"İşkence ve kötü muamele vahim bir boyutta"

"İşkence ve kötü muamele vahim bir boyutta"
İnsan hakları örgütleri ve STK'lardan 26 Haziran 'İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü' dolayısıyla açıklama.

 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Barosu, Hak İnisiyatifi Derneği 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ne” ilişkin TİHV Diyarbakır Temsilciliğinde ortak basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda konuşan TİHV Üyesi Dr. Elif Turan, 1984’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme”yi, kabul ettiğini, 1987 yılında ise 26 Haziran’ı işkence görenlerle dayanışma günü ilan ettiğini hatırlatarak, “Sözleşme, işkenceyi mutlak olarak yasaklar.” dedi.

Artış gözlenmekte

Türkiye’nin de “İşkenceye Karşı Sözleşmeyi” 1988 yılında kabul ettiğine işaret eden TİHV Üyesi Turan, Türkiye Anayasası ve kanunlarında işkencenin yasaklandığını vurgu yaparak, “Tüm bunlara rağmen maalesef işkence, hâlen dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından toplumlara karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda sadece otoriter rejimler ve diktatörlüklerde değil, gelişkin demokrasilerde bile işkence uygulamalarında bir artış gözlemlenmektedir.” diye konuştu. 

İşkencenin bir kültür haline gelmesi için mevcut rejimlerin birçok yol ve yöntem geliştirdiğini ifade eden TİHV Üyesi, işkencenin sadece bireye yönelik bir saldırı olmadığını başta işkence görenlerin yakınları olmak üzere tüm topluma verilen bir gözdağı olduğu değerlendirmesini yaptı.

OHAL ile birlikte haklar kısıtlandı

Hem dünyada hem Türkiye’de olağanüstülülük haliyle bir kriz yaşandığını “bu krizin aslında insanlık krizi olduğunu” söyleyen Elif Turan, bahsettiği olağanüstülülük halinin Türkiye’de 20 Temmuz 2016 ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) ile girildiğini belirterek, “OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının ötesinde, hiçbir zaman, hiç bir koşulda sınırlandırılamayacak, temel çekirdek hakların yok sayıldığı, pervasızca askıya alındığı bir döneme girmiştir.” ifadesini kullandı.

OHAL’le nedeniyle çıkarılan kanun hükmünde kararname (KHK)’lerle yurttaşların yurttaş olma hakkında yoksun bırakıldıklarını dile getiren Turan, OHAL’in tüm toplum üzerinden ağır bir baskı aracı haline geldiğinin altını çizen Turan, OHAL’i, toplumun tamamını etkileyen “kötücül bir süreç” olarak tanımlayarak, OHAL sürecinde “kötücül” olarak tanımladığı olayları sıraladı.

Gözaltında kayıplar yeniden gündemde

OHAL ile birlikte Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde “işkence ve kötü muamele uygulamalarında belirgin bir artışın olduğunun” altını çizen TİHV Üyesi Turan, “Resmi gözaltı merkezlerinde, resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta, hemen her yerde işkence uygulamaları yaygınlaşmış ayrıca 2015 Ağustos’undan bugüne uygulanan uzun süreli sokağa çıkma yasaklarıyla Kürt illeri topyekûn açık işkence alanı haline getirilmiştir.” tespitine yer verdi. 

Kamuoyun yansıyan “işkence” iddialarını sıralayan Elif Turan, “uygarlığın karadeliği” olarak nitelendirdiği “zorla kaybetme” örneklerinin yeniden yaşanmasının “endişe verici” olduğunu aktararak, “Gözaltında kaybetme vakaları da ne yazık ki yeniden gündeme gelmiştir.” ifadesini kullandı.

2016’da artış, 2017’de düşüş var

Yaşanan işkence iddialarına ilişkin verileri paylaşan Turan, TİHV’e yapılan başvuruları şu şekilde aktardı:

“2017 yılında TİHV’e başvuran 616 kişiden (2016 başvuru sayısı 487 idi) 40 başvuru yakını, yanı sıra Türkiye dışında işkenceye maruz kaldığını ifade eden 12 başvuru dışında, Türkiye’de doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalan 564 kişi tek ya da çoklu mekanda işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kalmıştır. 564 başvurunun 272’si (%48) emniyet müdürlükleri, 55’i ise (%10) polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıkları gerekçesi ile başvurmuştur. Bunun yanı sıra 171 (%30) kişinin aynı zamanda güvenlik güçlerinin araçlarında işkenceye maruz kalmıştır. Yine 2017 yılında TİHV başvurularının 226’sının (%40) açık alan ve gösteri sırasında, 70’inin ise (%12) ev ve iş yeri gibi mekânlarda işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldıkları göz önüne alındığında son yıllarda belirginleşen resmi olmayan gözaltı yerlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının oldukça vahim bir boyuta ulaştığı görülebilmektedir.”

2017 yılında, gözaltı yerleri dışında işkence gördüğü iddiasıyla İHD’ye yapılan başvuru sayısının da 133’ü çocuk olmak üzere 5 bin 268 kişi olduğunu açıklayan Turan, İHD verilerine göre 2017 yılında 3’ü Ankara olmak üzere 11 zorla kaçırma ve kaybetme vakasının yaşandığını bu kişilerden 4’ünün daha sonra serbest bırakıldığını 1’inin ise daha sonra intihar ettiğini kaydetti.

Cezasızlık güvenceye bağlanmış

2018’de de bir zorla kaçırma vakasının yaşandığını, kaçırılan kişiden şu ana kadar haber alınamadığını işaret eden Turan, zorla kaçırılanların 8 kişinin akıbetinin bilinmediğini vurgulayarak, şöyle konuştu:

“İşkencenin bu kadar aleni ve pervasızca uygulanması, savunulması, teşvik edilerek korunması, temel usul güvencelerinin askıya alınması hukukun üstünlüğü ilkesinin ortadan kalmasına yol açtığı gibi korku toplumu yaratılarak şiddet ile disipline etme arzusunun da bir göstergesidir. Bu konuda OHAL sürecinde çıkartılan kararnameler kişi hak ve özgürlüklerine, savunma hakkına ciddi kısıtlıklar getirirken yaşam hakkı kutsallığı hiçe sayılmıştır. Bu süreçte işkence yasağına uyulmaması için ortam yaratılmış, işkenceciler teşvik edilerek korunmuştur. OHAL ile başlayan süreçte KHK ile bu durumun yasal güvenceleri pekiştirilmiştir. OHAL KHK’larından 667 ve 668 sayılı KHK’lar başta olmak üzere birçok KHK’da OHAL süresince işlem gerçekleştiren devlet görevlilerinin cezai, hukuki, mali ve idari sorumlulukları olmayacağı düzenlenerek cezasızlık tamamen güvenceye bağlanmış ve her türlü keyfiliğin önü sonuna kadar açılmıştır.”

“İşkenceye ortam hazırladığı” gerekçesiyle OHAL’in derhal kaldırılmasını, işknecinin önlenmesi için gerekli yasal adımların atılmasını isteyen Turan, işkenceye karşı mücadele edeceklerini vurgulayarak, işkenceye maruz kalan vatandaşların İHD ve TİHV’e  başvurma çağrısı yaptı.

Toplantıda konuşan TİHV Üyesi Avukat Gulan Çağın Kaleli ise, Nisan ayı itibariyle TİHV Diyarbakır Temsilciliği ile Diyarbakır Komisyonunun Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) dosyalarında yaşanan işkence vakaların taranmasına ilişkin çalışma başlattıklarını açıkladı.

Dosya taramalarını yaparak, bu işkence vakalarına ilişkin avukatların, savcı ve hakimlerin işkenceye dair sorumluluklarını yerine getirip getirmediği tespitini yapacaklarını ifade eden Kaleli, buna ilişkin başvuruların yapılmaması durumunda her biriyle ayrı ayrı görüşüp suç duyurusunda bulunabilmek amacıyla bir rapor çalışmasına başladıklarını belirterek, Nisan ayında başlattıkları çalışma kapsamında inceledikleri bin 500 dosyadan 9’unda işkence vakasına rastladıklarını aktardı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.