Özmen: OHAL’de seçime gidilmemeli

Özmen: OHAL’de seçime gidilmemeli
Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen; Ayşe öğretmenin tutuklanması, OHAL ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

Dilek AKİN/ HABER

Diyarbakır Barosu başkanı Ahmet Özmen; telefonla katıldığı bir televizyon programındaki konuşmasında 'örgüt propagandası' yaptığı iddiasıyla hakkında başlatılan soruşturma kapsamında açılan dava sonucu 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan ve geçtiğimiz cuma günü 6 aylık bebeği Deran ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ne konulan Öğretmen Ayşe Çelik’in tutuklanmasının örgüt propagandası olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını dile getirdi. Özmen, çocukların anne ve babaları ile birlikte ceza evlerinde bulunmalarının da büyük bir sıkıntı olduğunu, yapılacak düzenleme ile bu sorunun da giderilmesi gerektiğinin altını çizdi.

“Partilerin eşit propaganda koşullarına sahip olması gerekir”

Özmen 24 Haziran’da yapılacak seçimin; demokratik olması açısından temel hak ve özgürlükleri kısıtladığı için önce OHAL’in kaldırılması gerektiğini daha sonra ise seçimin adil olması adına seçime katılacak; adayların veya siyasi partilerin propaganda süreçlerinin eşit şartlarda propaganda imkanına sahip olması gerektiğini vurguladı.

“Mahkeme değerlendirmesinin hatalı olduğu kanaatindeyiz”

Diyarbakır Baro başkanı Ahmet Özmen,”çocuklar ölmesin” sözü ile tutuklanan Ayşe öğretmenin sarf ettiği sözün “örgüt propagandası” olarak değerlendirdiği bir mahkumiyeti doğru bulmadığını söyleyerek şunları söyledi: “Ayşe öğretmen geçen hafta 20 Nisan’da 6 aylık bir infazın ertelenmesinden sonra cezaevine bebeğiyle beraber girdi. “Beyaz Show” adlı TV programında sarf etmiş olduğu “Çocuklar ölmesin” sözü üzerine açılan soruşturma nedeniyle Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “çocuklar ölmesin” sözü bir örgüt propagandası sayılmış ve kendisine ceza verilmişti. Sağlık problemlerinden ve gebeliğinden kaynaklı 6 aylık bir infaz ertelemesinden sonra 20 Nisanda cezaevine gönderildi. Anayasa Mahkemesi'ne Çelik’in avukatı tarafından yapılan bir başvuru var. Anayasa Mahkemesi cezaevine girmeden iki gün önce 18 Nisan’da dosyayı ele aldı ama henüz anayasa mahkemesinde bir karar yok. Bizim öncelikli olarak talebimiz Anayasa Mahkemesi'nin dosyayı hızlandırması ve ele aldığı dosyada bir an evvel karar vermesi. Söz konusu Ayşe öğretmenin sarf ettiği sözün “örgüt propagandası” olarak değerlendirdiği bir mahkumiyeti doğru bulmadığımızı daha önce de dile getirmiştik.“Çocuklar ölmesin” sözünün bir örgüt propagandası olarak değerlendirilmesi kanaatimce mümkün değil. Çünkü terörle mücadele Kanunu'nun 7. maddesinde Örgüt propagandasının hangi şekil ve şartlarda yapılabileceği, hangi eylemlerinin örgüt propagandası olarak değerlendirilebileceği açık bir şekilde yazılıyor. Mahkemenin değerlendirmesinin; bu noktada hatalı olduğu kanaatindeyiz.”

“Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında dosyalar değerlendirilmeli”

Ayşe öğretmenle gündeme gelen ve sembolize olan çocukların anneleriyle beraber cezaevlerinde bulunmalarının çok büyük bir sorun olduğunu vurgulan Özmen, ”İstatistiki verilere göre 7 yüz civarında bebek veya çocuk anneleri ile cezaevlerine bulunmakta. Ceza İnfaz sistemi açısından yapılacak bir düzenleme ile ve bu sorunun tamamen ortadan kaldırılması kanaatindeyiz. Ayşe öğretmeninin sarf ettiği sözlerin, dönemin konjektörünün ve siyasal ortamı ile ilintili olduğunu görmek gerekiyor. Bu çatışmalı süreçte “çocuklar ölmesin” talebi veya barışa yönelik talepler bir suç olarak adledildiği için, mahkemeler tarafından cezalandırılmaya sebep olabiliyor. Bu hususta; mahkemelere çağrımız düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında dosyaları değerlendirmeleridir.

 Ayşe öğretmenin mahkeme tarafından cezalandırdığı suç; terörle mücadele kapsamındaki bir suç. Dolayısıyla infaz rejiminde ve denetimli serbestlik açısından bir farklılık arz ediyor. Terör suçları açısından cezası; süresinin toplam mahkumiyet suresinin 1/3 ünün Kapalı Cezaevi'nde geçirilmesi yönünde düzenleme var. Ancak infaz hakimliklerinden, Türkiye'nin muhtelif yerlerindeki hakimliklerinden farklı kararlar çıktığına şehitlik etmekteyiz. Umarız ki infaz hakimliği tarafından Ayşe hanıma denetimli serbestlik yönünde olumlu bir karar verir.”dedi.

Eşit şartlarda propaganda imkanı

Seçimin demokratikliğini ortaya koyan kriterlerinin en başında; önce oy verme işlemi ve sonrasında sayım işlemi geldiğini söyleyen Özmen, propaganda sürecinin önemine değinerek şunları söyledi: “Adayların veya siyasi partilerin propaganda süreçlerinin eşit şartlarda propaganda imkanına sahip olması. Yani her iki kriteri birlikte ortaya koymak gerekiyor. Hem seçim günündeki oy verme işlemi ve sonrasındaki sayım hem de propaganda sürecinde seçime giren tarafların, adayların, gerçek kişilerin ve siyasal partilerin eşit propaganda koşullarına sahip olması. Demokratik bir seçimden bahsedebilmek için bu koşulların gerçekleşmesi gerekir.”

“Normal bir sürece dönmek için OHAL derhal kaldırılmalı”

Toplumun büyük bir kesiminde seçimin güvenliği açısından ciddi kaygılar bulunduğu ifade eden Özmen, “Hem Diyarbakır  hem de bölgede; halkta ciddi kaygılar var. En yakın ve hala tartışması devam eden gündem ise; 16 Nisan referandumudur. Bildiğiniz gibi o dönemde de OHAL koşulları altında bir anayasa değişikliğini öngören referandum yapıldı ve bu tartışmalar halen yapılmakta. Bence kişisel kanaatim bu tartışmaların devam ettiği bir süreçte hem Cumhurbaşkanlığı seçimi hem milletvekilliği seçimleri gibi önemli seçimlerin yapılacağı bir ortamda geçmişten de ders çıkarmak suretiyle 16 Nisan referandumu esas alınarak OHAL’de seçime girilmemeli. OHAL seçim açısından sıkıntılı bir durum oluşturuyor, dolayısıyla OHAL’in 24 Haziran seçim gününe gelmeden derhal yeni bir karar ile kaldırılması gerekiyor. Birincisi; seçimlerde propaganda eşitliği açısından OHAL’in kaldırılması, İkincisi ise; OHAL’in temel hak ve özgürlükleri kısıtlıyor olması. Temel hak ve özgürlüklerinin güçlendirilmesi, Türkiye'nin normal bir sürece dönmesi açısından OHAL'in derhal kaldırılması gerekiyor” dedi.

“Toplumun tamamına nüfuz eden ve sirayet eden bazı uygulamalar var”

 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’den sonra çıkarılan birkaç kanun hükmündeki kararname dışında, diğer kanun hükmündeki kararnamelerin neredeyse tamamının yada en azından bir çoğunun OHAL’e sebep olan darbe girişimi ile ilintili düzenlemeler olmadığını vurgulan Özmen, kanun hükmündeki kararnamelerden bunun açıkça görülebildiğini söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: “Sadece avukatlık mesleği açısından birkaç şey sayacak olursak; şu an başta 30 gün 7 gözaltı süresi. OHAL süresi önce; 4 gün idi. 30 güne çıkarıldı sonrasında 14 güne düşürüldü ve uygulama halen de devam ediyor. İlk gün avukatlık görüş yasağı ilk 24 saatte devam etmekte, avukat bürolarına yapılacak aramalara ilişkin kanun hükmündeki kararnameler ile ciddi değişiklikler yapıldı, onun ötesinde duruşmada müdafi bulundurulmaya bir sınır getirildi. Bunlar bir çırpıda avukatlık mesleği ile ilgili sayabileceğimiz uygulamalar ve onun ötesinde gündemde çok yer alan bir kar lastiği örneği var. Binin üzerinde kanun hükmünde kararnamelerle yapılan değişiklikler söz konusu. Uygulamaların sadece terörle mücadele veya darbe girişimine karşı çıkan uygulamalar olduğunu söylemek mümkün değil.”

Toplumun tamamına nüfuz eden ve sirayet eden bazı uygulamalar var. Son dönemdeki insan hakları ihlalleri oranında ciddi bir artış yaşanıyor. Diyarbakır açısından bir örnek verecek olursak; valilik kararı ile toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı, kanun hükmünde kararname kapsamında ağustos 2016’ dan bu yana yasak hale getirildi. Diyarbakır'da herhangi bir yürüyüş yapmak, basın açıklaması yapmak, stant açmak, imza kampanyası veya benzeri bir etkinlik yapmak mümkün değil. OHAL’in tüm temel hak ve özgürlük alanını etkilediğini dolayısıyla, bir kez daha OHAL’in  kaldırılması ve Türkiye'nin normal bir sürece evrilmesi yönünde siyasal iktidara çağrımıza defalarca yapıyoruz.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.