Bozan: Bölge halkı barışa susamış

Bozan: Bölge halkı barışa susamış
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun “Diyarbakır’da Barış, İstikrar ve Kardeşlik Kongresi’nin toplanması önerisini değerlendiren Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan, “ Bölge halkı barışa susamıştır” dedi.


 

SP lideri Karamollaoğlu’nun “Barış Kongresi” önerisini hükümete yaptığını ifade eden Bozan, “Tabii bu sorun Türkiye ile sınırlı bir sorun da değildir; İran, Irak ve Suriye’de yaşayan halkları da ilgilendirdiği ve onları da içinde barındıracağı için Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bunu organize etmesi gerekir. Bizim burada yaptığımız bir öneri mahiyetindedir” diye konuştu.

Ali Abbas Yılmaz / Özel Haber

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Nisan ayı başında yaptığı ‘Diyarbakır’da Barış, İstikrar ve Kardeşlik Kongresi’nin toplanması önerisi ülke gündeminde belli bir etki yaratırken, Tigris Haber olarak bu çıkışı Saadet Partisi Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan ile konuştuk.

 ‘Bölge halkı barışa susamıştır’

Saadet Partisi Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan,  Bölge insanının huzur ve barışı arzuladığını belirterek, “Çölde su arayan insanlar gibi bölge halkı barışa susamıştır.  Ama maalesef yapılan uygulamalar, icraatlar ve güvenlikçi politikalar huzuru, barışı sağlamıyor. Tabii bu arzulanan huzur ve barış sadece birilerinin yaptım oldu demesiyle değil, bölgede var olan bütün insanların bir araya gelerek istişare etmesiyle daha doğru seçenekler çıkar diye düşünüyoruz. Genel Başkanımızın dile getirdiği de barış ve kardeşlik çerçevesinde istikrarın sağlanması amaçlı atılması gereken adım hükümetten beklenmektedir. Tabii bu sorun Türkiye ile sınırlı bir sorun da değildir; İran, Irak ve Suriye’de yaşayan halkları da ilgilendirdiği ve onları da içinde barındıracağı için Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bunu organize etmesi gerekir. Bizim burada yaptığımız bir öneri mahiyetindedir” diye konuştu.

‘Türkiye gibi bir ülkeyi sıfırdan imar edecek kadar ekonomik bir kayıp’

SP Genel Başkanının ‘Barış kongresi’ çıkışının anlamına ilişkin konuşan Bozan, “Buradaki temel mantık nedir; var olan bir sorunu tarafların konuşmasıdır. Bölgede 50 yıldır bir problem var, çatışma var. Bu çatışmada 50 bin insanın yaşamını yitirmesine ve bugüne kadar harcanan paraya baktığınız zaman belki de Türkiye gibi bir ülkeyi sıfırdan imar edecek kadar ekonomik bir kayıp olduğu görülecektir. Dolaysıyla burada devletin, iktidarın yapması gerekeni biz önermiş bulunuyoruz. Bugün burada Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin oturup konuşması lazım. Bu dört ülkede yaşayan Kürtler, Türkler, Araplar, Farisiler bir araya gelecek ve bu sorunu konuşacaklar” ifadelerini kullandı.

‘Bölgedeki bu ateşi ise emperyal güçler yakmıştır’

Uluslararası güçlerin Ortadoğu’daki varlık nedenlerine işaret eden Bozan, “Bölgede oynanan oyunun temelini, kaynağını tespit etmediğimiz sürece bu problem çözülmez. Bunun bir iç bir de dış ayağı var. Dış ayağında uluslararası küresel güçlerin bölgeye yönelik böl, parçala, yut ve sömür emperyal politikası var. Bu güçler bundan dolayı bölgedeki etnik, mezhepsel çatışmaları körükleyen bir politika izlerler. Bölgede çatışmalar olduğu sürece de kan, gözyaşı eksik olmayacaktır. Emperyal güçler bölgede istikrarsızlık üreten politikalarıyla bölge ülkelerini kendilerine bağımlı kılarak sömürü çarklarını daha kolay işletebilecekler. Bundan dolayı her şeyden önce bölgeye müdahale eden dış mihrakların amaçlarını, araçlarını ve müdahale yöntemlerini çok iyi bilmek gerekir. Bölge bugün ateş çemberi ve bölgedeki bu ateşi ise emperyal güçler yakmıştır. Bu güçlerin başında da ABD, Avrupa, Rusya ve Siyonizm gelmektedir. Şimdi Ortadoğu’da bu ateşi yakan emperyal güçlerden yardım dileyerek bu ateşi söndürmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu güçler Ortadoğu’da yanan ateşe tek bir amaçla yaklaşırlar o da benzin dökmek içindir. Bunlardan ateşi söndürmelerini beklemek saflıktan öte bir şey değildir” şeklinde konuştu.

‘Bir Türk’ün hakkı ne ise bir Kürt’ün de hakkı odur’

Kürtlerin dil ve kültürel haklarına vurgu yapan Bozan, “Meselenin iç ayağında ise Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de yaşayan haklar vardır. Bu dört ülkede mevcut olan iktidarların Kürtlere insani ve İslami haklarını vermeleri gerekir. Yani, bir Türk’ün hakkı ne ise bir Kürt’ün de hakkı odur. Bir Arabın hakkı ne ise bir Farisi’n hakkı ne ise bir Kürt’ün de hakkı odur ve verilmesi gerekir. Bir Türk’e helal olan ne ise bir Kürt’e de helal olan odur. Bir Türk’e haram olan ne ise bir Kürt’e de haram olan odur. Dolayısıyla biz kardeşlik hukukunun eşitliği bağlamında, zemininde meseleye yaklaşırsak bu sorunun çözülmesi daha da kolaylaşır. Bundan dolayı bölgede yaşayan ülkeler ve halklar olarak bu konferansla, kongreyle bir araya gelerek kendi sorunlarımızı konuşmamız gerekiyor. Tarafların konuşması hem sorunun sağlıklı bir zeminde ortaya konmasını sağlar hem de böyle bir ortamda kalıcı çözümler üretilebilir. Konuşma zemini sağlanmadan bu meselenin çözümünde mesafe sağlanamaz. Tabii bu konuşmada da muhatap şiddete bulaşmayan kesimlerdir. Burada şunu görmek gerekiyor; ABD, Rusya ve Avrupa Kürtleri kullanıyor, biz ise onlarla çatışıyoruz” diye konuştu.

‘Burada Türklerle Kürtler iç içe karışmış, kaynaşmış durumdadır’

Türkiye’deki Kürtlerin Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtlerden farklı olarak özgünlükler taşıdığını ifade eden Bozan, şunları söyledi: “Türkiye’deki Türklerle Kürtlerin sorunları, sıkıntıları bir Irak ya da Suriye’deki gibi değil. Burada Türklerle Kürtler iç içe karışmış, kaynaşmış durumdadır. Yani, burada Türklerle Kürtler arasında bir bütünleşme var, oysa bir Irak ya da Suriye’de böyle bir durum yok. Türkiye’deki Kürtler açısından iç barış ve istikrarın sağlanması için Kürtlerin talep etmiş olduğu, kültürel hakların kullanılması, dilin okullarda kullanılması gibi haklar tanınmalıdır. Kimse bölünme, parçalanma talep etmiyor. Birisi Kürt dili dediği zaman hemen ona ‘bölücüdür’ diye yaklaşmamak lazım. Ya da okullarda Kürt dili bir İngilizce, Fransızca gibi konulduğu zaman hemen bölücülük olacak diye korkmamak lazım. İnsanlar ne kadar rahat bir şekilde taleplerini ifade edebilirlerse o kadar iyi anlaşılır ve ona göre çözümler üretilir. Yani, Genel Başkanımızın bu çok önemli önerisi bölgede de çok ciddi bir ses getirdi ve heyecan uyandırdı. Çünkü herkes barışa hasret kalmış. Birçok insan bize kongrenin ne zaman yapılacağını soruyor, biz de bunun devlet tarafından yapılması için öneride bulunduğumuz izahatını yapıyoruz. Genel Başkanımızın önerisi; Türkiye’de, Irak’ta, İran’da, Suriye’de şiddete, teröre bulaşmamış kesimlerle, kanaat önderleriyle iktidarların bir araya gelip bu meselenin nedenlerini ve çözüm yollarını konuşması ve meseleyi kendi aramızda halletmemiz gerektiğidir. Dış mihrakları iç işlerimize karıştırmadan bu bölgeden göndermek lazım. Bu dış mihraklar bölgede olduğu sürece buraya huzurun gelmesi mümkün değildir.”

‘Bu raporun böylesi bir atmosferde açıklanması belki faydadan çok zarar getirirdi’

Yaklaşık bir yıl önce gündeme aldıkları ‘Kürt Raporu’nun bugüne kadar yayınlanmamış olmasına ilişkin konuşan Bozan, şu ifadeleri kullandı: “Kürt raporu baskı aşamasına geldiği bir süreçte Afrin olayı başladı. Afrin olayının başlamasıyla Türkiye’de olumsuz bir hava oluştu. Milliyetçi söylemler daha çok ayyuka çıktı. Bu raporun böylesi bir atmosferde açıklanması belki faydadan çok zarar getirirdi. Veya dinlemesi, kulak vermesi gereken kesimleri pas geçmesi gibi bir durum olabilirdi. Dolayısıyla hem Afrin olayı ile oluşan olumsuz atmosfer hem de Afrin ile gelişen olası süreçlerin getirdiği yeni gelişmeler de rapora eklenerek uygun bir ortam ve zaman diliminde söz konusu bu rapor açıklanır. Elbette ki bu sorun uzun bir zamandır var olan bir sorundur ve konuşmadan çözülecek bir sorun da değildir. Bu konuda çekinmeden konuşmak gerekir” değerlendirmesinde bulundu.

‘Eşitlik, insan hakları, adalet, hukuk bir toplumda oluşursa huzur ve barış sağlanmış olur’

Saadet Partisi olarak Kürt sorununda barış meselesini değerlendiren Bozan, “Barış’ın içini nasıl doldurduğumuza gelince; barış nasıl sağlanır, kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmazsan, kendin için istediğini başkasına da tanırsan, yani karşılıklı hak, hukuk sağlanırsa, korunursa… Yani, eşitlik, insan hakları, adalet, hukuk bir toplumda oluşursa huzur ve barış sağlanmış olur. Ama bir zümrenin, bir partinin, bir ırkın, belirli bir kesimin hakları öncelenirse o zaman diğer bir tarafa haksızlık yapılmış olur. Peygamber efendimizin de dediği gibi, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmayacağız ve kendimiz için istediğimizi de başkası için de isteyeceğiz. Yani, İslam kardeşliği ve ümmet şuuru ile hareket ettiğimiz zaman; Alevisiyle Sünnisiyle, Türküyle Kürdüyle, sosyalistiyle insan hakları bağlamında herkes birbirinin yaşam tarzına saygı göstermeli ki özlediğimiz huzur ortamı sağlansın. Türklerle Kürtler bin yıldır beraber yaşamışlar, beraber savaşmışlar. Bu ülkeyi beraber kurmuşlar ve birlikte muhafaza etmişler. Böyle bir ortamda Türk ırkına mensup olan bir kişinin sahip olduğu, dili, kültürü, eğitim hakları, meslek edinme, mal edinme hakları, yaşam hakkı, onurunu muhafaza etme hakkı yani bir insan için gerekli olan hangi haklar var ne ise bir Kürt’ün de hakları odur. Bunu da bölünme, parçalanma ve ayrı bir devlet olma anlamında söylemiyoruz. İnsani ve İslami olan haklarla birlikte beraber yaşanılması lazım. Bölünmeler ne Türklere ne de Kürtlere yarar. Bölünme emperyal güçlere yarar. Böyle bir durumda Türkler de Kürtler de emperyal güçler karşısında zayıf düşer ve bağımlı bir hale gelir. Bölündükçe güçler dağılır ve emperyal güçlerin sömürüsüne daha müsait bir hale geliriz. Öyleyse, Türklerin, Kürtlerin, Arapların birlikte hareket etmesi ve birbirinin ferdi ve toplumsal haklarını tanımları, saygı göstermeleri gerekir. Bunlar sağlandığında da beraber yaşamamak için bir sebep yoktur.”

