Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Çay Ocağı Kimin Mekânı!

Çay Ocağı Kimin Mekânı!

 

Son birkaç yıl içinde sınırları hayli geniş olmakla birlikte genellikle “Yenişehir” deyince öyle anlaşılan Dağkapı ile Ofis arasındaki istisnasız bütün sokak ve caddelerde pıtrak gibi kendilerine “Çay Ocağı” ya da “Çay Evi” adını veren mekânlar açılmaya başlandı.

Genellikle çok katlı bir apartmanın zemin katında yüzü kaldırıma dönük bir dükkândan bozma mekânlar bu çay ocakları. Eskilerin bir gecede ya da bir hafta sonunda kentin varoşlarına kondurdukları “gecekondu”lar misali bir iki gün içinde hızla örgütlenip açılıyorlar. Sonra da adlarına “yakışır” şekilde bir çay ocağı mekânlığını aşarak önce kendi mekânlarının önü ile birlikte kaldırımın sağına soluna hayli yayılıyorlar. Yetmiyor tabi kaldırıma paralel caddeye de kürsüler masalar atarak çay ocağı kimliğinden sıyrılıyorlar.

Vatandaşın onca “yakınma”sına rağmen önü maalesef alınamıyor. Adeta fiili durum yaratarak kamuya ait yolu, kaldırımı, caddeyi işgal ederek şehri şehir olmaktan çıkarmada üzerlerine düşeni “bihakkın” yapıyorlar. Ve işin tuhaf tarafı da bu işgalciliği kendileri için adeta “HAK” görüyorlar. Çocuk arabalı (puset) kadın, engelli vatandaş geçememiş asla umurlarında olmuyor.

Peki, hemen sormak gerek geçmişte de böyle miydi? Değil elbette…

1970’lerde Ziya Gökalp Lisesinde öğrencilik yıllarımda namıyla müsemma Lise Caddesinde “Rıza Dayının Çay Ocağı” vardı. Lise Caddesine cepheden bakan eski bir binanın giriş katında bir mekândı Rıza Dayı’nın Çay Ocağı. Sahibinin adıyla anılan bir mekândı. Çayı bizzat kendisi demler, servisi de bizzat kendisi yapardı. Genellikle öğrenciler bir de kentin politika ile haşır neşir kimi bilinen simaları Rıza Dayı’nın müşteri portföyünü oluştururdu.

Adı “Çay Ocağı” olmakla birlikte bir prestij mekânı idi Rıza Dayı’nın yeri. Masalara şimdi “adisyon” denen kağıtlar konmaz, kalktığınızda kaç çay içtiğinizi kendiniz söyler hesabınızı da öderdiniz. Ülke, memleket sorunları siyaset yoğun olarak konuşulurdu.

Rıza Dayı asla kaldırıma kürsü, tabure atmaz, attırmaz, ayakkabı boyacısının bile kaldırımı işgal etmesine izin vermezdi. Mekânının en seçkin ve daimi müdavimi rahmetli Salih Ateşoğlu ağabeydi. Karayolları işçisiydi, işçi-emekçi olmasına rağmen onun sohbetine meftun olan ve ağırlıklı olarak öğrenci olanlara kaç çay içerlerse içsinler asla hesap ödetmezdi. Genellikle hemen çay yapılan ocağın yakınına oturur ilk çay onun masasına ve konuklarına servis edilir sonra diğer masalara giderdi.

Özetle bir Kültür Mekânıydı Rıza Dayının Çay Ocağı…

Çay Ocakları aslında çayı sevmenin yanında kimine göre sohbeti kimine göre de kahve gürültüsünden uzaklaşarak amiyane tabiriyle “kafa dinleme”nin kendi içine dönmenin gazete dergi hatta kitap okumanın mekânıydı.

Eskilerin kimi “kahvehaneler” için kullandığı “kıraat” edilecek konuşulacak, sohbet edilecek, tartışmalar yürütülecek ve kahve oyunlarından uzak kalınacak mekânlardı Çay Ocakları…

Bütün bu hikâyeyi paylaşırken Ankara’da Mülkiye’de (Siyasal Bilgiler Fakültesi) öğrencilik yıllarımda en sık uğrak mekânlarımdan olan Kızılay’daki Zafer Çarşısının dip tarafında “Erzurum Çay Evi” vardı. Oturulacak yeri yoktu, çok yorulmuşsanız bir su ya da gazoz kasasını dikine yere yatırır otururdunuz. İyi çay yaparlardı, öğrencilerin uğrak yeriydi.

İşin açıkçası her kentin sicilinde, kimliğinde, kültüründe mutlaka benzer mekânlar var.

Diyarbekir Suriçindekileri yazmadım tabi o başka ve uzun hikâye. Belki Suriçi için Mevlüthan Mustafa Abimizi konuşturmak gerek. Çarşîya Şewitî’deki Aziz Babatlı’nın Çayhanesi ya da Çarşı Karakolunun arkasındaki Köz Çay Evi ve diğerleri…

Bir yakın dönem Nostaljisi yaptım belki de!

Ama bugün kendine “Çay Ocağı- Çay Evi- Çayhane” ismini yakıştıranların çok büyük çoğunluğu kent yaşamını tahrip ediyor. Kaldırım, cadde işgalinde çok mahirler. Şikâyetçi olan komşularını, yoldan-kaldırımdan geçerken “böyle de olmaz ki” diyenleri, aracını park etmek isteyenleri işi “tehdit”e kadar vardırıyorlar. Ne Esnaf Sanatkâr Odalarının Yetkililerinin ciddi bir denetim ağı var! Ne de belediyelerin! Zabıta Allaha Emanet, defalarca tanık oldum işgalci ile adeta “pazarlık” ediyor: “Ben geldiğimde kürsüleri kaldır, gittikten sonra tekrar bildiğini yaparsın” diyor.

Velhasılı kelam…

Nerde o eski Çay Ocaklarının kültürü! Ve dahi nerde o mekânların sakinleri…

Aaahhh Yaşar Kemal sahi niye o sözü ettin ki! Her defasında hatırlatıyoruz işte; “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve gittiler..”

Mekânlara da insanlara da rahmet ola…

Şeyhmus Diken

27. Eylül. 2016 Diyarbekir

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR