NİNNİLER DİNLEYEREK UYUDUĞUMUZ BEŞİKLER

NİNNİLER DİNLEYEREK UYUDUĞUMUZ BEŞİKLER
TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezinde; tamamen el emeğiyle ürettikleri, beşikten gelin sandığına kadar birçok ağaç oyma işlerini müşterilerinin beğenisine sunan Maraşlı Hasan Gözükara ile geçmişe de uzanan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Gözükara: Sanatçı ruhlu bir insan, kim üretirse üretsin çok güzel bir işlemeciliği, oymacılığı gördüğü zaman doğal olarak duygulanır ve ona tıpkı çocuğuna bakar gibi bakar. Çünkü çok kıymetlidir onun için. Çünkü önünde duran eserde bir bütün kendi geçmişini, harcanan emeği görür. Doğal olarak duygusallaşır ve geçmişe yolculuğu başlar. Sanatı ve yaşamı gözlerinin önünden akmaya başlar. Okşar gibi elleriyle üzerinden geçer. Bir sanatçı duyarlılığıyla, onun hisleriyle dokunur. Elinin altındaki değerin kıymetini anlar. Onu incitmeden yerine koyar. Gözleri dalar, geçmişe yolculuğa başlar…

 

 

 

                                                       

Ağaç işleri üzerine çalışıyorsunuz. Beşik, rahle,  sandığa kadar değişik eşyalar yapıyorsunuz. Bu işi ne zamandan beri yapıyorsunuz?   

Yaptığımız bu iş bize dedemizden miras kalan bir meslektir. Dedem babama, babamda bize öğretti. Ortalama yüz yirmi yıldır bu mesleği sürdürmekteyiz. Çok zor bir meslek. Yeni usta yetişmiyor. Çırak bulmakta da zorlanıyoruz. Türkiyede bu işi yapan insanların sayısı yüzü geçmez. Dolayısıyla biz bu mesleğin yaşayan son nesilleri olduğumuzu söyleyebilim.

Ağaca şekil veriyorsunuz. Adeta onu yeniden canlandırıyorsunuz. Bu işi yaparken emeğinizi, bilginizi, deneyiminizi katıyorsunuz?

Bu işi sevmeden yapamazsınız. Çok zor bir meslek. Biz çocukluktan beri bu işin içinde pişerek yetiştiğimiz için bize zor gelmiyor. Yaptığın işin hakkını vermek için onu severek yapmak önemlidir. Adeta ağaçlarla konuşuyormuşuz gibi işimizi yapıyoruz. Güzel desenler ortaya çıkarıyoruz. Ortaya çıkardığımız ürünler el emeği göz nuru.

Daha çok hangi tür ağaçları daha çok işliyorsunuz?

En gözde ağaç cevizdir. Cevizin yanında diğer ağaçlardan kavak, çam, meşeyi de kullanıyoruz. Fakat bunlar içerisinde en kalitelisi ve aynı zamanda işlemesi zor olanı da ceviz ağacıdır.  İşleyeceğimiz, oyacağımız, üzerine motifler işleyeceğimiz, kullanıma hazır hale getireceğimiz ceviz ağacının yaşı da önemlidir. Ceviz ağacının da kendi özelliklerini daha iyi yansıtabilmesi için; ceviz ağacının yaşının en az 25- 30 yıllık olması gerekiyor.  

Ceviz size karşı direniyor?

Çok aşırı direniyor.

Ama sonunda pes ediyor. Bütün direnmesine rağmen, istediğiniz şekli veriyorsunuz?

Ona istediğimiz şekli veriyoruz. Bunu yaparken dededen kalma bütün becerilerimizi, yeteneklerimizi ortaya döküyoruz. Fakat en sonunda biz kazanıyoruz.

Yaptığınız iş sabırlı olmayı gerektiriyor.

Bu öyle bir sabır ki, saatlerle sınırlı olmayan, günlere haftalara yayılan bir sabırdır.  Bir sandığı yaparken bunun oyması, çatması, kadifesi, verniği bazen yirmi günü de, hatta bir ayı da bulduğu da oluyor. Tabi bu süre yapılan işçiliğe göre daha da uzayabilir.

Motifleri işlerken kendiniz mi yaratıyorsunuz? Yoksa geçmişte yapılan motizleri mi örnekliyorsunuz?

Geçmişten gelen motiflerimiz vardır. Biz onları kalıp haline getirdik. Ham ağaca çizeriz. Çizdikten sonra el matkabıyla içlerini döşeriz. Oymacı ustalarımız, el kalemleriyle oyduktan sonra çatım ustası işlemini yaptıktan sonra vernik yapılır ve satışa hazır hale gelir.

 Eskiden beşikler çok sık kullanılıyordu. Hatta orta yaşın üzerinde olan bütün bebekler beşiklerde sallanmışlar, annelerinin ninnileriyle uymuşlardır. Kulaklarına masallar fısıldanmıştır. Dolayısıyla bebekler belli bir yaşa kadar bu beşiklerde büyümüşlerdir.

Ayrıca yaptığınız bu sandıklarda şimdi eski cazibesini kaybetmiş olsa da meşhurdu. Her yeni evlenen genç kızın çeyizleri bu sandıkla baba evinden; gelin oldukları eve giderdi. Sandık ne kadar iyi işlenmişse, gösterişliyse; gelinin çeyizine o kadar değer katardı.

Bazı yerlerde antika değeri taşıyan motifler var. Özel olarak bunları araştırıyor musunuz?

Tabi o araştırmaları yapmadan bu motifleri yapamayız. Dedelerimizin kullandığı motifler var. Kalıplar var onları da kullanıyoruz. Fakat günümüzde teknolojinin gelişmesiyle gençlik, sanayi tipi dediğimiz mobilyalara yöneliyorlar. Dekorasyona yöneliyorlar. Fakat bizim yaptığımız işler tamamen el emeğiyle üretilmektedir. Yaşayan kültürümüzdür. Nesilden nesile geçen yüzlerce yıllık bir kültürün devamıdır.

Baban veya deden böyle yeni bir motifi gördüğünde, bu mesleği yapan birini tanımasa bile duygulanıp gözleri dolmuyor mu? Çünkü onda yoğun bir emeği görüyor. Çok eski bir motif elinize geçtiğinde neler hissediyorsunuz?

Böyle bir durumda babamız, dedemiz bizlerden daha fazla gururlandığını görüyoruz. Bunu ben yapmıştım diyor. Ya da bunu amcamız veya komşumuz yapmıştı diyor. Onlar bizden daha fazla bunların değerini anlayabiliyor. Mesleğe vefa onlarda tutku düzeyinde böyle olmasaydı dedem babama, babam da bana bu işin devam ettirilmesi için çaba harcar mıydı?

Birkaç yüz yıl öncesinden çok orijinal bir motif bulduğunda nasıl duygulanıyorsun?

Duygulandırmaz olur mu? Atölyemizde dedemin yaptığı malzeme var. Biz onu satmıyoruz. Atölyede duruyor. Eski ustaların nasıl yaptığını görsünler diye. Şu an ustalar makineleşmeyle dedelerimizin zamanında hiç makine yok. Tamamen elle yaparlardı. O zaman bir sandık iki ay üç ay sürermiş. Hızar dediğimiz makine var, palanya var bunlar ustalara kolaylık sağlıyor. O zamanlar tamamen beceriyle ve direk elle yapılıyordu.

Bize gelen bazı eşyalardan yüz, yüz yirmi yıllık olanlar oluyor. Bunların gereken bakımlarını, tamiratını yapıp, yenileyip teslim ediyoruz. Görenler hayran kalıyor. Motiflerine hayran hayran bakıyorum ve buna harcanan emeğin değerini anlamaya çalışıyorum. En küçük bir figürün ortaya çıkarılmasında ne kadar emek harcandığını anlamaya çalışıyorum. Adet figürler dünyasında bir gezintiye çıkmış gibi hissediyorum.

Şimdi bu tip ürünler daha çok evlerde şark köşesi denilen yerlerde otantik malzemeler olarak kullanılıyor. İnsanlar bu değerlerin ya da bu sanatın yaşaması için ne yapmalı?

Atalarımızdan kalma bu meslek için; yapılacak çok şeyler vardır. Bu mesleğinde kaybolup gitmemesi için gereken destek ve teşfikler yapılabilir. Kendi yöremizde gereken bir yardım görmüyoruz. Buna benzer el emeğine dayanan birçok mesleğin kaybolmaması gerekir. Son usta kuşaklar da gittikten sonra sadece kitaplarda bahsedilen bir konu olur.

Şimdiki gençler misafir odası almış, sehpasından masasından koltuk takımına kadar her şey var. Önceden böyle değildi. Sandık gelinler için olmazsa olmazıydı. Bütün kızlar evlenirken sandığı olmadan o baba evinden çıkmazdı. Nasıl gelinlik giymeden düğün olmazsa, çeyiz sandıkları da düğünün olmazıydı.

 Şimdi yeni nesiller fabrikasyonlara yöneldikleri için, bizim meslek de yavaş yok oluyor. Bu durum sadece Maraş için değil; İstanbul olsun, Ankara olsun Diyarbakır olsun, Van olsun bu durum her ilde, her köyde, her kasabada aynı durum söz konusu.

Birçok el sanatının öldüğü gibi, bu sanatında gittikçe öldüğünü görüyoruz.

Bizim mesleğimiz de ölüyor. Ağaç oyma işine girmiyorlar. Bu mesleğin yaşatılması için destek sunulmalıdır. Sadece bu meslek için değil, semercilik, bakırcılık el emeğiyle yapılan işler ölüme terk edilmemelidir. El sanatları geçmişte kalmıştır diye tarihe gömülmemelidir. Bunlara yaşayan kültür olarak bakılması gerekir.

Bu zor ve meşakkatli mesleği her türlü zorluklara göğüs gererek yaşattığınız için çok teşekkür ederiz.

Bu duyarlı yaklaşımınızdan dolayı çok duygulandık biz de size ve gazetenize çok teşekkür ederiz.

Özel Haber: Mümin Ağcakaya

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.