Diyarbakır’ın efsane öğretmeni Deli Mevlo

Diyarbakır’ın efsane öğretmeni Deli Mevlo
Yıl 1982, Amed’de Ziya Gökalp Lisesi 2. sınıfında, koridorun sonunda kaloriferi yanmayan bir sınıfta stres altındayız.

 Dersimiz İnkılap Tarihi. Önemli bir sınavımız var. Hoca derse girmiş tırnak ve diş kontrolü yapmış, uzun tırnaklı kızları ve dişini fırçalamamışları en kallavisinden küfürlemiş, temizliklerini yaptırmış ve yerlerine oturtmuştur. Hocaya göre sınıfın ve hayatın gereksizleri olan kızlar tepki çekmemek, küfürlerden pay almamak için sıralarında “tam kamuflaj” pozisyonda. Sınav başlayabilir artık. Sorular yazılıyor.  A grubu 1. soru: “İstiklal Marşı’nı kim yazmıştır?” B grubu 1. soru: “Mehmet Akif Ersoy kimdir?” A grubu 2. soru: “İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtasını eksiksiz yazınız.” B grubu 2. soru: “İstiklal Marşı’nın son iki kıtasını eksiksiz yazınız. Sorular sınıf tahtasına yazılmıştır. Ve tahtanın hemen üzerindeki çerçeve içinde de cevaplar asılı durmaktadır. Ama kopya çekmek yasaktır! Sınıfı sürekli “ O. çocukları kopya çekeni yakarım ”diye uyaran bir de öğretmenimiz vardır. Adı Deli Mevlo’dur!

 “Deli Mevlo” lakabıyla maruf ve müsemma aynı zamanda da meşhur Mevlide Tütenk hocamız 1980’lerde Amed’de ZGL’den mezun herkesin yaşamında yer etmiş bir efsane ve bir “fenomen” dir. Deliliği zararından veya aklından değil, dobra kişiliğinden ve küfürbaz hitabından kaynaklanır. O’nun gözünde bütün kızlar o…pu, erkekler ise o… çocuğu veya i…ne’dirler. Hocanın kendine yakın gördüğü en sevdiği öğrencileri bile bu kategoridendir ve bu hitaplardan mutlaka paylarını alırlar. Sevdiği öğrencilerinden Yavuz onun nazarında “% 100 o. çocuğu“, en sevdiği öğrencisi, hocaya sürekli peynir getiren Şeyhmus T. İse “% 80 oranında i..ne’dir.”

Sabahın ilk derslerinde arkadaşım Mirza Tanaman’ın ” Oxxx Heci Ana, bana sen küfür ettiğin zaman uyxim açıli, kendime geliyem” dediği hepimizin gençliğinin en haylaz en komik anılarında yer edinmiştir Heci Ana…

 Bizde deliler biraz da “veli statüsünde” olduğundan saygı ile karışık çekiniriz de Mevlide Hoca’dan. Bu sebeple Deli Mevlo kime ne derse desin, ne yaparsa yapsın “sosyal-dinsel” bir dokunulmazlığı vardır. Kimse ona yanlış yapmaz, kin gütmez. Çünkü dokunulmazdır.

 Mevlide Hoca, Türk Cumhuriyeti’ni kuran 1. Meclis Üyesi Diyarbakır Milletvekili M. Akif Tütenk ‘in torunudur ve köklü bir aileden gelmektedir. Ayrıca Amed’de liseyi okumuş herkesin de öğretmenidir. Müdürler, müdür yardımcıları ya öğrencileri ya onu tanır ya da bilirler!

 Mevlide Hoca neden bu kadar ünlü?

 Bizim kuşak 12 Eylül darbesinin ağır koşullarında tanıdı Mevlide Hoca’yı. Dışarda ve okulda haki renkli yaşam ne kadar katı ve kural koyucu idiyse bir tek o kural dışıydı. Hatta yaşamımızda neredeyse kural dışı olan tek şey de oydu. Ona duyulan sempatinin de bence en büyük sebebi bizim kuşak açısından buydu. Nasıl ki “İnek Şaban” filmlerindeki o saflık ve temizlik bugün bile bu filmlere bir talep doğuruyorsa, bizim kuşağın “Mevlide Hocası” da bu yüzden yani saf ve pazarlıksız, sempatik ve ilgi çekicidir. Kimseye karşı bir sinsiliği, hinliği, hainliği görülmemiştir, neyse odur.  O saflık, özgünlük Mevlide Hoca’ya olan ilgiyi bugün bile canlı tutmaktadır. Kaç öğretmen adına öğrencileri tarafından açılmış facebook fan siteleri vardır bilmem ama Mevlide Hoca’nın oldukça da canlı bir fan sitesi vardır.

Deli Mevlo’nun öğrencilerle iletişim kurarken tek ayrım noktası kız öğrenciler idi. Birçok kişi tarafından dillendirilen yarı abartma - yarı gerçek meselelere girmek istemiyorum ama hocamızın kızlara düşman olduğu kesin. Her derste kız öğrencilerden birine ya saçından ya başından bir konu bulur ve mutlaka takardı. Taktığı andan itibaren de o meşhur sinkaflı lafların ardı arkası kesilmeden sınıfta gürlerdi. “Xirçikli ziyaretler” dediği kızların tamamından nefret etmezdi hoca. Dersi iyi olan kızlar Mevlide Hoca’nın kız öğrenci yeğenlerine ders vermek için eve davet edilirdi çünkü. Bizim dönemden Müjgan G’in oldukça emeği vardır hocanın yeğenlerinde.

Az önce Mevlide Hoca iletişim kurarken kız öğrenciler dışında kimseyle ayrım koymazdı dedik ya konuyu orda bırakmamak lazım. Hocamız kimseyi dilinden, dininden ve siyasi görüşünden dolayı ayrıma tabi tutmazdı. Bunu her zaman gözlemlemişimdir onun kendi kriterlerine göre bir insan iyi veya kötüdür. Ya “Or..pu” yada “beden altı i..nesi”dir. Ya dobra ya da sinsi. Yaşam ve iletişimin hatta “ötekileştirmenin” sınırı burada başlar ve biter. Bu yönüyle Mevlide Hoca altan alta farkında olarak ya da olmayarak bize Amed’in kendine has kadim hoşgörü kültürünü de aktarmıştır. Kullandığı şive, bakış açısındaki kendine has naiflik, usul usul genç dimağlarımıza yerleşmiştir. Bir anlamda Mevlide Hoca konuşma tavrı ve genel davranış mantığıyla “Genç Diyarbakırlılara Diyarbakırlı olmayı” öğretmiştir.

 O zamanın ruhu farklıydı!

 Mehmet Kapçak bize verdiği tıraş parası… Erol Türkay Hoca’dan sınırsız fedakarlık örnekleri… Sedat Balgün Hoca tam bir centilmen ve bilim aşığı olması… Daha niceleri, hepsinin emeği bize çok geçmiştir. O hocalar sebebiyle Amed o yıllarda üniversiteyi kazanma sıralamasında Türkiye’de 11. Sırasındaydı. Şimdi ise 71. sırada. Hepsi bizim için çok uğraşıp, didindi… Hocalarımız ve genel eğitim durumumuz böyle olmakla birlikte biz Mevlide Hoca’mıza geri dönelim onun yeri başka. O bizim zulamız, hayat dilimiz. Okul dışında ve içinde bize sürekli düzen ve sorumluluk dayatan, hayatın en tatlı karşı koyuş şeklini onda yaşıyoruz. Gençliğimizin geçtiği 12 Eylül dönemini düşünüldüğünde, bizim küfüredemediğimiz her şeye bizim adımıza küfreden tek kişi o.

 Az gittik uz gittik geldik hikayenin sonuna…

 Bu yazı kuru bir hayat hikayesiyle dolu bir biyografi yazısı ya da komik hikayelerle dolu anılar silsilesi olsun istemedim. Amacım biraz “Deli Mevlo” bizde, bizim kuşakta neye tekabül eder?’ sorusunun cevabını bulmaktı. Başarılı oldum mu bilmiyorum. Nerede, ne yapıyor biraz da “ya ona bir şey olmuşsa” diye araştırmak ve ayrıntıya girmek istemedim. Ama yaşadığını, sağlığının da fena olmadığını biliyorum. Şimdilerde sağlık koşulları sebebiyle İstanbul’da ve Zeytinburnu Öğretmen Evi’nde kalıyor.

 Mevlide Hoca’nın ‘deliliğini’ de, insanlığını da Amed’in kendine has kültür taşıyıcılığını da anlatan bir anıyı öğrencilerinden Ahmet Kılıç’ın ağzından aktarıp, hocamızı saygı ile yad edelim: “Bir gün Mevlide Hoca’mın evine gitmiştim. Kapıyı açar açmaz elime bir kova tutuşturup beni Mardinkapı’ya yoğurt almaya gönderdi. Yol uzun, ben yolda kara kara düşünerek Mardinkapı’da hocanın tarif ettiği yoğurtçuya vardığımda, birden yanıma iri kıyım biri gelerek ‘Ahmet sen misin’ diye sordu. Ben ‘evet’ deyince, 'Haci Ana beni gönderdi, dedi ki ‘git Ahmet’e yetiş, onun elleri kaleme alışmış, yoğurt kovası taşıyamaz. Ahmet’e bir taksi tut, birlikte gelin.’ Elimden kovayı kaptığı gibi bir taksiye bindik ve hocamın evinin yolunu tuttuk. Öğrencilerini evladı gibi severdi. Hocam benim kıymetlim, baş tacımdır. Hayat felsefesini bilendir. İsteyene öğretendir. Saygıyla anıyorum.” Kaynak. Bashaber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum