ANADOLU’DA İLK ÜNİVERSİTE MESUDİYE MEDRESESİ
Ulu Cami’nin kuzeyinde Diyarbakır’a özgü mimarinin tüm özelliklerini taşıyan, taş işçiliğinin şaheseri denilebilecek güzellikteki Mesudiye Medresesi, hiçbir özelliğini yitirmeden tam 815 yıldır ayaktadır.
Diyarbakır’daki mimarisine ilk sırada örnek gösterilen yapılardan Mesudiye Medresesinde her biri ayrı tarihleri gösteren 5 ayrı kitabe bulunuyor. Bazıları kara taşlara, bazıları da beyaz taşlara ustaca işlenmiş Nesih ve Kufi kitabelerdeki değişik tarihler bize bu anıtın inşaatının tamamlanmasının 25 yıldan fazla sürdüğünü işaret eder.
Diyarbakır’daki tarihi yapıları titiz bir incelemeye tabi tutan değerli bilim adamı Prof. Dr. Metin Sözen, Diyarbakır Tanıtma ve Turizm Derneği adına 1971 yılında yayımladığı “Diyarbakır’da Türk Mimarisi” adlı eserinde bu anıtın tanıtımını yaparken şu bilgileri verir;
“Medresede bulunan yazıtlara göre yapımına 1198 / 1199 yılında Artuklu Hükümdarı Ebu Muzaffer II. Sükman zamanında başlanıldığı anlaşılmaktadır. Bunu açıklayıcı yazıtların biri Hicri 595, ikincisi Hicri 596 tarihlerini taşımaktadır. Sükman II’nin 1200 m. (597 h.) yılında ölümü üzerine yerine geçen Mahmud zamanında herhalde yapımına devam edilmiş, onun da 1223 m. (622 h.) yılında ölümünden sonra Mevdud (bir adı da Melik-ül Mes’ud) zamanında tekrar elden geçirilerek bugünkü şeklini almıştır.
Güneydeki anıtsal mihrabın sağındaki pencerelerin birinin üzerindeki yazıt, yapının mimarının adını vermektedir. Bu yazıta göre yapının planını Halepli usta Cafer İbni Mahmud çizmiş, yapımını Mes’ud yürütmüştür…”
1940’lı yıllarda Diyarbakır ve Silvan’daki surlarda ve burçlarda yer alan pek çok kitabeyi okuyarak arşivleyip Müze Müdürlüğü’ne veren kentimizin yetiştirdiği değerlerden eğitimci Süleyman Savcı Bey, Mesudiye Medresesi’ndeki kitabeleri de okuyarak arşivlemiştir.
Bu kitabelerden Ulu Cami’e bakan güney duvarında yer alanı çok ilginçtir.
Beyaz taş üzerine nesih olarak yazılan H.620 tarihli bu kitabede Artuklu Hükümdarı Melik Mes’ud için “Turan Beyi, İran’ın Padişahı, Cihanın Pehlivanı, halkı koruyan Halifenin sırt gücü…” sıfatları kullanılmaktadır.
Medresenin güney duvarının iç tarafındaki küçük mihrabın her iki yanında bulunan kara taştan oymalı, kendi eksenleri etrafında dönen iki sütun,bu anıtsal yapının en ilginç bölümüdür. Günümüz uzmanları bu sütunların işlevlerinin çok önemli olduğunu, sütunlar kendi eksenleri etrafında döndükleri sürece binanın herhangi bir yerinde çökme olmadığını gösterdiğini belirtmektedirler…
Diyarbakır’ın zengin kültürü ile ilgili yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre; Mesudiye Medresesi’nde asırlarca günümüzdeki üniversiteler düzeyinde astronomi, tıp, fizik, kimya, matematik, biyoloji, ilahiyat, edebiyat ve felsefe eğitimi veriliyordu. Uzakdoğu’dan, Ortadoğu’dan, Kafkasya’dan, Mısır’dan, Tebriz’den Urumiye’den, Laristan’dan, Buhara ve Semerkand’dan öğrenciler gelip burada eğitim görüyor, ünlü bilginler burada ders vermek için ülkelerini bırakıp Diyarbakır’a, eski adıyla Amid’e geliyorlardı.
Bu konuda Dicle Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. İlhami Nasuhioğlu 1975 yılında yayımladığı “Tıp Tarihine Kısa Bir Bakış” adlı eserinde Mesudiye Medresesi’nin Anadolu’nun ilk üniversitesi olduğunu belirtmektedir.
Prof. Dr. Nasuhioğlu’nun bu konudaki görüşleri şöyle;
“Anadolu’da ilk tıp kuruluşlarından en önemlisi Artuklular devrinde inşa edilen ve bu gün bir mimari şaheseri olarak görülen Mesudiye Medresesidir.
Artuklular 1085 – 1232 yılına kadar Diyarbakır ve çevresinde hüküm sürmüşlerdir. Mesudiye Medresesi 1198 yılında Artuklu Hükümdarı II.Sukman tarafından kurulmuştur ve Kayseri Şifaiyesi’nden 10 yıl öncedir. Burada Astronomi, Tıp, Fizik, Matematik, Kimya, Biyoloji ile Edebiyat ve Felsefe okutulmakta ve geniş bilimsel tartışmalar yapılmakta idi. Kayseri Şifaiye Medresesi’ne takaddüm etmesi ile Anadolu’da ilk üniversite sayılabilir…”
Yine eski rektörlerden Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu “Diyarbakır, Mardin, Siirt, Tabib Odası Başkanlığı Neşir Organı” olarak 1966 yılında yayımlanan ve 1-2-3-4 sayısı olarak gösterilen NEŞTER Dergisi’ndeki makalesinde Mesudiye Medresesi’nin Anadolu’nun en eski üniversitesi olduğunu öne sürer. Prof. Dr. Yazıcıoğlu şu tespitleri yapar;
“Mesudiye Medresesi”nde en geniş manada akli ve nakli ilimler (İlm-i Nücum, tıp, fizik, kimya, matematik, biyoloji, ilahiyat, edebiyat ve felsefe) okutulmuş, bilginler arası ilmi tartışmalar yapılmıştır.
…… bu nitelikleri meydana getirmiş çok eski bir ilim yuvası olarak Andolu’da kurulan ilk üniversite payesine ulaşmaya layıktır…”
1656 yılında Amid’e gelmiş olan Evliya Çelebi de o yıllarda kentte üst düzeyde eğitim veren 20’den fazla medresenin bulunduğunu anlatır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.