Birsen İnal

Birsen İnal

HAMAM ENSTANTANELERİM ( II )

HAMAM ENSTANTANELERİM ( II )

 

                                                                              Elmas Bacî ve kızına

Değerli Okurlarım, hamamları anlatıyorduk sanırım. Epeyce bir zaman girdi araya, kusura bakmayın lütfen, ama okuyanlar hemen hatırlayacaklardır… Boxçacî Gülê Bacî ve kızını anlatmıştım. İsterseniz kaldığımız yerden devam edelim.

 

Çamaşır bittikten sonra kazanlar, teştler, sepetler kırklanır, yıkanır kurumak üzere güneşli bir yere bırakılırdı. Sıra yemekteydi. Akşam hamam dönüşü yorgun olunacağı için ne pişirilecekse ocaktaki közler carutla mangala veya maltıza çekilirdi. Ateş az gelirse bir carut da Tümes amcadan alınarak ateş küllenir etli keşkek mangala veya maltıza bırakılırdı. Ah ah ateş üzerinde pişen o nefis keşkeğin kokusu hamam dönüşü daha küçenin başındayken burnumuza gelirdi. Yanında sirkeli patlıcan turşusu ve ayran ile o akşamki menümüz ağızlara layık…

 

Komşular toplanır hamama birlikte giderdik. Bohçamızı Gulê Bacî önceden açar, hazırlardı. En altta hamam çulî, üstüne saten döşeme onun üstüne de beyaz delik işli çitmeyi özenle sererdi her zaman. Kadê Hamamı’nın işletmecisi, Türkçe öğretmenim Dilber Selimoğlu’nun kayınvalidesi Saadet Selimoğlu çok kibar bir bayandı. Hamam işletmecisi olarak erkek çocuğu yedi yaşından büyükse kibarca uyarırdı. Ama hamamın diğer sakini hiç de kibar olmayan bir tavır ve sesle hamamın kubbesini çınlatırdı.

 

-Vî anam heç bêle olî ma? Oğlan büyüktür bari babasınî da getireydiz.  Hêç heya etmîsen anam günahtır günah! Vuş kele!

-Gêt ordan hade, biz de bilîyıx günahî ama benim oğlum yedi yaşına girmemiş daha. Sen seni bil, sesen birezim eyar çek. Kim etin büktü ki êle bağırdın?

 

Gülüşmeler başlardı. Çocuk mahcup olur soyunmak istemezdi. Kim dinler ki çocuğu da bağırıp çağıranı da. Anası çocuğu ite kaka zorla soyar ve çocuk gözü kapalı içeri girerdi. Hamam parası kişi başına bir mecidiye (altmış kuruş)’yeydi. Annelerimiz altta beyaz peştamal onun üstüne saf ipekten kirşan peştamalı sarar öylece içeri girerlerdi. Kayışı gümüş işli tahta nalınlarımız ayaklarımızda arz-ı endam ile soğukluktan geçerek yıkanma yerindeki curunlarımızın başına geçerdik. Herkesin kildanı, tası, tahtası Elmas Bacî’nın kızı tarafından önceden yerlerine bırakılırdı. Curunlarımız belliydi. Verilen bahşişlerle curunlar belirlenir bazıları biraz da arsızlıkla tapulu malları gibi sahiplenirlerdi. Kimse kimsenin curununa oturamazdı. Oturulduğu zaman küçük kıyamet kopardı. Ah ah içimde yaradır! Hiç unutmam her hamama gidişimde gözümün önünden gelir geçer. Bahşiş veremeyenlerin yerleri yoktu, nereyi boş bulurlarsa oraya oturur kavga gürültü o curundan öbürüne sürgünlerle yarım yamalak yıkanırlarken yirmi beş kuruşu verebilenler sahiplendikleri yerde rahatça keyiflerince yıkanırlardı.

 

Elmas Bacı ve kızı (adını hatırlamıyorum), Süryani ana ve kız Kadı Hamamı’nın natoralarıydılar aslanlar gibi çalışırlardı. Elmas Bacı baş yıkar, kese yapar kızı anasına yardım ederdi. Elmas Bacı baş yıkarken yüzündeki hüzne inat yıkadığı başı adeta okşardı. Kızı ayağında textik bir nalın, yürürken o nalını tüm isyanıyla yere vururdu. “Neden ben ve anam? Neden hizmet eden hep biz olduk?” dercesine küskün ve isyankâr bir bakış fırlatırdı çevresine. Bu yüzden zavallıcığa kaçık denilirdi. Oysaki onun kaçıklığı adaletsiz bir yer kürede yaşıyor olmasındaydı. Gençti, güzeldi, umutları vardı oda oturup birinin onu yıkamasını, başına su dökmesini, keselemesini isterdi. Arz-ı endam ederken kız bakan analardan birinin hayallerini gerçekleştirmesini istemek en doğal hakkıydı. Ama o hep alacağı bahşişler için hizmet eden oldu...

 

Ziyafet zamanı sofralar açılır, getirilenler paylaşılır bu arada sesine güvenen çekerdi mayayı.

“evlerinin önü kavak

 elim kına yüzüm duvak…” (Rahmetli diyazam söylerdi.)

Hamam tası darbuka olur çıkılırdı göbek taşına…

“mardin kapı şen olur

 etrafı beden olur

 buralarda yar seven

 ölmezse verem olur...”

Eşliğinde tutulan alkış temposuyla yırtardı kubbeyi tili li li sesleri. Hamamda bir cümbüş bir cümbüş ki mest olurdu seyredenler göbek taşında oynayanları. İşte gelin beğenmenin tam zamanıydı. Kaş göz işaretiyle gösterilirdi evlenecek yaşta oğlu olan analara beğenilen kızlar. Çaktırılmadan adresler alınırken kızlar farkında değilmiş gibi oğlan analarının önünde adeta bir kuğu gibi süzülürlerdi. Yıkanma faslı bitip çıkma zamanı geldiğinde, curunlar yeniden yıkanır, kırklanır, paklanırdı. Son sular dökülürken Elmas Bacı ve kızı, ellerinde qımıtlarla esas duruşta beklerlerdi. Bahşiş verecek hanıma bir bir tutulurdu qımıtları. Hanım önde ardında Elmas Bacî veya kızı hamam tası ile ayağına dökülecek suyu taşırdı. Dinlenmeye çekilen hanıma -fakirliğin gözü kör olsun- dercesine şifa dilenirdi.

-Şifalar olsun Sebêhe Xanım.

-Yüzün öpmüşem. Heqqın helal êdesen, çox yoruldun.

-Helal xoş olsın, ma ben işimî yapîyam.

-Vu olsun, qul heqqî çox zordır, ben çox qorxaram.

-Keşke herkes senin gibi oladî Sebêxe Xanım, sen hem heqqımî verîsen hem de helallıx istîsen. Bî de ayağan su töktürmîsen.

-Biz anamızdan bêle öğrenmişıx. Ben heyatta ayağıma kimsenin su tökmeğına izin vermem.  Günahtır.

-Helal süt emmişsen, seni yetiştiren ananın elinî öpmax lazım.

 

Diyaloğu içinde bahşiş verilirken emek karşılığı verilen ekmek parası girerdi Elmas Bacî’nın çaputtan diktiği boynunda asılı duran para kesesinin içine...

 

Bazen de gelin hamamı olurdu. Gelini haftasına hamama getirirlerdi. Gelinlik giydirilir, mumlar yakılır, eğer zengin bir ailenin geliniyse Diyarbekir’in ünlü sazendeleri özel olarak getirtilirdi. Biri cümbüş diğeri maşa çalardı. Hamamda bir cümbüş bir kıyamet ki adeta düğün yeri gibi olurdu. Ziyafetler çekilir, ilahiler eşliğinde gelin içeri girerdi. Curunları bir bir dolaşır büyüklerin elini öperdi. Gelin hamamı Elmas bacı ve kızı için bereketli bir gün olurdu. Zira gelin bahşişi bir hayli yüklüydü.

Çekişiyle, eğlencesiyle, ziyafetiyle her şeyiyle çok güzeldi çok yitip giden bir kültürümüz…

Bir kulağınız bende, gözünüz TİGRİS’te kalırken şen ve esen bir vaziyette sonraki yazımı bekleyin...

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Birsen İnal Arşivi
SON YAZILAR