KADININ GERİ BIRAKTIRILMASI HER TÜRLÜ İSTİSMARIN YOLUNU AÇMAKTADIR

KADININ GERİ BIRAKTIRILMASI HER TÜRLÜ İSTİSMARIN YOLUNU AÇMAKTADIR
Yazar Rıfat Mertoğlu özellikle bölgemizin kanayan yarası olan kadın cinayetleri, çocuk gelinleri, cinsel istismarlar üzerine yaptığı araştırma ve gözlemlerini derlediği kitapları üzerine söyleyişi gerçekleştirdik

   Yazar Rıfat Mertoğlu özellikle bölgemizin kanayan yarası olan kadın cinayetleri, çocuk gelinleri, cinsel istismarlar üzerine yaptığı araştırma ve gözlemlerini derlediği kitapları üzerine  ve ayrıca bölgemizde herkesin severek dinlediği ve bildiği Zembilfroş destanı üzerine yaptığı çalışmalarla, bir duyarlılık yaratmaya çalışan yazar Rıfat Mertoğlu ile Tigris Haber olarak gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sunuyoruz.

Röportaj: Mümin Ağcakaya

Sayın Rıfat Mertoğlu; Merhabalar, yazın çalışmalarınızda bölgemizin en önemli yarası olan kadın sorununu, kadın cinayetlerini, çocuk gelinleri sorunları üzerine araştırıp ele almışsınız. Yazdıklarınız bu açıdan önemli bir sorununa temas ediyor. Ele aldığınız konuları önemli buluyorum. Tigris Haber Gazetesi okuyucularına kendinizi tanıtarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz? Bu sorunlara ilgi göstermenizde sizi ne tür olay ve gelişmeler etkiledi?

Siverek’de doğdum, gençlik yıllarıma kadar köyde yaşadım, çobanlık yaptım, dolayısıyla; köy yaşamını ve bölgeyi iyi biliyorum. Bölgede gençlerin yaşamış olduğu acılara, dramlara yakından tanık oldum.  Bölgemizde en çok kanayan yaranın kadın sorunu olduğunu gözlemledim. Annemden bacılarımdan, yakınımda olan kadınlardan bunu gördüm. Şiddetin her türüne maruz kalan kadınları çok yakından gözlemledim. 2000 Yıllarından bu yana eğitimciyim. Aynı zamanda öğretmenim. Hem görevim olarak, hem sorunlara duyarlı biri olarak hem de okuyan araştıran, bu sorunlara duyarlı biri olarak uzak duramazdım. Etik değerlere sahip biri olarak herkesin bu konulara okuyan araştıran biri olarak, bu konulara el attığımda bu sorunun çok derin olduğunu gördüm. Kadınlara yönelik ilk araştırmam 2000 yıllarında Batman’da başladı. Şiddetin her türüne maruz kalan kadınları kadınlarla ilgili ilk araştırmalarım Batmanda Rafineri Mahallesinde oldu. İki farklı hayatın olduğunu gözlemledim. Biri maddi durumu iyi olan zenginlerin hayatı, diğeri de kenar mahallelerde yaşayan fakir kesimlerde yaşayan kadınların hayatlarını gözlemledim. Bu ikisi birbirine tezattı. Bu tezattan kaynaklı birçok intiharın gerçekleştiğini keşfettim.

Yaşanan istismarlar, intiharla sonuçlanan dramatik olaylara yol açıyordu. 2000 yıllarında çok sayıda intihar olayı oldu. Bu intiharların psikolojik, ekonomik ve siyasal birçok nedeni var. İntiharlara yol açan nedenler bir araya geldiği zaman adeta intiharlarda patlamaya yol açıyor. Bu arada medyanın yaptığı bazı duyarsız yayınları, intiharlarla ilgili haberleri veriş biçimleri; intiharları daha da yaygınlaştırdı. Birbirine benzer kopya intiharların olduğunu fark ettim. Özellikle o dönemde Şemsi Alak olayı vardı. Biliyorsunuz Şemsi Alak Mardin’in bir köyünde gayri meşru bir ilişki sonucu hamile kalıyor ve Şemsi Alak ve onu o duruma getiren kişi köy meydanında taşlanıyor. Şemsi Alak altı ay Dicle Üniversitesinde yoğun bakımda kaldıktan sonra ölüyor. Diyarbakır da kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Bu olay özellikle beni tetikledi. Ağıtsız Kadınlar romanını yazmama bu olay sebep oldu. Ağıtsız Kadınlar romanında kadına dönük şiddeti ele almaya çalıştım. Bu roman kadın cinayetleri ve intiharlar üzerine kurgulanmış bir romandır. Sonrasında kadınların maruz kaldığı diğer sorunları dile getirmeye çalıştım. Mesala Tillenin Gelini isimli romanımda çocuk gelinleri, çocuk yaşta ya kan davası nedeniyle ya da ekonomik nedenlerle; para karşılığı satılan, küçük yaşta istismara uğrayan kadınların sorunlarını dile getirmeye çalıştım.

 Dikkatinizi çeken bu konular aynı zamanda sizi bir araştırmaya da sevk ediyor. Bu araştırmalarınızda kadına uygulanan bu şiddetin alt yapısında hangi nedenler var? İntiharların basında yer almasıyla ne kadar yaygın olduğunun anlaşılması insanları hayrete düşürdü. Ayrıca bu intiharların bir bölümünün infaz olduğu gerçekliği dikkate alındığında bu şiddet dalgasının kültürel alt yapısı nereden besleniyor?

 Köyden kente yoğun göçlerin yaşanması sonucu insanlar mağdur oldu. Mardin Diyarbakır, Batman, Siirt gibi şehirlerin yoğun göç aldı. Köy kültürüyle büyüyen insanlar, yaşanan olaylar sonucu köylerini terk ederek birden bire kendilerini koca kentlerin ortasında, kent kültürünün kuşatmasında, kalabalık insan kütlelerinin arasında bulmaları kentin yeni sakinlerinde ciddi bir travma yarattı. Köydeki yaşam tarzı ilişkilerinden daha farklı olan kentte kuşatma altında, yeni yaşama adapte olmada ciddi sorunlar yaşamaya başladılar.  Ekonomik sorunlarını çözemeyenler, gayri meşru işlere bulaşmaya ve şiddete başvurmaya başladılar. En zayıf halka olarak görülen kadınların ekonomik sömürüye ve her türlü şiddete maruz kalmalarının zeminini daha da güçlendirdi. Ekonomik dengesizlikler aile içi şiddeti artırdı. Namus cinayetleri çoğunlukla fazla ceza almasınlar diye çocukların eliyle yaptırıldı. 

 Kadına yönelik şiddetin bir parçası olan berdel yoğunca görülmeye başlamıştır. Başlık parasından kurtulma ve kan davalarının devam etmemesi için berdel de kadına yönelik şiddetin, istismarın bir parçası olmuştur.

Tillenin Gelinde işlediğiniz çocuk gelinleri, toplumun ayrı bir yarası, çocuk evde sevgiye ihtiyaç duyarken birden bire bilmediği tanımadığı birine verilmesi başlı başına bir travmadır. Bununla ilgili araştırmalarda, toplum bunu nasıl karşılıyor.?

Çocukların küçük yaşlarda evlendirilmesi, biraz sonra nedenleri ne olursa olsun; cinsel istismara, çocuğun istismarına çanak tutmaktır. Araştırmalarıma göre ailede karar vericinin buna onay vermesinin çeşitli nedenleri var. Ekonomik sıkıntılar başta gelen neden olmakla birlikte; kadını değer olarak görmeme ve cehaletin esiri olma vardır. Ayrıca erkek çocuğunu evlendirmek için, küçük kızının evlenmesi karşılığında alacağı başlık parası da bunu tetiklemektedir.

 Kan davasının devam etmemesi için, 12-13 yaşlarındaki kızını berdel yaparak karşı tarafa vermek; tarifi zor bir travmadır. Düşman görülen aileye gelin giden bu kız çocuğunun yaşadığı akıllara durgunluk veren cinsinden bir travmadır. Yaşamının büyük bölümünde mağdurdur. Çocuğu öldürülen kadın ona nasıl kaynanalık yapar, diğerleri onun yüzüne nasıl bakar. Dolayısıyla günlük yaşamın her anı ona işkencedir.

 Beşik kertmesi olayı da birbirini seven iki ailenin, akran olan çocukları daha beşikteyken; beşiğe bir kertik atarak, büyüdüklerinde birbiriyle evlendirme sözü veriyorlar. Çocuklar büyüdüğünde, orada verilen söz, beşiğe atılan kertik, bu insanların hayatını bitirmiş oluyor. Evlenmedikleri zaman aşiret kuralları devreye girecek. Bu da başkaları gelip istemesin, bir an önce verip olay bitsin diyorlar.

Kadın cinayetleri, çocuk istismarları ailelere nasıl seslenmek istersiniz? Özellikle erkeklere?

Ailelerden ziyade siyasilere, meclislere seslenirsek. Toplumda var olan olanakların, Bunun ekonomik, eğitim, sağlık olanakları var olan olanakların kadın ve erkeğe eşit olarak dağıtılması lazım. Bunun için kanunların çıkarılması, her türlü hukuki alt yapının oluşturulması lazım. Bunlar oluşturulduğu zaman işte o zaman insanlar kendilerini daha değerli bulabilirler. Biraz daha birbirine saygı, sevgiyle yaklaşacaklardır. Ekonomik alt yapı oluşturulmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini biz toplumumuzda kurmalıyız. Birçok uygar ülke bunu sağlamıştır. Bizimde bir an önce bunu sağlamamız gerekmektedir. Var olan olanakları. Her türlü olanağı eşit şekilde dağıtmamız gerekmektedir. Kadın geri planda bırakılırsa istismara uğrar.

Zembilfroş Destanıyla ilgili olarak, bölgemizde herkesin bildiği bir destan. Bu destanla ilgili yeni bulduğunuz bulgular var mı?

Zembilfroş çocukluğumuzdan beri cemaatlerde şeyhlerin, sofilerin cemaatlerinde, zikirlerinde erbane eşliğinde söylenen bir destan. Özellikle sofilerin zikirlerde söylenen, İslami motiflerle süslenmiş bir destandır. Bu destan İslamiyetten de önce söylenen bir destan olduğuna inanıyorum. Zembilfroş’da Eshab-ı Kehf gibi birçok yerde mezar ya da ziyaretgâhı var. Bilindiği gibi sadece Silvan’da var diye biliniyor. Ama Kuzey Irakta, Hakkâri de birçok yerde benim tespit ettiği 6-7 yerde ziyaretgâhı var. Mezarların orda olduğu söyleniyor. Zembilfroş halk tarafından kutsanmış, kabul görmüş bir destan. Birçok insan bundan habersizdir. Eshab-ı Kehf destanı Kuranı Kerim gibi Kürt coğrafyasında ziyaretgâhı var halk tarafından benimsenen kabul gören bir destandır. İslamiyetten önce ilk çağlara kadar dayanan bir destan olduğuna inanıyorum ve bu destanı da onun üzerine kurdum. O ziyaretgâhlar tarihi olarak çok eskidir.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Ağzınıza ve yüreğinize sağlık.

Ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

   

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.