Birsen İnal

Birsen İnal

YAŞAR; NE YAŞAR NE DE YAŞAMAZ

YAŞAR; NE YAŞAR NE DE YAŞAMAZ

-Adın ne senin? Ne yapıyorsun yavrum?
-Adım Yaşar'dır.
-Bu gün bayramdır, haberin yok mu Yaşar?
-Bayram mı var teyze?
-Evet yavrum.
-Benim bayramım eve ekmek götürebildiğim gündür teyze.
- …
-Bayram senin çocuklarına kutlu olsun. Bizi boş ver be teyze...

Güneşin doğduğu yerlerde her on çocuktan biri büyümeden büyür. Yani her on çocuktan biri işçidir, küçük gelindir, sokakların çocuğudur… Yaşar ne yaşar ne de yaşamaz…

İşçi çocukların birçoğu yaşadıkları ortamlarda her türlü ihmal, istismar, sömürü ve kötü davranışa maruz kalırlar. Bu nedenle aile veya sosyal yakınlarıyla bağları da kısmen ya da tamamen kopar böylece risklere karşı kendilerini koruyamayan çocuklar sokakları mesken tutarlar. Yaşadıkları ortam ve geçirdikleri travma sonucu uçucu ve uyuşturucu maddeyle tanıştıkları ilk yer sokaklardır ne yazık ki…

Bölgede son yıllarda süregelen savaşlar nedeniyle evsiz barksız kalan, can havliyle belki de daha iyi bir yaşam umuduyla doğudukları yerlerden göçen ailelerin çocuklarıdır sokak işçiliği yapan çocuklar. Bunun yanı sıra ekonomik nedenler, yoksulluk, anne-babaların eğitimsizliği, aile içi şiddet, çok çocuk, sevgisizlik ve ihmal de çocukların sokakla tanışıklığındaki yaşı çok geriye çeker. Bu yaş altı en fazla yedidir. Eline tutuşturulan bir deste mendil, yara bandı veya bir kutu sakızın karşılığında eve dönüşlerde avucunda sıktığı üç en fazla beş liradır ki çoğu kez masumiyetinin satın alındığı paradır bu para…
“Çocuklar geleceğimizin teminatıdır.” deriz demesine de ama geleceğimiz risk altındadır.

NİYE Kİ?

İsterseniz tabloya bir bakalım:

*Dokuz on nüfus bir göz odada, bez ya da naylon çadırda yaşarlar.

*Ayda en fazla iki veya üç kez, o da leğende banyo yaparlar.

*Çay ve ucuz ekmekle -bu ekmek karıştırılan çöpten de çıkmış olabilir- karın doyururlar.
*Düzenli aşı olamazlar.
*Bulaşıcı hastalık mikrobunu taşırlar.
*Okul yolunu tanımazlar.
*Günde en az on saat çalışırlar.
*Bir boğaz azalsın diye on üçünde gelin olurlar.
*Suskundurlar… Anadilde ağlarlar... oy bavo, oy dayê, oy yadê, wey liminê…

Sabahın ilk ışıklarıyla yumulduğu şiltenin içinde ayazın ürpertisiyle oğuşturarak açar gözlerini güne bizim burada işçi çocuk. Soğuk ve ayazın etkisiyle çatlayan ellerini anasının sokak çeşmesinden taşıyıp getirdiği teneke veya bidonlarda ki suyun üstündeki buz tabakasını kırarak avuçladığı suyla yıkadıktan sonra anasının kaynattığı bir çaydanlık çay ve sini etrafına dizilen birkaç parça ekmek varsa bir kırtik (azıcık) peynir ya da sayıyla payına düşen üç dört adet zeytin tanesiyle karnını doyurur şükürlü geğirtilerle işçi çocuk. Bunu bulan şanslıdır. Çay ekmeği bulamayanların sabah kahvaltısı ise üstüne domates salçası sürülmüş bir parça ekmektir. Domates salçalı ekmekle yolda yapılır sabah kahvaltısı çünkü çöpe gidecektir, geç kalmaması gerekir ki günlük yevmiyesini tam çıkarsın. Apartman görevlileri çoktan çıkarmıştır evsel atıkları sokak başlarına. Naylon torbalı çekçeklerini çöpten çöpe koşturur işçi çocuk. Bir bir yırtılır çöp poşetleri. Boyu yetmediği zaman denize dalarcasına çöpe dalar çocuk. Bulduğu üç beş pet şişe veya teneke kutudur hanfendi veya beyefendilerin çöp poşetine ellerine eldiven takarak bıraktıkları. Ekmek bulan çok şanslıdır. Çünkü köy yaşamını kente taşıyan anasının bir iki tavuğunun veya komşu teyzenin ailesinin zor barındığı evinin kıyısına derme çatma yaptığı ahır bozması yerde beslemeye çalıştığı ineğin günlük kumanyası çıkmıştır. Sokakların acımasızlığından korkan çocuk yanına bir de koruyucu arkadaş alır. Bir dediğini iki etmeyen bu arkadaşı da onun gibi sokakları iyi bilen evrene aynı pencereden bakan sokak köpeğidir elbette. Doldurdu mu torbasını tabana kuvvet tutar hurdacının yolunu. Boşalan torbanın yerini avucuna tutuşturulan birkaç lira alır ve yorgunlukla karışık bir mutlulukla eve koşar. Hele ki karıştırdığı çöplerden kırık bir oyuncak parçası bulmuşsa değmeyin keyfine işçi çocuğun.

Gün öğlen olmuştur. Eğer işçi çocukların şanslısıyla okula yazılmıştır işçi çocuk. Annesinin gündeliğe gittiği evlerden birinden getirdiği okul çantasına defalarca silinip yazılan bir defteri ve son yıllarda devlet yanlısı bazı yayıncıların rantı için bedava dağıtılan devlet kitaplarını yerleştirdiği gibi yine eline aldığı üstüne margarin sürülmüş bir parça ekmekle tutar anadilinin yasaklı olduğu okulun yolunu. Derste yorgunluktan başını sıranın üstüne koyduğu gibi dalar tatlı bir uykuya.

-Annesi sabah öpe koklaya uyandırır kuş tüyü yatağının içinde minicik yavrusunu. Kucaklayarak yasemin kokulu banyoya götürür. Sütlü bademli sıvı el sabunuyla altın kaplama musluktan akan ılık suyla bir güzel yıkar oğluşunun elini yüzünü. Misler gibi bembeyaz havluyla kurutur ve yine kucağında getirir kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı masasına. Bin bir nazla yer her birinden azcık. İçer ballı sütünü ağzını şapırdatarak. Okul servis saati yaklaşmıştır. Dadı eşliğinde özenle hazırlanır paşam. Anneciğinin ve babacığın öpücükleri ve sevgi dolu sözcükleriyle çıkar kapıdan çantası bakıcının kolunda. Marka spor ayakkabısını gıcırdata gıcırdata biner servise babasının yurt dışından getirdiği tenis raketini arkadaşlarına göstererek. Tam yerine oturmuşken yüksek sesle çalan müziğin sesiyle irkilir biden.- meğerse çalan zilin sesiymiş fakir oğlanı zengin rüyasından uyandıran…

Döner eve aç bi ilaç işçi çocuk. Oturmuştur ana baba sekiz kardeş sini etrafına. Dalar kaşıklar tanesi az suyu çok çorba tasına. Gün erken başladığı için akşam erken inmiştir haneye. Gözler teslim olur uykuya bir gözlü hanede…

Diğer bir çocuk da oto boyacısına koşar aynı şekilde elinde bir parça yağlı ekmek olduğu halde. Dükkana varır varmaz ustadan yer fırçayı geç kaldı diye. En zor işler ona kalmıştır. Yerleri süpürür, kirli bardakları yıkar. Usta yemek yemiştir bulaşıkları yıkarken atıkları gizliden mideye indirir. O kadar bitkindir ki ustaya yardım ederken tinerli boyayı içine çeker farkına varmadan. Tama sızacakken suratına patlayan tokatla kendine gelir acı içinde. Kovulur, korkudan eve gidemez. O geceyi sokakta kartondan evinde geçirir. Yalnız değildir. Bir iki derken olurlar kalabalık. Koklarlar uykuya dalmak için uçucuları ve onlar için sonun başlangıcıdır sokakta geçen bu ilk gece…

Diğer biri kırmızı ışıkta mendil satar okul sonrası. Daha körpeciktir ama gözler alır masumiyetini sokaktaki işçi kızın. Bir iki derken parkların, sokakların kızı olmuştur artık kırmızı ışıkta masumiyetini yitiren ve kurtlar sofrasına yem olan küçük işçi kız… Yakalanırsa yargısız infazdır sonu en sevdiği tarafından. Ya kör bir kuyuda ya bir sokak ortasında ya da tavandan sarkan ipin ucunda…

Bir başka çocuğun ekonomik kırılganlıktır anne ve babasının boynunu büken. Bundan dolayı ilk isteyene verilir küçük gelin edilerek birkaç bin lira karşılığında babası yaşındaki adama. Altınlar takılmıştı boynuna, beyazlar giydirilmişti üstüne. Evcilik oynayacağını sanmıştı ta ki ağır gövde altında ezilinceye kadar. Ağlamıştı yüzüne inen tokatlarla çığlıkları sessizliğe dönüşünceye kadar. Bebeklerle oynamaya hasret iken kendi doğurduğu bebeğiyle oynamaya başlamıştı artık dünün işçi çocuğu bugünün çocuk gelini…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Birsen İnal Arşivi
SON YAZILAR