‘Farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul etmeliyiz’

Saadet Partisi olarak iktidarı hedeflediklerini belirten Bozan, “Biz Saadet Partisi olarak iktidara geldiğimizde 80 milyonu kucaklayıcı, herkesin eşit şartlarda yaşayabildiği bir yönetim anlayışı sağlayacağız. Tabii bu meselenin çözümünün üç temel ayağı var. Birincisi, insanın doğuştan getirdiği temel hakları var. Kimse ne annesini ne ırkını ne cinsiyetini seçmiş değildir. Bu tamamıyla yüce Allah’ın takdiridir. Bunlar ne bir eksiklik ne de bir fazlalıktır. Öyleyse insanların bu farklılıklardan dolayı birbirini küçük görmeleri ya da kendilerini diğerinden üstün görmeleri doğru değildir. Farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul etmeliyiz. 80 milyon vatandaşımızın her birinin meziyetinde, farklılığından istifade etmeliyiz. Eğer Allah isteseydi tek ırk tek çeşit insan yaratırdı. Allah’ın farklılıkları yaratmasında hikmet vardır. Öyleyse bizim insanları tek tipleştirme gayreti içinde olmamız hem başarılı olmaz hem de doğru değildir” dedi.

‘Diyarbakır’da 213 bin kişi işsiz!’

Bozana, Kürt sorununun çözümünde ekonomi meselesini ise şu sözlerle dile getirdi: “İkinci olarak meselenin ekonomik ayağı var. Türkiye’de var olan bütün zenginlik kaynaklarında bu ülkede yaşayan bütün vatandaşların eşit bir şekilde istifade etmesi gerekir. Fabrikaların genellikle batıda yapılmış olması ve bölgeden insanların oraya göç etmek zorunda kalması doğru değil. Bu nedenle bölgede süratli bir şekilde fabrikalaşmaya ihtiyaç var. Her vatandaşımızın kendi bölgesinde geçimini sağlaması lazım. Bugün Diyarbakır’a baktığımızda İŞKUR’da 110 bin civarında kayıtlı işsiz var. Bunun yüze 50’si ise 30 yaşın altındadır. Yine, İŞKUR’dan kayıtlı olmayanları da eklersek 213 bin civarında bir işsiz kitlenin kentimizde olduğu yönünde bilgiler mevcut. O nedenle meselenin ekonomik ayağı çok önemlidir. Tabii ki memlekete, bölgeye yol, köprü, havalimanı da gerekli ama her şeyden önce bölgedeki işsizliği giderebilecek önlemler alınmalı, fabrikalar yapılmalı, sanayi geliştirilmelidir. Aç insan için asfaltın bir önemi yok! Bize fabrika lazım, üretim lazım. Bölge insanının işine iş aşına aş katmak lazım.”

‘Devlet teröre müsamaha gösteremez’

Sorunların çözümü için konuşmanın olmazsa olmaz olduğunu ifade eden Bozan, son olarak şunları söyledi: “Üçüncü olarak da terör olaylarının bitirilmesi lazım. Tabii ki devlet teröre müsamaha gösteremez. Elinde silahı ile istikrarı bozan, vatandaşı rahatsız eden veya güvenliği sarsan yapılara iktidar, devlet olma hasebiyle gerekli müdahalede bulunur. Tabii ki sadece güvenlikçi politikalarla da bu meselenin çözülemediği ortadadır. Sorunun çözümü için konuşmak gerekir, her şeyin başı konuşmaktır.”

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.