Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Şairin sürgünde ölümü

Şairin sürgünde ölümü

Uzak ve soğuk ülkenin insanı bedeninden, ruhundan, benliğinden koparıp tekleştiren, yalnızlaştıran yapısına inat, sürgünlüğünü önemli kazanımlara dönüştüren bir arkadaştı kaybedilen. Nedim Dağdeviren 2 Mart 2007 Cuma günü Stockholm'de bir hastane odasında onulmaz illet, kanser yüzünden öte yakaya göçtü. 

Edebiyatçıydı, şairdi. Edebiyatı kendine dert edinenlerdendi. Her duyarlı aydın gibi yaşadığı şehrin ve topraklarının sorunları da edebiyatın yanında onun derdiydi. Sırça köşke sığınıp sadece edebiyat yapmak onun kuşağının harcı değildi. Bu nedenle Nedim daha Diyarbakır Eğitim 'de öğrenciyken şehirde düzenlenen hemen tüm mitinglerde uzun boyu, edebi ve edepli gür sesiyle şairce seslenişlerle bilcümle kitleyi heyecana getirirdi. 

Sonrası malumunuz, ayan beyan dosta düşmana karşı. İşte 12 Eylüllü günler, her duyarlı insanı perişan kılıp yerinden yurdundan sürgünlüklere yollayan/yollatan, ölümlerle, acılarla tanıştıran kara yıllar. 

Bakın Nedim Dağdeviren 25 yıllık sürgünlükten sonra 2006 yazında Diyarbakır'a geldiğinde kendisi ile "Amidalılar" kitabım için yaptığım görüşmede sürgüne gidişini nasıl anlatıyor. 

"O zamanlar yurtdışına çıkanların büyük bir bölümü önce Suriye'ye gidiyorlardı. Ben de aynı yolla çıktım. Biz beş kişilik bir gruptuk. Ama dur istersen sana çıkmadan önce Diyarbakır'dan ayrılırken Diyarbakır'ın belleğimde kalan son resmini anlatayım: Sabah çok erken bir saatte birileriyle buluşacağım. Bir arabaya atlayıp gideceğiz. Bu gidişin nasıl bir gidiş olacağı konusunda belirgin bir düşüncem yok. Çünkü her gidiş aslında dönüş amaçlı bir gidiş oluyor. Yani deyim uygun düşerse, bir süre için kendimizi korumaya alıp bir süre sonra dönmek için gidiyoruz. 

Düşünce tümüyle bu. Surların dibinde sabah saatinde bir kahvede oturuyorsun. Gideceğim zaman bir Diyarbakır resmi aldım. Bir kamera objektifine değil, gözlerime ve belleğime kaydettim. Çocukların okula gitme saatiydi. Öğretmen lisesinin öğrencileri formalarıyla okula gidiyorlardı. İki öğrencimi profilden gördüm. Ama kimler olduklarını bilmeksizin. Caddeler sabahın köründe belediyenin araçları tarafından sulanmışlardı. Kahve de güne hazırdı. Yeni Mardin yolu henüz tam olarak trafiğe açılmamıştı. O yola vurduk. Şehitlikten, Mardin Yolu'ndan, Alipar'dan görüntülerimi alıp Kırklar Dağına şöyle bir yukarıdan bakıp çıktık." 

İki yıl kadar Suriye'de bekleyiş; acaba ülkeye geri dönüşün koşulları olgunlaşır mı? Anlar ki bu darbe öyle kolay kolay "gidici" değil. Ol sebepten daha uzak ve uzun bir sürgünlüktür sonrası. İsveçli ilk yılların diğer tüm Kürt sürgünlerinde olduğu gibi, Nedim'de de yarattığı politik çalışmalardır. Ama bir yandan da Zülfü Livaneli'nin Bertolt Brecht'ten uyarladığı "Bir çiviyi bile çakma duvara" yıllarıdır o yıllar. 

Çünkü ülkeden uzak da olsan, sürgün de olsan hâlâ dönme umudun vardır. Ama cuntanın daha da kökleştiğinin izlenimi ve politik çalışmaların kendini tekrarı Nedim'i kendi alanı ile, yani edebiyat ve kitaplarla ilgili çalışmalara yönlendirecek ve Nedim Dağdeviren'e de bu uygun düşecektir. Neredeyse 10 yıl süren ve İsveç'te duvara bir çivi bile çakmadan yaşanan günler geride kalacaktır. Artık hedefte, oluşturulmak istenen, diasporada bir Kürt kütüphanesidir. 

"Kürt Kütüphanesi, bugünkü ve o günkü Türkiye'nin koşullarında gerçekleştirmemizin olanağı olmayan bir projeydi. İnsanlar ülkedeki kendi evlerinde 10 adet kitap bulunduramıyorlardı. Polis, asker baskınlarında ilk giden o kitaplar oluyordu. Notlar gidiyordu. O notlarımızı kendi ellerimizle yakıyor, imha ediyorduk." 

Yaklaşık 10 yıllık bir uğraşı sonucu dünyanın neresinde ve hangi dilde olursa olsun Kürtlere dair yazılmış sayısı sekiz bini aşan bir kütüphaneyi Stockholm'de oluşturur. Bunun içinde müzik alanında bayağı geniş bir arşiv de vardır. İki binin üzerinde kaset, CD ve plak. Sayıları 600'ü geçen, Kürtçe ya da Kürtler tarafından yayınlanan dergilerden oluşan benzersiz bir dergi arşivi. Bunların içinde Ermenistan'da yayınlanan Rêya Teze, Suriye'de yayınlanan Hawar, Ronahî, Roja Nû...

İtiraf edeyim ki, 2000 yılında yaşadığım coğrafyanın tarihi ve kültürel değerleri ile ilgili bir konferans vermek üzere Stockholm'e gittiğimde Nedim'in çabasıyla oluşan Kürt Kütüphanesini gördüğümde gözlerim dolmuş ve gurur duymuştum. Böyle bir kütüphaneyi hem de sürgünlükte halkına kazandırdığı için kutlamıştım. Kendisi yasaklı olduğu için gelemiyordu. 

Ama İsveç'ten kim gelirse, ya da İsveç'e kim giderse kitap isterdi Nedim. Bir defasında sevgili eşi Gül üç koli kitap götürmüştü dönüşünde. Bu denli işini önemseyen ve iyi yapan bir tutkulu ehli kitap adamıydı Nedim Dağdeviren. 

Nedim Dağdeviren 25 yıllık sürgünlükten sonra 2006'da Diyarbekir'e dönebilmişti. "Çıkarken karadan çıkmıştık. Gelirken havadan iniyorduk. Ve ilk olarak o büyüyen Diyarbakır'ın resmini aldım. İndiğimizde yarı düş yarı gerçek gibi geldi. Düşlerimde çok kez inmiştim Diyarbakır'a. Düşlerinde Diyarbakır'ı o kadar çok yaşamışsın ki! İnsan bir an o düşlerden biri mi diye kendine soramadan edemiyor. 

Diyarbakır'dan çıkarken bir kaygıyla çıkmıştım. Kaçak olma kaygısıyla. Dönerken o kaygılardan arınmış olarak dönüyorsun, ama tümüyle değil! Ve şehre ilk ayak bastığından itibaren sanki o 25 yıl birdenbire küçülüyor. Sanki sen dün de Diyarbakır'daymışsın gibi oluyor. Bunda arkadaşlarımın dostlarının büyük katkısı oluyor. Diyarbakır'da yeniden izleri sürmek için Diyarbakır'ı yeniden keşfetmek için dostların, senin rehberlerin oluyor. İşte Şeyhmus'la görüşüyorsun, 70'lerden beri süregelen ve Şeyhmus'ta somutlaşan, onunla birlikte gelen izi sürüyorsun. Ve Şeyhmus'la kol kola Diyarbekir Küçelerini yeniden keşfediyoruz." 

"Her gece başucumda / Düşlerine yorulduğum / Ey sokaklarına yazılar yazdığımız şehir / Ama kirleten / Biz olmadık tarihini" dediğin şehrin Diyarbekir'in bağrına defnedildi Nedim

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR