Kürtlerin Yüzyıllık Yalnızlığı Sona Eriyor...

Kürtlerin Yüzyıllık Yalnızlığı Sona Eriyor...
Türkiye'de ve Kürdistan'da dolaşmadığımız kent kalmamıştı. Çünkü örgütlenme komisyonundaydım. Daha çok tabanda mutfakta çalışmaları yürüten, kendince bir şeyler anlamaya ve katmaya çalışan bir mücadele sürdürüyordum.

 

 Daha sonra 2002 seçimlerinde Barış Demokrasi ve Emek bloğu adayı alarak Kars'ta milletvekili adayı oldum. Partimiz seçimlerde birinci gelmesine rağmen yüzde 10 barajına takıldık.

Tigris Haber ekibi:  Şeyhmus Diken-İlyas Akengin

Giriş:  Siirt Belediyesi eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’la makam odasında buluştuğumuzda bir taziyeden yeni gelmişti. Ve görüşmemizden hemen sonra da Kobanê'den cenazesi bir kaç saat önce Siirt'e gelen yeni üniversiteyi bitirmiş Gülçin Sêrt kod adlı Cennet Baba'nın cenaze törenine katılacaktı. Şehrin olanca ağır yükü omuzlarında bir eşbaşkanla hızlı ve sürece ve dair, gelecek güzel günlere dair bir söyleşi yaptık...

Şeyhmus DİKEN: Başkan, Belediyecilik aktörlüğünüzden önce, politik kimliğiniz daha ön plandaydı, DEHAP Genel Başkanlığı yaptınız, o dönem iyi de bir rüzgâr yaratmıştınız? Sonrasında adınız Kürt siyasetinde hep gündemde kaldı. Söyleşimize giriş kabilinden öğrenciliğinizden başlayarak politik kimliğinizle sohbete başlayalım mı?

Tuncer Bakırhan: Siyasete katılış nedenlerimden biri, oturduğum kent belirleyici oldu. Ailede babam siyasetle aktif olarak uğraşıyordu. Çevremiz politik bir çevreydi. Kars'ta 1980 öncesi birçok sol çevrenin siyaset yaptığı, ürettiği, hatta artık örgütlenmenin yerine kooperatif ve komisyonların, yoksullukla mücadele derneklerinin kurulduğu, bir nevi sosyalizm yaşam mücadelesi sonuca ulaşmadan Kars'ta komün, birlikte yaşam ve paylaşmak temel gündemlerin başındaydı. Bizde böylesi politik bir ortamda politikadan uzak duramazdık. İlk, orta ve lise yıllarımız daha çok sol görüşe sempati ile geçti. Üniversitede daha çok kimlik meselesi öne çıktı. Kürt olduğumuzu, Kürt olarak da sol, sosyalist düşünceye sahip olabileceğimizin farkına vardık. Kars'ta elde ettiğim deneyimler ve Üniversitedeki arkadaşlarla birlikte buluşmamız aktif siyaset içinde yer almamı sağladı. 19 yaşında kısa süreliğine cezaevine girdim.

Şeyhmus Diken: Bursa iktisat mezunuydunuz yanlış bilmiyorsam!

T.Bakırhan: Evet doğrudur. Bursa E Tipi Cezaevinde kalmıştık. Nazım Hikmet ve arkadaşlarının bir zamanlar yattığı mahpushane. Bursa'da mesele şuydu, 80 sonrası ilk defa üniversite gençliğinde bir uyanış vardı. 80'li yılların silindir gibi ezip geçtiği halk ve gençlik hak aramanın, yeniden uyanışın, varolmanın mücadelesi içerisindeydi. Uludağ Üniversitesi de 80 sonrası mücadelenin en yoğun yaşandığı yerlerden biriydi. O dönem demokratik taleplerle yaptığımız eylemler nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandık. Cezaevi sonrası profesyonel ve aktif olarak HEP'in (Halkın Emek Partisi) gençlik kollarında yer aldım.

Şeyhmus Diken: 1990'dan sonraki süreç tabi!

T.Bakırhan: Evet anılan tarihler! Üniversite bittikten sonra Kars'ta ilk olarak HADEP'in kurucu başkanlığını yaptım. 2000'de Kars il başkanlığı ve HADEP Genel Sekreter yardımcılığı yaptım. Bu vesileyle Türkiye'de ve Kürdistan'da dolaşmadığımız kent kalmamıştı. Çünkü örgütlenme komisyonundaydım. Daha çok tabanda, mutfakta çalışmaları yürüten, kendince bir şeyler anlamaya ve katmaya çalışan bir mücadele sürdürüyorduk. Daha sonra 2002 seçimlerinde Barış Demokrasi ve Emek bloğu listesinden Kars milletvekili adayı oldum. Seçilecek oyu aldık ve partimiz seçimlerde birinci gelmesine rağmen yüzde 10 barajına takıldık. Sonra DEHAP Genel Başkanlık süreci geldi. Zorlu ve sancılı bir süreçti. Kürt hareketinin sistemle mücadele etmesinin dışında bence kendi içerisinde en büyük kavgayı, mücadeleyi yaşadığı bir dönemdi. Kürt hareketinin neredeyse parçalanacağı ve bölüneceği bir süreç yaşandı.

tuncer-bakirhan-(50).jpg

Şeyhmus Diken: Sanki o dönemde resmi olarak öyle bir beklenti ve hesap da var mıydı?

T.Bakırhan: Beklenti de vardı! Bir taraftan aday olamayan kişilerin karşı duruşu ve örgütlenmesi, uluslararası güçlerin daha esnek liberal bir PKK arayışı, buna uygun aktörler hazırlamaları, bu aktörlerinde siyasete “yatması” hem illegal, hem legal alanda karşılığını buldu. Amansız bir sistemle mücadele, bunun yanında içte de, çok ciddi bir iç mücadele ve bölünmenin planlandığı bir süreçte genel başkanlık yaptım. Yaşımız çok gençti, tecrübesizdik. Eksik, yetmezliklere rağmen yanımızdaki tecrübeli, birikimli ve deneyimli arkadaşlarla süreci götürmeye çalıştık. Hiç rahat bir süreç değildi.

Şeyhmus Diken: Zor yıllardı yani!

T. Bakırhan: Tabi, tabi. Ateşkes sürecinin devam ettiği bir süreçte, sistemin bütün gücüyle legal ve demokratik alanı tasfiye etmeye çalıştığı, uluslararası güçlerinde aynı şekilde sistemle birlikte yer aldığı bir süreçti. DEHAP'ın şöyle bir farkı vardı. Daha çok, genç, dinamik ve nitelikli kadro diyebileceğimiz bir yapı vardı. Profesyonel çalışan kadınlar, gençler, 24 saatini mücadeleye ayıran ve bütün işi gücü mücadele olan bir partiden söz ediyoruz.

Şeyhmus Diken: Bu 20-25 yıllık zaman dilimi içerisinde Kürt siyasal hareketinin legal örgütlenmeleri değişik isimler altında örgütlendi. Bugün kime sorarsanız hala insanların beyninde HADEP ve DEHAP isimleri var, bunu neye bağlıyorsunuz?

T. Bakırhan: Doğru tabi, isimler öyle. HADEP Kürtlerin beyninde yer edinmiş bir parti. HEP ve DEP'in karma ve ömürlerinin az olması, HADEP'in daha çok, kitlesel mücadele yürütmesi en büyük tabana sahip kitleye, Kürtlerin değişik çevrelerini bir arada barındıran bir partiydi ve gerçekten diğerlerinden farklı kılan bir yapıydı. DEHAP ise mücadele ve sokak partisiydi. Bugün en çok eksikliğini çektiğimiz ve en eksik yanımız. DEHAP sürekli sokaktaydı ve etkinliklerdeydi. Karadeniz'den Trakya'ya; Kilis'ten, Edirne'den, Kars'a kadar, Trabzon, İsparta'dan Çorum'a kadar ilk defa Kürt legal hareketinin örgütlendiği, tabelasını astığı, Kürtlerin dışındaki insanların yönetime girdiği bir süreçten söz ediyorum. Çatışmaların, baskıların en yoğun yaşandığı dönemde 2002, 2003, 2004 ve 2005 yılına kadar olan süreçten söz ediyoruz.

Şeyhmus Diken: Bugün için bir projeksiyon yaptığınızda, acaba on yıl sonra Karadeniz'de Kürt siyasal hareketi neden sıkıntı yaşıyor, DEHAP aksine o dönem kolaylaştırıcı bir rol oynamıştı. Bugün bunun nedeni nedir?

T.Bakırhan: Aslında o döneme, 2004'lere bakıldığı zaman 10 yıl sonrası iyi okunuyor. O dönem başka şansınız yoktu. "Birlikte yaşayacağız, Türkiye'de yaşayan diğer halklar kardeşimizdir, kendimizi onlara anlatmalıyız ve gitmeliyiz düşüncesi" bugün en somut bir şekilde ortada duruyor. Arada şöyle bir fark vardı, Trabzon aynı Trabzon, bugünden daha demokrat ve daha esnek bir Trabzon değil. Ya da Trakya! O dönem parti binalarımız basılıyor ve yöneticilerimiz dövülüyordu. Tehditler vardı, Trabzon'daki temsilcilik binamız her akşam kurşunlanıyordu. Samsun'da üç günde bir, parti binamız basılıyordu. Kilis'ten Edirne'ye kadar partililerimiz saldırılara uğruyordu. Buna rağmen o dönem arkadaşlarımız, fedakârlıkla, canları pahasına o tabelaları tuttular. O dönem örgütlenme şekli küçümsenecek bir durum değil. Sistemin bizi bölgeye sıkıştırdığı, baskı ve zulümle yenmeye çalıştığı bir süreçte bölge dışındaki örgütlenmelerimiz büyük bir kazanımdı. Tabi 2004'ler farklıydı, aynı kadrolar militan bir ruhla çalışıyordu. Trabzon'da araçlar içinde yattığımızı hatırlıyorum. Erzincan'da İl başkanımız öldürülmüştü, ölümünden sonra kimse giremiyordu. Kimse bizi misafir edemediği için üç gün araç içinde yatıp kalktık. Polisler insanları ürkütüyordu ve insanlar bize selam vermekten korkuyor, çekiniyordu.

Şeyhmus Diken:  o günler için muhalefetin, muhalif olmanın masumiyeti ve direngenliği diyebilir miyiz bu duruşa! İktidar olmak biraz daha sistemle uyumluluğu mu çağrıştırıyor.

T.Bakırhan: Evet aynen tam da öyledir. O dönem parlamentoda temsiliyetimiz yoktu. Belediyelerde istediğimiz yerde değildi. O dönem herkes militanca aldığı sorumlulukla görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Arkadaşlarımız beş parasız bir şekilde çalışmalarını yürütüyordu. Ama meyveleri de alınıyordu. Belki söyleyeceklerim iç eleştiri olacak, ama kimse yanlış anlamasın, şimdi bu kadar rahat olmamıza rağmen, her yerde kurumlarımızın olduğu bir ortamda herhangi bir kentte, örgütlenmeyle ilgili arkadaşlarımız 3, 5 gün bile kalmıyorlar. Daha çok kimi merkezlerde biriken bir kadro, merkezlerden yönlendirilen ve yöneten anlayış, daha çok örgütleneceği örgütlenmesi gereken yerde yapılanlar ters. Dolayısıyla geçmişte yaşananlar ile şimdiki çalışma sistemi arasında fark var.

Şeyhmus Diken: Sayın Öcalan'da görüşmelerde bu noktaya parmak basıyor gibi!

T.Bakırhan: Evet. O dönem daha çok kırsalda bulunan arkadaşların değerlendirmelerinde şöyle deniliyordu, 'Dağda mücadele etmek kolaydır. Legal demokratik alan daha zordur' diyorlardı bu doğru bir tespit. Çatışmasızlık süreci ve bekleme durumu söz konusu olduğu bir dönemde, sistem tüm gücüyle legal alanlara yükleniyordu. Tabi bunun verimi alındı, binlerce kadro oluştu. Cezaevinden çıkan arkadaşlar çalışmalara dâhil oldular. O dönemin inanç ve kararlılığı sistemi çok korkuttu. Yeni arayışlara sevk etti. İktidar yanlısı basın eliyle, genç, profesyonel çalışanlar yerine; “demokrat, liberal insanlar Kürt siyasetinde almalılar, bunlar sorunu çözer”  mantığını sürekli işliyorlardı.

Kanımca bizde bu duruma biraz kandık gibi. Bir taraftan ipin ucu bırakılınca genç arkadaşların her biri bir yere savruldu. Dolayısıyla Kürt siyasi hareketi profesyonel çalışma tarzı yerine, daha çok, imkânları yerinde olan, emekli maaşı olanların çalıştığı bir yapıya dönüştü. Yani birikimli genç ve dinamik kadrolar yerine, orta yaşlı ve orta sınıflı bir profil bize kaldı.

Şeyhmus Diken: Biraz da "tuzu kuru" orta sınıf diyebileceğimiz bir yapı mı?

T.Bakırhan: Evet. Orta yaşlı ve orta sınıf, ununu elemiş, eleğini asmış bir profille başbaşa kaldık. Bu dönem o sancıları çekiyoruz. Kadro bulmadaki sıkıntıların nedenlerinden biri budur. Dünyanın her yerindeki organizasyonlar böyledir. Örneğin alt yapısı olmayan futbol ya da basketbol takımı bir üst lige çıkamaz. Takım ligde iddialı olabilir ama taşıma su ile dışarıdan futbolcu getiren takımların başarısı günübirlik ve anlıktır. Başarıları geçici olur. İşte o dönem ciddi bir alt yapı vardı. O dönem kadrolar gidip de Kars'ta, Siirt'te il başkanlığı yapabiliyordu, ya da İstanbullu bir arkadaş Van'da İl yöneticisi olabiliyordu, kimse bunu sorgulamıyordu. Zaman geçtikçe daha çok yerel değerlendirme ve talepler, yerelden olmayanların eleştirildiği, tartışıldığı sadece yereli ile sınırlı kalan, yerelin geleceğinde rol oynamak isteyen çevrelerin manevra alanı bulduğu bir süreç yaşadık. Tabi partiler arası bir ayrımdan ziyade, DEHAP güç, emek ve fedakarlıkla bayrağı devir etti.

Şeyhmus Diken: Sanırım 2009'daki KCK tutuklamaları da süreci bu yönüyle etkileyip tetikledi mi?

T.Bakırhan: 2005'lerde genç dinamik yapının tasfiye edilmesi istenmişti. 2009'da tekrar söz ettiğim orta sınıf ve orta yaş grubuyla bu işin yürümeyeceği anlaşılınca; tekrardan 2003-2004 ruhuna benzer bir yapılanmaya gidildi. Çeşitli alanlarda örgütlenen, siyasete kan kazandıran ve siyaseti geliştiren bir tarz benimsendi. Dikkat edin sistem KCK operasyonlarını o alana yönlendirdi. 2005'tekinin benzeri 2009'da tekrar yapıldı. KCK operasyonları kapsamında cezaevine girdik, sonrasında çalışmalara tekrar aktif olarak katıldık. DTP Genel Başkan Yardımcılığı yaptım.

Şeyhmus Diken: Herkes Tuncer Bakırhan'ı vekil olarak görmeyi beklerken Siirt'te belediye eşbaşkan adayı olarak gösterildiniz. Sanki Siirt'in böyle bir taze kana ihtiyacı vardı. Siz nasıl karşıladınız, bekliyor muydunuz?

T.Bakırhan: Hiçbir zaman belediye başkanlığı düşüncem olmadı. Teklif gelince biraz şaşırdım, hem de Siirt olunca. "Nereden çıktı" gibi soruları bende kendime sordum. Belediye başkanlığı üretimi ile var olan, tartışılan ve yarattığı eserlerin gözle görüldüğü bir sahadır. Daha önce sürekli siyaset yapmış birisi olarak biraz zorlandım. Siyaset gidip söz söyleyen, sonra da sırtını dönüp çıkmakla biraz eş anlamlıdır.

Şeyhmus Diken: Ama sizin tarz-ı siyasetiniz de sanki biraz hep sokakta gibi değil miydi zaten! Belediye başkanı olarak da izlediğimiz kadarıyla hep sokaktasınız...

T.Bakırhan: Hayatım boyunca resmi bir kurumda çalışmadım, hayatımda ilk kez böylesi bir iş ile karşı karşıya kaldım. Tabi insanlar sonradan edindikleri ile değişiyorsa demek ki öncesi hiç yokmuş. Benim için belediye başkanlığı koltuğunda oturmak bir şey değiştirmedi. Ben yine dediğiniz gibi halkla birlikte sokakta olan, halkla bir şeyler yapmaya kafa yoruyorum. Siirt kozmopolit bir yer. Halklar arası çok gizli bir duvar örülmüş. Sistem belediyeyi kaybedeceğini anlayınca tamamen yerel yönetimleri bir kenara atmış. Burada daha çok devlet bürokrasisi ve diğer kurumlarla devlet kendini bulmaya çalışıyor. Burada halklar arasında ciddi bir mesafe var. Beni en çok şaşırtan olay bu oldu. Bende kozmopolit bir kentte doğdum. Belki benim avantajım şuydu, o dönem bir Azeri'de, Terekeme'de HADEP'te siyaset yapabiliyordu ve kimse çok garipsemiyordu. Ama burada Araplarla, Kürtler arasında çok ciddi mesafe var. Arap halkının yüzde 99'u daha çok sistem ve iktidar partilerinde yer alıyor. Kürtler öteden beri hep muhalefette yer almışlar. Dedik ki belki çalışmalar ve söylemlerimizle bu aradaki mesafeyi kısaltabiliriz. Klasik Kürt algısını onların kafasında yıkarız. Biraz yakınlaşırız, acılarımızı dertlerimizi ortaklaştırırız, kardeşleşiriz. Bizim farklılıklarımız onlar tarafından saygı ile, anlayışla karşılanır. Demokratik bir Türkiye'yi birlikte kurarız, yoluyla davrandık. 

(Devamı Yarın)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.