“İnsanlar ikiye ayrılır: Palyaçolardan nefret edenler ve palyaçolar”

“İnsanlar ikiye ayrılır: Palyaçolardan nefret edenler ve palyaçolar”
Zira çocuklar maskeyi algılayamaz. Arkasındaki kişi gizlenmiştir, haliyle o kişinin duygularını kestiremez. Güvenip güvenemeyeceğini bilemez. Gördüğü tek şey, silinmeyen-sürekli bir sırıtıştır.

 

 

Açık söyleyeyim, geçen ay yeğenimin doğum gününe palyaço çağrıldığını öğrendiğimde tedirgin oldum. Doğru tahmin ettiniz, ben de Stephen King’in “O” romanındaki Pennywise’ı tanıdıktan sonra palyaçolardan korkanlardanım. Ciddiyim. İlkokul beşte ailemden gizli gizli okuduğum bu romandan sonra ne o ünlü hamburgercinin palyaçosuna yaklaşabildim ne de Simpsonların palyaçosu Krusty’ye gülebildim.

Palyaço kelimesi Türkçeye İtalyancadan girmiş. Bostan korkuluğu, soytarı anlamına gelen “pagliaccio” kelimesinden geliyor. Türk edebiyatında ve sinemasında palyaçolar üzerine çok fazla eser yok. Var olan palyaço karakterleri de çok romantik ya da çok üzgün resmedilmiş. Batı ve Uzak Doğu’da ise palyaçoların şeytanileştirilmesi benim gibi korkuları olan insanların sayısını artırmış.

Stephen King’in romanı 1986′da yayımlanıncaya kadar edebiyatta ilk bilinen karanlık örnekleri, Charles Dickens’ın 1836′da yayımladığı ilk romanı Mister Pickwick’in Serüvenleri ve Edgar Allan Poe’nin 1849′daki “Aksak Kurbağa” öyküsünden.

Arada geçen yaklaşık 150 yıllık sürede de palyaçoların bembeyaz yüzleri kararmaya başlıyor. Bu karanlık sadece sahneye değil hayata da akıyor. 1836′da Fransa’nın ünlü palyaçosu Pierrot’nun bir genci bastonunun tepesinde gizlediği bir tozla öldürmesi, korkuyu körükleyen ilk olay.

“Katil palyaço”

 

 

Maskenin ardındaki kaçıklığa bir isim verilmesi ise 1978′de. O isim, palyaçoluk yapan John Wayne Gacy. Gacy, 1972 ila 1978 yıllarında 33 genç erkeğe cinsel saldırıda bulunuyor ve tümünü öldürüyor. Palyaço figürünün sinema endüstrisinde bugüne kadar tabiri caizse sömürülmesine yol açıyor. Gacy’ye verilen “katil palyaço” lakabı, günümüze kadar beyaz perdede en çok işlenen öğelerden biri oluyor. Pedofiliden satanizme, birçok aşırı öğenin öznesi haline geliyor.

 

Aşırı demişken, kendi tedirginliğimden çok daha aşırı korkular da mevcut. Dilimize koulrofobi olarak giren anksiyete bozukluğu ile ilgili bir çok görüş var elbette. En çok kabul göreni, korkunun kaynağının çocukluğumuza dayanıyor olması. Zira çocuklar maskeyi algılayamaz. Arkasındaki kişi gizlenmiştir, haliyle o kişinin duygularını kestiremez. Güvenip güvenemeyeceğini bilemez. Gördüğü tek şey, silinmeyen-sürekli bir sırıtıştır. Hiç bir normalin bu kadar uzun süre sırıtamayacağının farkında olmak, bir şeylerin ters olduğunu, tekinsiz** bir şeyler olduğu hissini doğurur.

 

Koulrofobikler, bir çok yetişkinin anlayamayacağı tepkiler verebilir. Palyaço gördüklerinde tansiyonları düşebilir, çığlık atabilir, ağlayabilir. Ya da bir palyaço ile karşılaşmamak için çocuk partilerinden, panayılardan, lunaparklardan uzak durabilir. Fobi böyle bir şeydir.

 

Yeğenimin doğum günündeki palyaço kostümünü giymiş ama makyajsızdı. Bana balondan melek kanatları yaparken sordum neden makyajı olmadığını. “Çocuklar korkuyor” dedi. Kendi adıma tedirginliğim hiç böyle bir noktaya varmadı. Ama itiraf edeyim, İtalyan operası Palyaçolar’ı*** seyretmeyi de hâlâ tamamlayamadım.

 

* Çocuk edebiyatı serisi Pendragon’un yedinci kitabından. Yazar: D.J. Machale

 

** Tekinsizlik (Unheinmlich), Sigmund Freud’un 1919 yılında yayımladığı bir makale. En basit şekliyle, aşina olduğumuz şeye yabancılaşmanın yarattığı tedirginlik olarak tanımlanabilir. Tanıdık olanın yabancı olandan daha ürkütücü bir hal alması. Mesela palyaço maskesinin bir oyuncak olması, ama bu oyuncağın insan formunda hareket etmesi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.