Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

KEÇİ BURCUNDAN BAKAMAMAK

KEÇİ BURCUNDAN BAKAMAMAK

 

 

Keçi Burcu’na çıkıp uzaklara bakarak hiç düşündünüz mü? Geçmişle bağ kurabildiniz mi? Her baktığınızda ve derin bir gözlemde bulunduğunuzda; şimdiye kadar fark edemediğiniz gizemli kalan ne kadar çok tarihi ve doğal güzelliklerin olduğunu görecektiniz. Burçlara her çıktığınızda ve baktığınızda; Hevsel’i bahçeleriyle, Asi Dicle’siyle, kutsal Kırklar Dağıyla ve Sur ’un bedenleriyle birlikte keşfedilmeyi bekleyen gizemlerle dolu ne kadar çok özellik var. Burçtan ne yana dönseniz benzersiz bir tarih yolculuğu. Kiliseler, camiler ve bazalttan yapılı konaklar. Bazen üzülecek, bazen hüzünlenecek, hatta şaşıracak ve bu düşüncelerle geçmişe yolculuk yapacaktınız.

 Ama şimdi Keçi Burcuna çıkamıyoruz. Ancak şimdi Mardin Mezarlığından, Mardin yolu üzerinden ve On Gözlü Köprü ’den uzaktan uzağa bakabiliyoruz.  Keçi Burcundan Hevsel Bahçelerine doğru şimdiye kadar ’baktığımdan daha farklı olarak niye bakmadım’ diye kendinize kızıyorsunuzdur.  Belki günlük yaşamın tozu dumanı bu güzelliklere bakmamıza ve görmemize yeterince fırsat vermemişti. Veya bakmasını bilememiştik. Bakmanın bilincine yeterince varamamıştık. Bizde şimdi kaybedileni kaybedilen yerde aramak gerçeğinden hareketle iç geçirerek Burç’a uzaktan uzağa bakmakla yetiniyoruz. Kaybedilen veya ulaşılamayan bir şeyin değeri sonradan daha iyi anlaşılıyor.

 Şimdi bir bardak kaçak çayı yudumlarken tılsımını yitirmemiş Keçi Burcundan baharın yemyeşile büründürdüğü Hevsel bahçelerine, Kırklar dağına, Karacadağ’a ve  bin yıllardır Amed’i koruyan ve bir ana şefkatiyle saran surlara bakarak tarihin derinliklerine dalıp gitmenin keyfini Paris’in Eyfel Kulesine çıkmak bile vermez. Her taşı tarih kokan, bu güzelliklere bakınca şair olmamak için eksik olan ne var? Şimdi, Ahmet Arif’i, Cahit Sıtkı’yı ve bu topraklara ayak basan, Karacadağ’ın suyunu içen; bir çok şairi daha iyi anlıyoruz.

          Karacadağ’ın kızgın lavlarını  durduran, ona  geçit vermeyen, Amed’e teğet geçen; geçtiği toprakların kaderine isyan eder gibi  kızgın, durgun  ve mağrur akan Dicle değil mi? Bin yıllardır kendisine arkadaşlık eden Hevsel’i koynunda besleyen o değil mi? Başka nasıl anlatılır Dicle’nin büyüklüğü ve cömertliği.

         Bin yıllardır efsanesi dilden dile dolaşan türkülere nağme olan ve sürekli Amed’i koruyan ve gözeten Kırklar Dağı. Peki, böyle mi olmalıydı? İnsanların hırsına ve açgözlülüğüne yenik mi düşmeliydi bu kadim topraklar. Koruyup kollamak gerekmiyor muydu? İnsanlık tarihini unuttukları gibi, kültürlerin tarihini de büyük yara aldı. Kırklar Dağının Pir’leri şimdi daha çok  kızgın ve öfkeli. Bir tek öfkeli olan o mu?

 Dicle de öfkeli. Eski güçlü ve kuvvetli akışı olsaydı, o da haykıracaktı. Ana kucağı olan surlar da artık, hüzünlü ve yasta. Bin yıllara meydan okuyan Sur kaldıracağından çok fazla acı ve ölüm gördü. Artık Dicle, Keçi Burcu, Kırklar Dağı, Hevsel ’de hem kırgın hem yorgun.

           

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR