Bakır Diyarında Bakırcı Kalmadı

Bakır Diyarında Bakırcı Kalmadı
Bir zamanlar çarşısında yüzlerce imalathanenin bulunduğu bakırcılık mesleği bugün yok olmakla karşı karşıya.

Diyarbakır’da bakırcılık mesleğinin en genç ve son ustalarından Mustafa Tanrıkulu, bakırcılık mesleğini sürdürecek yeni ustaların yetişmediğinden yakındı. Babası ve bir kardeşi ile bakırcılık mesleğini Diyarbakır’da yaşatmaya çalışan Tanrıkulu, dışarıdan usta getirterek ayakta kalmaya çalışıyor.

Destek istedik elimiz boş döndük!

Diyarbakır’da bakırcılığın yaşatılması için devletin kursiyer yetiştirmesinin önemine işaret eden Tanrıkulu,  “Bakırcılık mesleğinin gelecek kuşaklara taşınabilmesi için çok çaba sar ettik ama bu konuda pek bir destek almadık. Bunun için hem devletin desteğini almaya çalıştık hem üniversiteye gidip destek istedik ama nereye başvurduysak elimiz boş döndük. Bakırcılığın Diyarbakır’da yok olmasının önüne geçmek için çok çabaladık ama ne yazık ki, çabalarımız bir karşılık bulmadı. İŞKUR’a da başvurduk ama bir türlü çabalarımız sonuç vermedi” diye konuştu.

Yeni usta yetişmiyor!

“Burada ne bitmemiş ki bakırcılık da bitmesin” diye sitem eden Mehmet Tanrıkulu, “Bu işler böyle giderse, usta sıkıntısına bir çare bulunmazsa biz de birkaç yıl içinde bırakacağız. Çünkü yeni usta yetiştiremiyoruz. Devlet, tükenmeye yüz tutmuş mesleklere yönelik kurslar düzenliyor. Bu kursları üretimin sürdüğü atölyelerde açsın. Bizim zaten kurulu bir düzenimiz var, kursiyerler gelsin burada kurs görsünler. Bakır işlemeciliği kursları açılması da bir çözüm değil. Çünkü bu işin her aşamasının bilinmesi lazım. Bir ürünün ortaya çıkmasının bütün aşamalarının öğrenilmesi şart” dedi.

Tigris Haber olarak, Diyarbakır’da bakırcılık mesleğinin en son ustalarından Mustafa Tanrıkulu ile konuştuk.

 Bakırcılık mesleğine nasıl başladınız?

Tanrıkulu Bakırcılık, Mustafa Tanrıkulu…

 “35 yaşındayım ve çocukluğumdan beri bakırcılık işindeyim. Bakırcılık mesleğini babamdan öğrendim. Bu atölye babamın dedesinin yeri ve 1944 yılından bu yana burada bakır imalatı ve işlemeciliği yapılıyor. Babam çocukluğunda Ermeni ustalardan bakırcılığı öğrenmiş ve o günden bugüne kadar bakır işine devam etti.

Diyarbakır’da bakırcılığın şuan ki durumu nedir?

Babamın çocukluk döneminde Diyarbakır’da çok sayıda bakırcı varmış. Yani, babam bu atölyeyi açtığında burada yüzden fazla bakırcı varmış ve her bir dükkânda bakır imalatı yapılırmış. Tabii zamanla burada gelişen olaylara bağlı olarak yaşanan göçlerden dolayı bakırcılık işini yapanlar günden güne azalmış. Şuan ise bakırcılık el sanatları bitme noktasına geldi. Diyarbakır’da bizim dışımızda bakır imalatı yapan yok. Bizim dışımızda bakır eşya satan dükkânlar yok mu var ama imalat yapan yok. Onlar da Maraş ve Antep’ten hazır ürün getirip satıyorlar.

Bakırcılık mesleği burada bitme noktasına gelmiş. Peki, nedir bu işin zorlukları neden bakırcılık Diyarbakır’da yok olmakla yüz yüze kaldı?

Tabii birçok meslek gibi bakırcılığın da zorlukları var. Bakırcılık işi birçok dalı olan bir meslektir. Yani, bir ürünün ortaya çıkabilmesi için çok aşamadan geçiyor ve hepsi de uzmanlık gerektiren işlerdir. Bir şekerlik yapımı için on ayrı kişinin elinin değmesi gerekiyor. Yani, bir tane insanın baştan sona kadar eline alıp yapacağı bir iş değil. O yüzden zor bir sanat ve günümüzde de kimse çocuklarını bu işe vermek istemiyor. Bu işi öğrenmek için çok küçük yaşta başlamak ve uzun bir süre bu işte sebat etmek gerekiyor.

Bakırcılık mesleğinin gelecek kuşaklara taşınabilmesi için çok çaba sar ettik ama bu konuda pek bir destek almadık. Bunun için hem devletin desteğini almaya çalıştık hem üniversiteye gidip destek istedik ama nereye başvurduysak elimiz boş döndük. Bakırcılığın Diyarbakır’da yok olmasının önüne geçmek için çok çabaladık ama ne yazık ki, çabalarımız bir karşılık bulmadı. İŞKUR’a da başvurduk ama bir türlü çabalarımız sonuç vermedi.

Devlet kurumlarından nasıl bir destek istediniz?

Bizim zaten atölyemiz var ve bütün üretim koşullarına sahibiz. Biz hâlihazırda kendimizle, atölyemizle ilgili bir şey istemiyoruz. Bizim kaygımız nedir, bizden sonra bu işin imalatını yapacak kimse burada kalmayacak. Bunun için de bu işi öğrenebilecek kursiyerlerin olmasını ve bu noktada da devletin bu işe önayak olmasını istiyoruz. Şuan Diyarbakır’da en genç usta benim ve bu işi yeni birilerine öğretemezsek bizden sonra bu iş bitecek. Devlet kurumlarından bu konuda destek istememizdeki beklentimiz nedir, küçük yaşta bu işi öğrenmek isteyenlere yönelik bir kurs düzenlemesi ve bu kursların süresinin de bu işi öğrenmeye yetecek kadar uzun olmasıdır. Öyle üç beş aylık kurslarla bakırcılık işi öğrenilmez. Bizim dersimiz uzun süreli kurslarla bu işi öğrenmek isteyenlere adam akıllı bu işi öğretmektir.

Bu bahsettiğiniz kurs süresi nedir?

Her şeyden önce şunu vurgulamak isterim Diyarbakır’ın bir sahibi yok. Antep’te benim bildiğim 15 senedir kurs var. Orada 15 yıl hiç ara vermeden kurslar düzenleniyor da burada neden böyle bir uygumla yok? Antep’te kurslar sürüyor çünkü oranın sahibi var. Biz buraya 15 sene de değil 3 senelik kurs istiyoruz. Üç sene de hiç olmazsa bu işi öğrenmek için asgari bir zaman dilimidir. Rize’de bakırcılık kursu var ama bizde yok! Rize’nin bakırcılıkla ne alakası var; hiçbir alakası yok ama orada bile kurs açılmış. Yani, Diyarbakır gibi adı bile bakır diyarı olan bir kentte bakırcılık kursu yok. Burada tek bir dönem Sur kaymakamlığı kurs düzenledi, bunun için de Antep’ten usta getirdi. Kurs için gerekli olan her şeyi gelip bizimle konuştular, biz kendilerine bilgi verdik ama gidip Antep’ten usta getirdiler bu da ayrı bir gariplik. Bundan dört beş yıl önceydi Antep’ten usta geldi ve kilisede çocuklara kurs verdi. Yanlış hatırlamıyorsam altı ya da sekiz aylık bir kurstu ve sonunda kimse de pek bir şey öğrenmedi. Oradaki bakırları da sözüm ona çaldırmışlar. Anlayacağınız bu memlekette her konuda bir tuhaflık var ve burada bir şeyler ters gidiyor. Bu memlekette sadece bakırcılık değil her şey bitmekte. Eski el sanatlarından şuan ne kaldı ki? Zaten Diyarbakır’ın yerlisi de kalmadı burada.

Atölyenizde kaç kişi çalışıyor?

Atölyemizde dışarıdan gelen ustalar var. Antepli ustalarımız var, Suriye’den gelen bir usta var.  Ara ara başka şehirlerden gelip kısa süreli çalışanlar oluyor. Burada bazen üç kişi bazen beş bazen on kişi çalışıyor. Yani, işin yoğunluğuna göre ve ustanın burada kalma süresine göre çalışanların sayısı değişiyor. Sürekli olarak bir usta, çalışan sirkülasyonu oluyor. Diyarbakırlı bir usta çalıştıramıyoruz, çünkü yok. Burada Diyarbakırlı bulmak mesele ama bir başka şey, bizim insanımız çalışmıyor, çok tembeller. Yani, toplum olarak da bizde ciddi bir sıkıntı var. Nasıl yapıyorlar, nasıl geçiniyorlar biz de şaşırıyoruz. Biz iki gün üst üste iş yapamazsak kara kara düşünüyoruz.

Çarşıda sizin dışınızda da bakırcılar var ama bir tek atölye sizde var. Diğer bakırcılar ürünlerini nereden alıyorlar?

Burada bir tek bakırcı bizdik. Sonradan burada bakır ürünlerin satıldığı dükkânlar açıldı ama ilginçtir bakırı bizden alamadılar. Dükkânı açarken de bir şey soran olmadı. Antep’ten, Maraş’tan gidip bakır ürünleri getiriyorlar. Yani, hazır, işlenmiş bitmiş ürünleri satıyorlar, kendi imalatları bir şey yok. Biz ise imalat yapıyoruz. Kendi ürünlerimizin tasarımını da kendimiz yapıyoruz. Yaptığımız modeller bizden başka bir yerde de yok. Ayrıca bir Antep ya da Maraş’ta üretilen ürünlerle bizim üretimimiz arasında kıyas bile yapılamaz. Biz bu işi yıllardır yapıyoruz ve işimize ruhumuzu katıyoruz. Bakırcılığı hediyelik eşyaya dönüştüren kişiler biziz. Bakırcılık mutfak eşyası ile sınırlı idi ve bitmişti. İnsanlar bakırı kullanmıyordu. İki binli yıllarda biz bu işi hediyelik eşyaya çevirdik. Hediyelik eşya kalıpları yapmaya başladık. Bu iş tutunca bizden sonra da Antep ve Maraş’taki ustalar da bizi takip etmeye başladılar.

Hediyelik olarak ürettiğiniz bakır ürünlerini nerelere satıyorsunuz?

Biz herhangi bir yere ürün göndermiyoruz ama bizden toptan alıp her tarafa götürenler oluyor. Rusya, Avrupa ülkeleri, Arabistan,  Amerika, Çin, Avustralya her tarafa ürünlerimizin gittiğini biliyoruz.  Dünyanın her yerinde bakır eşya kullanımı yaygınlaşıyor ve her geçen gün de yayılacak. Çünkü bakır eşya kullanmanın sağlıklı olduğunu insanlar her geçen gün fark ediyorlar. Bakır bir eşyayı evinizde bulundurmuş olsanız bile radyasyonu önler. Evinizin içinde radyasyon yayan birçok elektrikli ev aleti var. Bakır bu aletlerin yaydığı radyasyonu çekiyor. Eskiden beri özellikle yaşlı insanlar eline ayak bileğine bakır bilezik takarlardı. Bu ne işe yarardı, vücutta biriken elektriğin toprağa geçmesini sağlar ve insanı rahatlatır. Bakırın mutfak malzemelerinde kullanılmasının da yararları vardır. Bakır’ın kalaylanmasıyla birlikte insanlar her yemek yedikçe az miktarda kalay almış oluyor ve bunun da sağlığa yararı vardır. Alüminyum, teflon vs. bunların sağlığa verdiği zararlar ortadadır. En sağlıklısı çelik diye bilinir ama o bile bakır kadar sağlıklı değildir.”

Çocukluğunda Ermeni ustalardan bakırcılığı öğrenen ve oğlunu da bakırcı ustası olarak yetiştiren Mehmet Tanrıkulu, Diyarbakır’da bakırcılığın bitme noktasına geldiğini söyledi.

Birçok el sanatı gibi bakırcılığın da Diyarbakır’da bitme noktasına geldiğini ifade eden Tanrıkulu, “Zamanında Türkiye’ye İtalya’dan iki tane torna presi geliyor bunlardan biri İstanbul’da kalıyor diğeri ise Diyarbakır’a geliyor. Yani, bakırın ilk işlendiği yer Diyarbakır’dır. Tabii o zaman Diyarbakır’ın sınırları daha geniş Maden’den Malatya’ya kadar sınırlar uzanıyor. Şuan ise bakır işini Antep ve Maraş yapıyor. Burada ne bitmemiş ki bakırcılık da bitmesin. Bütün el sanatlarının inşa edildiği yer Diyarbakır iken bugün burada el sanatları kalmamış. Diyarbakır’ın eski insanları, yerlileri burada kalmadı ki sanatları da kalmış olsun. Bizim buradaki bütün sanatlar durmuş vaziyettedir. Burada yapılan ipek hiçbir yerde yoktu. Sedef yine aynı öyle. Elmas işlemesi burada yapılırdı. Artı şuan hiç kimse çocuğunu ne bir bakırcının yanında ne de başka bir el sanatının yapıldığı bir yerde çalıştırmak istemiyor” diye konuştu.

Eskiden Diyarbakır’da her şeyin güzel olduğunu ve tüm meslek dalarlında Diyarbakır’ın bir merkez olduğunu belirten Tanrıkulu, Tigris Habere bakırcılığın Diyarbakır’da geldiği hazin duruma ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Sizin çocukluğunuzda durum nasıldı?

‘Yüzlerce bakır üreticisi vardı’

O zaman hangi sanata el atsanız güzeldi. Ben çocukluğumda sobacının yanında da tenekecinin yanında da çalıştım. En son ise bakır işinde karar kıldım. Zaten bu saydığım tüm meslekler de birbirine yakındır. Bizim yetiştiğimiz vakitlerde buralar hep bakırcıydı. Yüzlerce bakır üreticisi vardı ve burada Şehitliğin ilerisinde bakır eritme fabrikası vardı. Bugün ise bakır eritme fabrikaları Maraş ve Antep’te var. Yine, bakır işleme patentini ise Antep aldı.

Bakırcılık mesleğinin yok olması için sizin ne tür girişimleriniz oldu?

‘Devlet, üreticinin atölyesine yardımcı olsun’

Birçok kurumdan destek talebimiz oldu ama bir netice alamadık. Bizim burada hazır olan bir tezgâhımız var, burada imalat yapıyoruz. Bize burada bir destek sağlamak yerine yeni kurulacak olana destek veriliyor. Onun da bir sürü prosedürü var. Devlet burada bu işi yapanlara yardımcı olsun. Zaten kurulu olan bir tezgâh var ve bunlara ne eksikse o konuda destekte bulunulmalı. Yani, üreticinin atölyesine yardımcı olsun devlet. Var olanı geliştirmek, oradaki istihdamı arttırmak varken, yeniyi kurmaya ne gerek var. Bu işler böyle giderse, usta sıkıntısına bir çare bulunmazsa biz de birkaç yıl içinde bırakacağız. Çünkü yeni usta yetiştiremiyoruz. Devlet, tükenmeye yüz tutmuş mesleklere yönelik kurslar düzenliyor. Bu kursları üretimin sürdüğü atölyelerde açsın. Bizim zaten kurulu bir düzenimiz var, kursiyerler gelsin burada kurs görsünler. Bakır işlemeciliği kursları açılması da bir çözüm değil. Çünkü bu işin her aşamasının bilinmesi lazım. Bir ürünün ortaya çıkmasının bütün aşamalarının öğrenilmesi şart. Şuan Antep’te kadınlara yönelik olarak işlemecilik kursları düzenleniyor. Bu çözüm değil, sadece işleme ile bu iş olmaz.

Yetkililere buradan bir mesajınız var mı?

‘Teşvikler mesleğin geliştirilmesine gitmiyor’

Yetkililere hiçbir mesajım yok. Neden yok, çünkü her şeyi yetkililerden beklemek olmaz. Devlet birçok iş için teşvik veriyor ama bu teşviklerin doğru adrese gittiği de meçhul. Teşvikler gerçek üreticilere gitmiyor. Bakırcılık işinde de teşvikler veriliyor ama bunların kaç tanesi gerçekten imalata yol açtı, istihdama katkı sağladı. Yani, teşvikler mesleğin geliştirilmesine gitmiyor. Evet, birileri bu teşvikleri alıyor ama meslek ise can çekişiyor. Sadece bizim iş için de söylemiyorum, hepsinde aşağı yukarı durum bu.  Bakır Diyarbakır’ındır ama başka yerlere kaydı ve bu çok üzücü bir durum. Atatürk bile bakır diyarı olarak burayı ilan etmiş ama şuan burada bakırcılık mesleğini sürdürecek kimse kalmadı. Biz bile yıllardır bu işi yapmamıza rağmen bırakmayı düşünüyoruz, çünkü eleman yok. Ben bütün servetimi buraya bağlamışım ama bu işi sürdürmekte zorlanıyorum. Hem işçi yok hem de buralı usta yetişmiyor. Dışarıdan gelen de kalıcı olmuyor.

Ailenizden bu işi yapan kaç kişi var?

‘Bakır Diyarbakır’ındır ama Antep diyor bizimdir, Maraş diyor bizimdir’

Ben ve iki oğlum bakırcılık yapıyoruz.  Torunlarım var ve onlara da öğretmek istiyorum. Tatilde gelip çalışıyorlar. Bu işe heves eden torunlarım da var ama ben Diyarbakır için üzülüyorum. Bakır Diyarbakır’ındır ama Antep diyor bizimdir, Maraş diyor bizimdir. Ben çocukluğumdan beri Ermeni ustaların yanında çalıştım, onların yanında yetiştim. Bizim eskiler Ermeniler için derdi ki, ‘Dinleri onlara ama her şeyleri bizimkinden dürüsttür’. Yani, yaptıkları işe kesinlikle bir hile karıştırmazlardı. Biz büyüklerimizden böyle duyduk ve kendi yaşadıklarımızla da bunu gördük.

Hem Gazi caddesinde hem de Çarşıya Şeviti’de Sokak sağlıklaştırma çalışmaları oldu. Çarşının çehresi değişti. Bunun işlerinize bir katkısı oldu mu?

‘Batıdan kimse buraya gelmiyor’

Melikahmet caddesindeki çalışmalar henüz tamamlamadığı ve cadde açılmadığı için işlerimize pek bir katkısı olmadı. Aslında biz bugüne kadar Türkiye’nin batısına üretim yapıyorduk. Bu olaylar olmadan önce biz onlardan çok para kazandık. Türkiye’nin her yerinden müşterilerimiz vardı, bize çok güvenirlerdi. Şimdi ise batıdan kimse buraya gelmiyor. Medya burayı hep olaylı gösterirse buraya batıdan kim gelir. Diyarbakır’ın ilçelerinde bir olay olsa medyada Diyarbakır olarak veriliyor.  Medya Diyarbakır’ın içini normalleşmiş olarak göstermedikten sonra buraya batıdan kimse gelmez. Batıdan kimse gelmezse de esnafın işleri açılmaz. Medya sürekli olarak gündemi abartma peşindedir hâlbuki medya gündemi abartacağına her şeyin gerçek yüzünü topluma göstermelidir.”

Ali Abbas Yılmaz / Özel

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.