TEKNOLOJİYE KENDİNİ KAPTIRMAK İNSANI DOĞAL İLİŞKİLERDEN KOPARIR

TEKNOLOJİYE KENDİNİ KAPTIRMAK İNSANI DOĞAL İLİŞKİLERDEN KOPARIR
Yazar Mıgırdıç Margosyan’la siz değerli okurlar için söyleşi gerçekleştirdik. Başucunuzdan okuyacağınız kitaplar eksik olmaması dileğiyle.
Özel Röportaj: Mümin AĞCAKAYA

Diyarbakır’da kitapseverlere kaliteli hizmet vermek için hem güzel ve rahat bir mekân hazırlayan, hem de okuyucuları yazarlarıyla buluşturarak Diyarbakır’a önemli bir kültürel katkı sunmaya çalışan Yayın Ağacında yazar Mıgırdıç Margosyan’la siz değerli okurlar için söyleşi gerçekleştirdik. Başucunuzdan okuyacağınız kitaplar eksik olmaması dileğiyle.

 

Röportaj: Mümin Ağcakaya

--Diyarbakır’a her gelişinizde kaybettiklerimizi nasıl görüyorsunuz. Diyarbakır’ın yetiştirdiği bir aydın yazar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok şey kaybettik. Bu kayıplarımızın belki bir kısmı ilerde telafi edilebilir mi? Onu bilemiyorum. Ama en azından zaman açısından onun geri dönmeyeceğini biliyoruz. Zaman bizim için kaybedilen bir şey oldu. Her Diyarbakır’a geldiğimde maalesef her gün biraz daha kötüye doğru bir gidiş görüyorum. Ama kötüye doğru derken bazıları için değişik algı olabilir. Benim şu anda Sur’un dışında, tanıyamadığım bilmediğim bir sürü binalar yapılmış, her türlü konforuyla binalar var bunları ben dünyanın her tarafında görüyorum. Benim Diyarbakır denince aklıma gelen SUR ve içindeki binalardır. Tabi sadece binalar değil içindeki yaşam, şehir içindeki insanlarla birlikte vardır. Eskiden Diyarbakır evlerinin kapını açıp karşı komşuyla konuşan gelirdi, hiçbir şey olmasa dama çıkıp çamaşır asardı, hiçbir yapmasa avlusunda komşusuyla muhabbet ederdi. Burada on sekizinci katta oturan alt katlarda oturan komşusunu zaten bilmiyor. Karşı komşusunu bile tanımıyor. Sadece teknolojik değil sosyolojik anlamda da bir geriye gidiş söz konusu, aralarındaki insani bağ bile kopuyor. Esasında bir geriye gidiş de oluyor. İnsanlar arasında iletişim olmayınca bağlar kopuyor. Siz insanları tanıyabildiğiniz ölçüde onlara yakın olabilirsiniz. Tanımadığınız insanlar hakkında bilginiz de olamaz. Size nasıl empoze edilmişse, sizde şu veya bu şekilde ona göre hareket edeceksiniz. Bu durumda ona ya sırtını döneceksin ya da kulak vereceksin. Dolayısıyla Diyarbakır’da da aynı şeyleri görüyorum. Eskiden insanlar birbirleriyle başka türlü sohbet içerisindeydi, zevkleri birbirine yaklaşıktı, teknoloji zaman içerisinde bütün bunların hepsi bir tarafa gitti. Eskiden idare lambasıyla ders çalışan çocuklar, şimdi ellerindeki akıllı oyuncaklarla, telefonlarla istedikleri gibi eğleniyorlar, eski nesil buna uyamadı, bende teknolojiye becerebildiğim kadar uyum sağlamaya çalışıyorum. Bu teknolojiye ulaşamıyorum. Bu bir şans mı bir kayıp mı? Biz etrafımızdaki insanları tanımadan onlara ya düşman olduk ya da unuttuk. Bu da kötü bir şeydir.

---Kentleşmenin, teknolojinin getirdiği sıkıntılar da söz konusu; bu durum bir yerde hafızayı da geçmişi de siliyor. Yeni bir kuşak yeni bir nesil ortaya çıkıyor. Ama tarihsel, kültürel köklerinden kopuk yeni bir kuşak siz bunları görüyorsunuz. Geçmişi daha bilinçli yaşadınız, kıyaslama yapabiliyorsunuz. Gelecekteki kuşaklar bu kıyaslamayı nasıl yapacak?

Onlar da kendilerine göre bir kıyaslama yapacaktır. Bu zaman çarkı çok çabuk dönüyor. Sadece teknolojik anlamda değil sosyolojik olarak da aralarındaki bağ kopuyor. Birbirlerini tanımayan insanların birbiriyle diyalog kurması mümkün mü? Değil kuramayınca da eften püften sebeplerle birbirinden dışlanıyor, ötekileştiriliyor. Ötekileşen bir insan içinde yaşadığı o topluma nasıl intibak edebilir. Ya kabuğuna çekiliyor ya da küsüp; şuraya veya buraya göç ediyor. Bunu genel olarak söylüyorum, bu sadece Diyarbakır için değil. Tabi değer yargıları da çok değişti. Kaç paralık adam veya parana göre konuş deniyor. İnternet ortamı, kâğıdın kokusunu unutturdu. O sayfayı çevirmenin zevki olmalı. Mürekkebin kokusunu hissetmelisin. Ama yeni nesiller için teknoloji bunları hissettirmiyor. Kopukluk başlıyor.

--Şunu sormak istiyorum Diyarbakır’a seslenmek istersen; zengin bir tarihsel kültürel zemine sahip, büyük bir geçmişi olan kentin bu değerini, kıymetini yeni kuşaklar ne kadar bilebiliyorlar, bu mirası ne kadar koruyabiliyorlar?

Bu genelde yaşayanlar insanlar içinde bulundukları değerleri kaybettikten sonra ahlayıp vahlıyorlar. İçinde yaşadıkları dönemde bunu değerini kavrayamıyorlar. Bu ah vahlar artık geri gelmiyor. Bir kırgınlık oluyor. Dolayısıyla kopukluk uçuruma doğru sürükleniliyor.

--Çok önemli bir noktaya temas ettiniz Bu konuda Tigris Haber Gazetesi okuyucularına, Diyarbakır’daki okuyucularına ne söylemek istersiniz? Bu mirası ve kenti nasıl koruyabilirler. Ya da bu soruna nasıl yaklaşabilmeliler. Kişi hem aile değerlerini, hem de genel şehir kültürünü geleceğe neyi, nasıl taşıyacak?

Bu içlerinden gelen bir şeydir. Kimsenin kulağından içeriye bir şey aktaramazsınız. Onun kendi merakı olacak, arayacak veya bundan zevk alacak. Herkesin en azında kendine göre bir hobisi vardır. Kitap yazmakta bir hobidir. Bunu araştırıp nasıl yaşandığını öğrenmeye çalışmak da bir hobidir. Araştırmacı olmak önemlidir. Bana sık sık sorulan hocam bu Gâvur Mahallesi anlattığınız gibi miydi diye? Elbette diyorum. Hayal kurarak anlatsanız belki o zaman değeri olmayacak, gerçekleri söylüyorsunuz ama o gerçekler işte bugün yok. Gâvur mahallesi beş seneye kadar farklı bir mahalleydi şimdi sadece ismi de kendisi de kalmadı. Şimdi ismini dahi sildiğiniz bir Gâvur mahallesinde insanlara ne vereceksiniz. Birde hafıza çok çabuk tükeniyor. İnsanlar bunları görmeyince, tanımayınca, okumayınca yabancılaşıyor. Ben şimdi Paris’i ne kadar bilirim. Paris’te yaşamadım ama Paris’le ilgili meraklarım varsa, bunun için okuyarak, araştırarak öğrenebilirim. Ama Diyarbakır’da yaşayanların da okuyup araştırması gerekir. Bu da zorla olmaz. Bu etki tepki meselesidir. Hatta zorlamaya kalkarsanız ters de tepebilir. Çünkü psikolojik bir durumdur. Al şunu oku veya şunu yap dediğin zaman itici de olabilir. Kitabı sevdirerek, kendisi gider karıştırır. İlgi duyarsa alı okur.

-Diyarbakır’a çok sık gelip gidiyorsunuz. Bu geliş gidişlerinizde bir farklılık görüyor musunuz? Duygularınızda nasıl bir dalgalanma oluyor. Diyarbakır’a gelmeden önce ve ayrılırken neler hissediyorsunuz?

Ben her geldiğimde bıraktığım gibi olmuyor. Bunu görmeyince ister istemez; bunun üzüntüsünü yaşıyorum. İyiye doğru bir gelişme gördüğümde, mutlu oluyorum. Bu sefer hafızam beni ta çocukluğuma kadar götürüyor. Mesela gaz lambamız vardı. O çocukluğumda, imkânlar yokken bile daha mutluymuşum gibi geliyor. Bugün elektrik kesildiği zaman inanın seviniyorum. Hemen gaz lambasını yakıyorum. O keyfi yaşıyorum. Eskiden, Gâvur mahallesinde gezerken bir türkü, kanun, keman sesi duyardık, bugün duyamıyorsunuz. Örf ve adetlerini bilemediğiniz toplum; bir yabancı için neyse sizin içinde aynısı oluyor.

Sık sık okurlarınızla buluşuyorsunuz. Bu buluşmalara bir ilgi de söz konusu. Bu durum okuyan-araştıran kuşaklar açısından olumlu görülmesi gereken bir durum. Okurlarla diyaloglarınız, sohbetlerinizden aktarmak istediğiniz anekdotlarınız var mı?

Kendi açımdan; ilgi gördüğümüz zaman, sadece şahsım açısında da değil, gençlerin okumaları, sorular sormaları, merak etmeleri kafalarındaki bir takım soruları sizinle paylaşmaları; nasıl değerlendirdiğinizi anlamaya çalışmalarına çok seviniyoruz. Onlara severek açıklamalarda bulunuyoruz. Dolayısıyla bu tür etkinliklerde bire bir karşınızdaki insanlarla muhatap oluyorsunuz. Telefonda veya sosyal medyada; bir insanla konuşmanın veya yazmanın yarattığı etki başka, yüz yüze konuşmanın bıraktığı etki bambaşka oluyor. Aynı şeyleri söylüyorsunuz ama fiziki veya gözle temasın bıraktığı etki daha kalıcı oluyor.

-Evet; hocam; Her zaman canlı temas, teknik iletişimden çok daha etkili oluyor ve Sayın rahmetli Özal bunu çok iyi yapıyordu. İnsanlara eliyle temas ederek bir ilki yaratmıştı.

-- Bizim sormadığımız ya da sizin eklemek istediğiniz mesajınız var mı? Son olarak ne söylemek istersiniz?

  1. tavsiye niteliğinde bu tür etkinlikler olması iyidir. Okuyucular aradığını bulabilsin, sohbet edebilsinler. Yazdığınız bir kitap okunmuyor, müziğiniz dinlenmiyorsa yazan için ve okuyucu için de kötüdür. Tavsiye edilmişse gelip almışsa daha iyi oluyor. Okuyucuların kitaba ilgi göstermeleri beni son derece mutlu ediyor. Kitap okumayı sevdirmek ve teşvik etmek güzel bir çabadır.

--Çok teşekkür ederim ağzınıza yüreğinize sağlık. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.