“Tabu – 2" yakında…

“Tabu – 2" yakında…
"Kimlik trajedileri ve derin tabular" kitabının yazarı " Dr. Genceddin Öner’in ikinci kitabı çıkıyor.

Tigris Haber- Diyarbakırlı kadın doğum uzmanı Dr. Genceddin Öner, ‘Kimlik trajedileri ve derin tabular’ adlı romanın ikincisini kaleme aldı. Kısa sürede piyasa çıkacak olan ikinci romanda Öner, yine bölgenin can alıcı sorunlarına parmak bastı.

Öner’in ikinci kitabı ‘Tabu – 2’de Kürt toplumundaki sekülerleşmenin düzeyi, toplumsal yaşamda cemaatlerin etkisi, ensest ilişkiler ve erotizm konuları yer alıyor.

Dr. Öner ile ‘Kimlik trajedileri ve derin tabular’ kitabının devamı olan “Tabu-2” adlı kitabı üzerine söyleştik.

oner.jpg

Hocam, sizinle daha önce çıkmış olan ilk romanınız hakkında bir söyleşi-röportaj yapmıştık. Malum çok yoğun bir gündeminiz var. Hem aktif bir şekilde doktorluk yapıyorsunuz, hem de roman yazıyorsunuz, ayrıca güncel konularda yazılar yazıyorsunuz. Bu sizin için yorucu ve zor olmuyor mu?

Bu çoklu aktivite elbette yorucu. Yazarlık benim içimde bir uhde olarak kalmıştı. Üniversite sınavlarında sıralamaya girmiştim. Dostlarım ve yakınlarım "Hangi bölümü istiyorsun" diye sorduklarında; "Felsefe ve Sosyoloji istiyorum" dediğimde, beni çok seven arkadaşım o tipik Diyarbakır Türkçesiyle; “Ula oxlım, sen manyak mısan? yoxsa heb mi atisen? Ne felsefesi? Ne Sosyolojisi? Sen doxtor olacaxsan doxtor.  Herkesin isteği böyle tecelli ettiği için bende mecburen Tıp okudum ve doktor oldum.

İlk romanınız "Kimlik Trajedileri ve Derin Tabular-1-" klasik romanları aşan, toplumun tabularına parmak basan ve cesurca sorgulayan bir romandı. Belli alışkanlıkları olan ve sadece belli "gerçeklik"leri kabul etmiş toplumlar ve insanlara ilk başlarda çok absürt geliyor. Bu konu hakkında hiç olumsuz tepki aldınız mı? Ya da şöyle sorayım;  “kitap iyi sattı” diyebilir misiniz?

Dokunulmaz tabular, Ortadoğu toplumlarının tipik kaderidir. Bu toplumlar ekseriyette dinsel hurafelerin etkisinde bir davranış sergilerler. Bu toplumlar, erdemlilik yönünde henüz olgunlaşma anlamında seküler ve birey olamamış toplumlardır. Kişiler, kendi varlıklarını ve ailelerinin geleceği için bir cemaate sığınarak yaşamaya çalışırlar. Kendilerini bu şekilde güvende his ederler. Bunun mantıksal karşılığı da var. Evrensel demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilmediği veya oturtulmadığı ülkelerde, insanlar bu tür yollarla kendilerini korumaya çalışırlar. Dolayısıyla, o cemaatin doğru ve yanlışlarına göre hareket ederler. O anlayışın onlara ezberletilen ve dayatılan "yanlış" ve "doğru" ları ölçüsünde davranırlar. Haliyle bu türden davranış içinde olan toplum bireylerinin sorgulama, inceleme ve yanlışları eleştirme cesaret ve iradeleri henüz pekişmemiştir. Cemaat anlayışını, sadece dinsel bir gurup olarak görmek son derece yanıltıcı olur.

Biraz açabilir misiniz?

Bu durum, "seküler" diye bilinen topluluklarda da(Örneğin Türk ulusalcı ve solcuları ile Kürdlerin "seküler" kesiminde de görülen katı ve totaliter hastalıklı ideolojilere angaje olmaları gibi.) görülür. Bu modern cemaatçi yapılarda, ölümüne taptıkları bir lider ve o liderin söyledikleri ile söylemediklerini ilahi bir emir olarak telaki etme gibi son derece hastalıklı bir durumları mevcuttur. Diğer taraftan, Dini inanışı dünyevi rant elde etme amacıyla ve mutlak iktidarları için hurafeleri "Din" diye pazarlayan cemaat ve siyasi yapılanmalar da böylesi toplumlarda bolca bulunur. Bir edebiyat ürününün insanlar tarafından okunmasının o kitabın kurgusunun çok güzel olmasıyla değil, cemaatin uygun gördüğü ölçülerde kitaplar alınır veya alınmaz. Sözkonusu o eserin kişinin vicdanına ve ruhuna nasıl bir etki yaptığının önemi yoktur. Cemaat baronlarının "Alın" demesiyle o cemaat mensupları o kitapları alıp okur. Adınız, bu cemaatlerden herhangi biriyle anılmıyorsa, stantlarda göz gezdirilen örneğin, Genceddin Öner'in "Kimlik trajedileri ve derin tabular" romanını alabilmesi, ya tavsiye üzerine, ya da kitabı karıştırmasıyla mümkündür. Ona rağmen 1. baskısı şu an tükenmiş durumda. Bütün bu olumsuzluklara ve yıllarca devlet eliyle kitapların suç unsuru olarak televizyonlarda teşhir edilmesine rağmen, namsız bir yazar olarak kitabımın tümünün satılmış olması benim için tatmin edici ve mutluluk vericidir.

İkici kitabınız birincinin devamı mı?

Evet. Yalnız bir değişiklik yaptık. Edebi yeteneğine inandığım kişilerin kitabın ismine yönelik getirdikleri eleştirileri haklı buldum. Eleştiri şöyleydi: "Okuyucu 'Kimlik trajedileri ve derin tabular' olarak gördüğü kitabı, bilimsel bir araştırma konusu olarak algılayarak kitabı almıyor" kanaatiydi. Kitabın adını "Tabu" olarak değiştirdim. "Tabu-2-" birin devamıdır

Tabu-2- nin içeriğiyle ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz?

İki kitap birbirini tamamlıyor. Birinci kitap yaklaşık 570 sayfaydı ve çok kapsamlıydı. İnsanlar zaten kitap okumuyorlar. Kitabı gördüklerinde okuma şevkleri kırılıyordu. Birinci kitap piyasaya çıktığında, Birlikte çalıştığımız uzman bir doktor arkadaşım; "Abi ben Tıp kitapları dışında hiç kitap okumadım. Senin kitabını okumak istiyorum ama bana onbeş- yirmi sayfalık bir özetini çıkarır mısın?" demişti. Şaka gibi ama gerçekti. İkinci baskı için öyle mi kalsın? Yoksa ikiye mi böleceğiz sorunsalını da yayınevi ile koordineli bir şekilde karar vereceğiz. İçeriğine gelince; "Kimlik trajedileri" adı altında işlenen bölümlerde, Kürd çocuklarının, okul çağında yaşadıkları travma ve hayal kırıklıklarını konu ediyor. Ben dahil bu travmaları bire bir yaşayan insanların duygu ve düşüncelerinde zaman içinde yol açtığı trajedilerin boyutuna ayna tutup gözler önüne sermeye çalıştım. Ayrıca, 3-4 kuşak gerilere gidildiğinde, biyolojik olarak Türk olmayan, fakat Cumhuriyetin tekçi ve inkarcı ideolojisinin bir kuşağı belli aidiyetlere karşı düşmanlığa ve nefret etmeye sevk ettiği kişilerin, aslında nefret ettikleri bu aidiyetlere(Ermeni, Rum ve Kürd) mensup olduklarının farkına vardıklarında yaşadıkları bu post travmatik sendrom durumlarının acıklı hikâyelerini de çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bir roman.

‘Tabu - 2’de başka neler var?

Roman içeriğinin diğer en önemli konusu ise Ensest trajedisidir.  Çünkü bu konu, şimdiye kadar hiç kimsenin cesaret edip, mağdur edilmiş bu kadınların dramlarına çözüm yolu aranmadı. Herkes bu trajedileri görmezden, bilmezden ve duymazdan geldi. Roman, bu trajedileri yaşayan insanların feryatlarını ve yaşadıkları ızdıraplara da ayna tutuyor. Unutulmaması gereken bir konu da ensest tecavüzlerin herhangi bir dine, bir etnisiteye veya bir ideoloji bağlı olmadığıdır. Ensest her dinde, her etnisitede ve her ideolojideki toplumlarda yaşanıyor.  Bununla ilgili kendim traji-komik bir olay yaşadım. Öğretmen emeklisi, bir dostum, Melikahmet'te bir kahvehanede o bölgede bulunan esnaflara kitabı tanıtmam için küçük bir söyleşi yapmamı istedi. Tanıdığı çok esnaf olduğunu, kahvehane sahibiyle de konuştuğunu ve olumlu cevap aldığını söylemesi üzerine adı geçen kahveye oğlumla birlikte gittik. Kahvehane epeyce kalabalıktı. Söyleşimizi yaptık. Epeyce kitap imzaladık. İnsanlar dağılmaya başladı. Etrafımızda gezip bize yan yan bakan iki kişi dikkatimi çekti. Bu iki kişi tipik Xançepek kırıxlarına benziyorlardı. Omzunda ceketi, beyaz pantolonu ve beyaz ayakkabı giymişti. Ayakkabının da arkasını kırmış, elinde tesbihle yanımıza geldiler. "Buyurun, bir şey mi diyecektiniz?" diye sordum. Adam; "Bu kitabı sen mi yazmışsan" "Evet ben yazdım." dedim. Adam etrafına baktı. "Seninle dışarıda biraz konuşmamız lazım" dedi. Ben; "Burada konuşalım. Konuşmalarımız neyle ilgiliydi? Adam birden; "Sen büyük bir suç işlemişsen. Bütün Kürdlere namussuz demişsen" Oğlum olaya müdahil olmak istediyse de ben; "bir dakika dur" dedim. Adama "Bunu nerde demişim?" Adam; "Aha bu kitabında demişsin?" Ben; "Kitabı okudun mu?" adam; "Ben kitap okumam, hayatın pratiğini yazarım" "Kitabı okumadığını söylüyorsun. Benim 'Kürdler namussuzdur' dediğimi nerden çıkarıyorsun"  Adam; "Öyle dediler. Aha o kitapta yazıyormuş. Ayıptır söylemesi Kürdler bacılarıyla kızlarıyla şey yapilar diye yazmişsan" Sonra anlaşıldı ki birisi onu dolduruşa getirmiş. Sanki ensest tecavüzü sadece Kürdlerde yaşanıyormuş gibi yansıtılmış. Hoca ile birlikle onu ikna ettik.

     Romanın diğer can alıcı konularından biri de erotizmdir. Erotizm konusu da toplumların en büyük tabularından biri. Erotizm ve cinsellik hayatın bir parçası. Günlük hayatta toplumun her sınıf ve kademesinde gurup içinde ve kapalı mekânlarda bu konu sürekli işlenmekte, abartılı fıkralarla süslenip anlatılmakta ama toplumun bütününe yönelik yazılı bir metinle sunulduğunda hemen herkes buna karşı çıkmaktadır. Bu ikiyüzlü bir davranıştır. İçinde yaşadığımız toplumda çok ciddi bir şekilde seksüel sorunlar yaşanmaktadır. Bunu kendi mesleğimde tek tük insanların çekinerek ve utanarak bunu itiraf etmeleri ile anlaşılıyor. Aslında toplumun çoğunluğunda bu sorunlar yaşanıyor. Tabir caizse bu sorunları açıkça konuşamadıkları için olan sorunu “halının altına süpürülmek" suretiyle yokmuş gibi davranmaktadırlar. Toplum sevişmeyi de bilmiyor. Cinsel hayatları sadece çiftleşmeyle geçiyor. Erotik sevgi ve aşkın, içinde yoğun duyguları içermesi, o muhteşem duyguların çiftlerde karşılık bulması, mutluluğun olmazsa olmazlarındandır. Eğitim düzeyi yüksek çiftlerde de bu durumlar aynen devam ediyor. İçinde erotik aşkın ve duygunun kırıntısı yoktur.  Bu kesimlerin ilişki biçimi de klasik üremeye yöneliktir. İşte ben bu romanda erotizmin edebiyatını yazmaya çalıştım. Bunu ne kadar başarıp başarmadığımı, okuyucunun kendisi karar verecektir.

Daha güzel romanlarda birlikte olmak dileğiyle başarılarınızın devamını diler. Verdiğiniz bu söyleşi için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Ali Abbas Yılmaz / Özel Haber

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum