığının halka yeterince anlatılmaması ve medyanın bu konuda yeterince hassasiyet gösterememesi veya bizim de medyayı yeterinde değerlendiremememiz gibi etkenler organ bağışı konusunda yeterli duyarlılığa ulaşmamızı engellemektedir. Evet, toplumumuzda organ bağışı konusunda çok duygusal bir yaklaşım mevcut. Ben de kendi payıma katıldığım görüşmelerde zor anlar yaşadım. Bir anane ya da babaya çocuğunun organlarını bağışlamasını söylemek kolay değil. Bunun için profesyonel bir dil gerekiyor. Aslında bu konuda Diyarbakır bunu aştı. Gerek İl Sağlık Müdürlüğü, gerek Eğitim ve Araştırma Hastanesi, gerekse de Dicle Üniversitesi bu konuda birimlerini kurdu ve organ nakli koordinatörleri eğitimden geçti ve artık bu konuda profesyonel bir müdahale sağlandı. Nitekim bu sayede Üniversitede de Eğitim Araştırmada da kadavra bağışları artmaya başladı.

Ülke genelinde de Bölgede de böbrek hastalıklarında ciddi bir artış var, siz bunu neye bağlıyorsunuz?

 

 

 

‘Böbrek hastalıklarının birinci sebebi diyabet!’

Böbrek sorunlarının yaşanmasının altında yatan nedenlere geçmede önce böbrek hakkında kısa bir bilgi paylaşayım. Böbrekler belin iki tarafına yerleşmiş fasulye şeklinde, 150 gram ağırlığında küçücük ama çok büyük görevleri olan bir organdır. Böbrek sağlığını bozan nedenlerin başında şeker hastalığı gelmektedir. İkinci sırada hipertansiyon, üçüncüsü genetik hastalıklar ve taş hastalıkları ve dördüncü olarak da Glomerülonefritler ve iltihabi hastalılardır. Türkiye’de ve bölgede giderek de şeker hastalığı artmaktadır. Şuan Diyalize giren hastaların yüzde 35,7’si şeker hastalığı, yüzde 23- 24 oranında ise hipertansiyon, diğer oranlarda ise genetik hastalıklar, taş hastalığı ve diğer nedenlere bağlı olarak gelişen rahatsızlıklardır. Şeker konusunu biraz daha açmak istiyorum. Türkiye’de 100 kişiden 11’inde şeker hastalığı vardır. Bölgede ise gördüğüm bir realite var, şeker hastalığı konusunda korkunç bir bakımsızlık var. Halkımız şunu yapıyor; ‘Doktor bana ilacımı verdi, ben ne yersem yiyeyim bana bir şey olmaz’. Yani, ilaç kullanmakla her şey bitmiyor, bu konuda ciddi bir eğitim yetersizliği var. Şeker hastalarının ne yiyip içeceğinden tutun da ayak bakımından göz bakımına kadar dikkat edilmesi gereken çok husus var ama maalesef halkımız bu konuda çok bilinçsiz. Bu konuda hekim arkadaşlarıma da bir çağrım olacak; her şeker hastası en az üç ayda bir doktoruna gitmeli. İnsanlarımız tükettikleri gıdaların farkında olmalı.

‘Halkın yüzde 56’sı hipertansiyondur’

Hipertansiyonda durum çok daha kötü. Halkın yüzde 56’sı hipertansiyondur ama bunun farkında bile değil. Özellikle tuz tüketimi ve su içme alışkanlığı konusunda ciddi yanlışlılar içindeyiz. Böbreğin en iyi dostu sudur. Günde en az iki buçuk litre su içilmelidir. Yine, tuz tüketimi bölgemizde çok korkunç boyutlardadır. Bir kişinin ideal tuz tüketimi 4 ila 6 gram arasındadır. Ama sadece fırındaki ekmekte 11 gram tuz bulunmaktadır. Daha turşuyu, peyniri, çerezi, zeytini saymadım, sadece ekmekte bulunan tuz miktarı bile başlı başına bir sorundur. Kişi her yerden tuz alıyor ve yeteri miktarda su tüketmiyor. Su tüketmeyen bir toplumda böbrek hastalıklarının artması içten bile değildir. Tabii ki, yaz aylarında su tüketimi daha da arttırılmalıdır. Tuz tüketimi konusunda da toplumumuzda gereksiz bir cömertlik var. Daha yemeğin tadına bakmadan içine tuz boca ediyoruz, böyle bir şey olamaz. Buna ek olarak aşırı şişmanlık, yani obezite ciddi böbrek sorunlarına neden oluyor. Yani, şeker ve hipertansiyon böbrek hastalığının en önemli iki nedenidir.

Obezite, böbrek rahatsızlıklarında önemli bir faktör

Obezitenin böbrek sorunlarına etkisini biraz daha açmakta fayda var. Şişmanlık, hareketsizlik, metabolik sendrom dediğimiz Elma tipi bir şişmanlık böbrek rahatsızlıklarının görülmesinde ek faktörlerdir. Tabii ki, böbrek hastalıklarında majör rol genetiktir ama obezite de diyabete, hipertansiyona, kalp hastalıklarına, eklem hastalıklarına ve birçok rahatsızlığa davetiye çıkarmaktadır. Böbrek rahatsızlıklarında diyabet birinci sırada yer almasına rağmen bu konuda hem hasta hem de hekim tarafından takipler çok yetersiz düzeydedir. Hekim arkadaşların düzenli takiplerde bulunmaları gerekiyor ve hastaların da gıda tüketimlerine, yaşam tarzlarına çok özen göstermeleri gerekiyor. Bölgemizde akraba evliliklerinin çok fazla olması da böbrek hastalıklarının artmasında önemli bir faktördür.

Bölgedeki böbrek hastalıları oranı Türkiye ortalamasına göre nalsıdır?

‘İki böbreğin çalışması yüzde 60’a düştüğünde hastalar Nefrolog'a yönlendirilsin!’

Bölgedeki böbrek hastalıkları pandemik bir salgın gibi giderek artıyor. Böyle giderse 2020 yılında böbrek rahatsızlığı yaşayanların sayısının yüz binlere ulaşabileceği yönünde görüşler mevcuttur. Bölgede de bu oran çok yüksektir. Yani, rakamlarla konuşursak bölgede her 7 kişiden biri kronik böbrek hastasıdır. Yüzde 15,7’lik oranla bölgemizdeki böbrek rahatsızlıkları oranı diğer bölgelere göre daha fazladır. Çünkü bölgede diyabet oranı da fazladır. Bunun yanı sıra akraba evliliklerinin bölgede çok olması da bir etkendir. Sıcaklığın yüksek olduğu bir coğrafya ve su tüketimi de oldukça yetersizdir. Buna et, tuz, tatlı tüketiminin fazlalığını da eklersek tüm bunlar böbrek hastalıklarına davetiye çıkarmaktadır. Bu konuda özellikle hekim arkadaşlarımıza çağrımdır, erken evrede kronik böbrek hastalarını Nefrologlara yönlendirme konusunda bir duyarlılık göstersinler. Hatta bir çalışmaya göre iki böbreğin çalışmasının yüzde 60’a düştüğünde hastalar Nefrolog'a yönlendirilirse hastaların yaşamı da uzuyor ve yaşam kalitesi de artıyor.

Bölgede böbrek rahatsızlıklarında ciddi bir artış olduğunu belirttiniz ancak birçok rahatsızlıkta; kalp damar rahatsızlıklarında, diyabette, hipertansiyonda ve daha birçok rahatsızlıkta ciddi bir artış var. Siz bu artışın kentsel yaşam tarzıyla olan bağını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 

 

Kent yaşamı böbrek hastalıklarına davetiye çıkarıyor

Kent yaşamı he anlamda belli bir hantallığı getirir. Kent yaşamı stresi getirir. Kent yaşamı hava kirliliği demektir. Kent yaşamı içine kapanıklığı getirir. Kent yaşamına dair daha bir sürü olumsuz şey sayabiliriz.”

 

Ali Abbas Yılmaz / Özel

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum