Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Kültür Başkenti…

Kültür Başkenti…

Politik tartışmaların hayli ilgi odağı olduğu senelerde Dîyarbekir’in otellerinin birinin salonunda kendisi Elazığlı ama yüreği Dîyarbekirle birlikte atan bir akademisyen dostum bir başka akademisyenle tartışıyordu. İzleyicilerden biriydim. İnandığı üslupla arkadaşımla tartışan akademisyen, Dîyarbekir’i orta Anadolulun çok da anlatılacak hikâyesi olmayan bir şehriyle kıyaslamaya kalkışmıştı. Elazığlı akademisyen dostum dayanamayarak müdahalede bulunmuş ve demişti ki; ”Ya hu hoca, Allah aşkına bari sen yapma! Toprağında süpürge otu bile yetişmeyen bir şehirle, Diyarbakır kıyaslanır mı?”

 

O gün bu gündür. Ne zaman Kadim Amed’in binlerce yıldan bu yana süzülerek gelen hikâyelerini ve dünya entelijensiyasına kattıklarını düşündüğümde hep o “toprağında süpürge otu dahi yetişmeyen” şehirlerle kıyaslanmasını ve dahi o şehirlere kurban edilmeye siyaseten tercih edilmesini düşünürüm. Aslında beni biraz şehir üzerine kafa yormaya, kalem oynatmaya, şehrin hikâyelerini yaşanmışlıklarını, sözlü ve yerel tarihin gücünü kullanarak kitaplar yazmaya yönlendiren de buna benzer durumlara dair ruh hali(m)dir diyebilirim.

 

Üçyüz yıl evvel Dîyarbekir, nüfusuna göre yetiştirdiği yazar ve entelektüel sayısıyla Osmanlının dört önemli şehrinden biridir. Bu sebeple şehre bir kez gelen ve şehrin kültürel taamı dimağında kalan bir gezgin yazarın söyledikleri anlamlıdır. “Herhangi bir namaz vakti eski şehrin orta yerinde asırlardır ibadetgâh olarak kullanılan Camii Kebir’in kapısında durun ve namaz saatinin bitimiyle kapıdan çıkanlardan iki elinizi olabildiğince açıp sarmalayabildiğiniz kadar şahsı kucaklayın. Ve sonra o şahıslarla tanışıp kimliklerini sorun. Çoğunluğu yazar ve aydın kişilikli insanlar olacaktır.”

 

Ve yine 1950’lerde şehirde hemen surların dışında Roma’daki opera binası örnek alınarak kente davet edilen bir Ermeni Mimar Harutyun Sarrafyan’a yaptırılan o yılların Balkanlar ve Ortadoğu’sunun en büyük mekânı olan 3000 kişi kapasiteli Dilan Sinemasını görmeye gelen bir gazetecinin söyledikleri manidardır. “Görkemli Diyarbakır’ın Dilan Sinemasının büyüsüne kapılırsanız, korkarım şehrin diğer mimari, entelektüel ve kültürel zenginliğiyle tanışmaktan mahrum kalırsınız.”

 

1869’da Anadolu’nun ilk gazetesi çıkarılır Dîyarbekir’de, adı da Dîyarbekir’dir. Doğrusu da budur. Çünkü şehir; mekânlar, kültür ve kitaplar üzerinden kendini dünyaya anlatmıştır. Bir milyon kırk bin ciltlik kütüphanesi bütün dünyaya sadece Dîyarbekir’in doğal dokusunun ürünlerini değil, kültür zenginliklerini de pay etmiştir.

 

Dîyarbekirli ve kütüphaneciliğin babası olarak kabul gören Alî Emîrî Efendi Amîdî Sevda adlı dergisinde der ki; "Amid şehrinde vaktiyle Bir milyon kırk bin cilt kitabı havi cesim bir kütüphane vardı. Bu kitapların büyük çoğunluğu sefere çıkan Amidli hükümdarların seçkin bilginlerce yazılmış eşsiz eserlerinden oluşuyordu”

 

Ne olduysa oldu, cumhuriyet boyunca bu zengin kültür mirası tekleştirilmeye yeltenildi. Son otuz yıl öncesine kadar kesintisiz süren bu kültürel ve kimliğe dayalı reddiyecilik, Kürt halkının siyaseten varlık kavgası vermesiyle yeniden ve sadece Kürtler için değil, Kürdistan coğrafyasında ve kadim Amed şehrinde kendini binlerce yıldan bu yana var etmiş bütün dillere, dinlere, kültürlere yeniden kapı açmanın olanağını tanıma sürecine girdi.

 

İyi ki öyle oldu. Çünkü Gine Devriminin öncüsü Amilcar Cabral der ki; “Ulusal Başkaldırı Kültürel Varoluşla Başlar.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR