Eski zamanlar ve Sur...

Eski zamanlar ve Sur...
Diyarbakır'ın tarihi Suriçi ilçesinin yakın tarihinin canlı tanığı olan Melikahmet Caddesi esnaflarından Ali Haydar Canlı, Tigris Habere konuştu.
Ali Abbas Yılmaz / Özel haber

 

Sur'un 4 kapısı...

Sur'un yakın tarihindeki değişimlere tanıklık eden Canlı, Sur'a açılan kapıların eski isimlerini şöyle sıraladı: "Urfakapı'nın eski adı Rum kapıdır. Yani, Kayseri Rum'a giden kapıydı zamanında. Dağkapı Ceberkapı idi ve Arapçaydı. Yenikapı ise yine Arapçaydı ve adı da Maykapıydı. Mardinkapı'nın eski adı ise Bağdatkapı idi. Aynı zamanda Gazi Caddesi ise Bağdat Caddesi idi."

Diyarbakır'ın tarihi Suriçi ilçesinin Melikahmet Caddesi esnaflarından Ali Haydar Canlı, Sur'un yakın tarihinde yaşadığı değişimlere ilişkin ilgi çekici anlatımlarda bulundu.

 

Sur'da değişen isimler...

Suriçi'ndeki isim değişikliklerine ilişkin konuşan Canlı, şunları söyledi: "Melikahmet Caddesinin ismi niçin Melikahmet'tir, Diyarbakır Valisi Melikahmet paşa bu caddeyi ve bu caddedeki camiyi (caminin minaresi yarıya kadar çift yarıdan sonra da tek yoldur ve bu cami Mimar Sinan'ın projesidir) yaptırdığı içindir. Aynı zamanda cadde üzerinde Melikahmet hamamı da bulunuyordu ancak Mehdi Zana zamanında hamam yıkıldı ve bir tek kubbesi kaldı. Bir zaman bu caddenin ismi Urfa caddesi idi. Aslında Urfakapı'nın eski adı Rum kapıdır. Yani, Kayseri Rum'a giden kapıydı zamanında. Dağkapı Ceberkapı idi ve Arapçaydı. Yenikapı ise yine Arapçaydı ve adı Maykapıydı.Mardinkapı'nın eski adı ise Bağdatkapısı idi. Aynı zamanda Gazi Caddesi ise Bağdat Caddesi idi. 1927'de Diyarbakır'ın Belediye Başkanı Nazım Önen, Belediye Meclisi kararı ile Bağdat caddesinin adını Gazi Caddesi olarak değiştirdi. Tabii birçok mahalle ve sokağın ismi de bu dönem çevrildi. Hüsrevpaşa mahallesinin ismi neden Cemal Yılmaz olarak değişti, çünkü Köprülü sokağa uçak düştü ve pilotu Cemal Yılmaz'ın ismi buraya verildi. Pilot Cemal Yılmaz'ın da mezarı burada Şehitliktedir. Bugünkü Cevatpaşa mahallesinin adı eskiden Molla Bahattin mahallesi idi. Nebicami mahallesinin ismi Derviş Hüseyin mahallesi idi."

 Sur'da neler değişti...

Diyarbakır'ın Suriçi'ndeki tüm mahalle, sokak ve bahçelerini bildiğini ifade eden Canlı, "Diyarbakırımız dünyada eşi, emsali olmayan bir şehirdir. 150 yıl evvel Diyarbakır'a dışarıdan bir adam gelse idi onu önce götürüp hamamlarda yıkarlardı. Fakir ise yeni bir elbise giydirirlerdi. Diyarbakır surlarının uzunluğu 5.5 kilometre'dir ve 81 burcu bulunmaktadır. 90 yıllık Cumhuriyet her sene surların yıkılan bir burcunu onarmış olsaydı bugün tüm burçlar sağlam bir şekilde ayakta olacaktı. Birinci Cihan savaşında dedelerimiz savaşa gitti, halk yoksulluk çekti, şehir sahipsiz kaldı. Bugünkü elbiseciler çarşısı, yani yanık çarşı birinci Cihan harbinden sonra yandı.Yine aynı çarşıda (Çarşıya Şeviti) bir hamam vardı. Yine, Diyarbakır'ın hamamlarından Su akar hamamı Necdet Cemiloğlu zamanında yıkıldı. Gürani İşhanı,  Park Oteli idi. Reha İşhanı'nın yerinde İstanbullu bir kadın gazinocu olan Kamuran Hanım'ın avlulu, eyvanlı, bodrumlu güzel bir evi vardı ve onu yıkıp yerine bu işhanını yaptılar. Park sinemasının yeri Bozkurt Oteli idi ve avlulu,taşlı evler idi yıkıldı gitti. Aynı zamanda Cahit Sıtkı Tarancı'nın evini 180 bin Liraya Ticaret Borsasında Muhammet Haman isminde bir tüccara satmışlardı. Kültür Bakanlığı burayı aldı ve müze yaptı. Arif Hamdi Bey ve Hacı Nezir Bey'in evini Kebabçı Hacı Halit Efendi almıştı. Ecevit'in Başbakan olduğu zaman o ev de alındı ve tarihi ev olarak yerinde bırakıldı. Diyarbakır'ın tarihi Suriçi'ndeki evleri 1514 yılına kadar İranlı'ların elindeydi. Dicle'nin On gözlü köprüsünün üst tarafında Acem Gölünde zamanında İranlılar çimdiklerinde o gölde boğulmuşlar. O gölün adı o yüzden Acem gölüdür" diye konuştu.

Ben u Sen'in hikayesi...

Ben u Sen mahallesinin hikayesine ilişkin ise Canlı, şunları söyledi: "Ben u Sen'in ismi nereden geliyor; Yedikardeş burcu ile Evlibeden burcundan geliyor. Usta Yedikardeş burcunu çırağı ise Evlibeden burcunu yapmış ve bir araya geldiklerinde, 'usta sen mi ben mi daha usta' diyerek kıyas yapmışlar. Bakmışlar ki çırağın yaptığı Evlibeden Burcu ustanın yaptığı Yedikardeş burcunu geçmiş. Usta çırağın elini çekmiş ve 'ben u sen'  diye oradan atlayıp intihar etmişler. Ben u sen ismi buradan gelmiştir."

Sur'un yeraltı tünelleri...

 Diyarbakır'ın yeraltı tünellerine değinen Canlı, "Diyarbakır'da İskenderpaşagilin evinden yeraltı tüneli Hamamlıya kadar gider.Hamamlı dediğimiz askeri hastanenin altında olan bir yerdir. Orada hamam kalıntıları da vardır. O tünelin içerisinden geçerek İskenderpaşagilin hanımları hamama giderlermiş. Yani, kadınlar hamama giderken gelirken o tüneli kullanırlarmış. Yine Yenikapı'dan (Maykapı) Sülüklühan'a, PTT'nin Alyanak çarşısına Balıkçılarbaşı'na kadar yeraltı kanalları vardı. Gam götürmez bahçesinde bir çeşme vardı ve oradan çıkan su Sıtma tutanlar için şifalıydı" şeklinde konuştu.

'Onları her zaman bekliyoruz'

Tarihi Suriçi'nde halkların bir arada kardeşçe yaşadığına vurgu yapan Canlı, çocukluğunda tanık olduklarına ilişkin ise şöyle konuştu: "Çocukluğumda, Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler Sur'da vardı, bilirim. Bayrampaşa, Kocaahmet ve Lalebey ve Alipaşa mahallelerinde hemen hemen Ermeni, Süryani ve Keldanilerle Müslümanların ev sayıları aynı idi. Fatihpaşa mahallesinde de Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Müslümanlar hep bir arada yaşarlardı. Bir şehirde ne kadar çeşitli ırka mensup insanlar varsa orada adalet ve hürriyet bir düzen var demektir. Hepsi bir arada kardeşçe, hemşeri olarak çalışıyorlar ve kimse kimsenin hakkına, hukukuna tecavüz etmezdi. Herkes birbirine saygılıydı. Ermeniler o zaman İpekböceği, marangozluk, destici, tuğlacı, duvarcı, sıvacı zanaatlarıyla uğraşıyorlardı. Aynı zamanda Diyarbakırlı Müslümanlar da ipekböcekçiliği işini yapıyorlardı. Zamanın Diyarbakır Belediye Başkanı Hüseyin Bey'in mantıhanesi vardı. O zaman fabrikalara mantıhane denirdi. Bütün ipek işleri, boya işleri orada yapılıyordu. O zaman  kadınların ipek elbiseleri, erkeklerin abaları orada yapılırdı. Ermenilerden de öyle herkes zengin değildi; üç beş ev zengindi, gerisi fakirdi. Kalabalık Yakup, Lütfü Palagil, Boyacıgil, Abacıgil vardı ve bunların büyükleri öldükten sonra çocukları İstanbul'a göç etti. Fakir olan Ermeniler de iş bulmak için buradan göç ettiler.  Yoksa Diyarbakır'da kimse onlara bir tatsızlık yapmamış. Bugün bile gelip gidiyorlar ve o zamanki dostluğumuz, hemşeriliğimiz devam ediyor. Diyarbakırlılar kesinlikle onların buradan gitmesini istemiyorlardı ve yine diyoruz, gelsinler, Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler gelsinler, Sur'un mahallelerini, sokaklarını doldursunlar. Onları her zaman bekliyoruz. Onlar da bizi gittikleri yerde seviyor, sayıyorlar. Tabii aynı zamanda da Ermenilerden, Süryanilerden Diyarbakır'ın gençleriyle evlenenler de çok olmuş."

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum