"Bugün istifa eder ama yarın hiçbir şey olmamış gibi geri dönemez"

"Bugün istifa eder ama yarın hiçbir şey olmamış gibi geri dönemez"
Kürdistan Komünist Partisi (KKP) Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, HDP'nin Sine-i millet seçeneğini değerlendirdi.

"Belediyeler ile meclisten toplu ayrılmayı tartışalım, lakin…!" başlığı altında HDP'deki  kayyumlar sürecine karşı gelişen sine-i millet tartışmalarını değerlendiren Çiftyürek, HDP'ye seslenerek; "bugün toplu istifa eder ama yarın (zorluklar bir yana) hiçbir şey olmamış gibi geri dönemez" dedi.

KKP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek'in sine- i millet seçeneği üzerine değerlendirmeleri şöyle:

HDP Parti Sözcüsü Kubilay, “HDP’nin belediyelerden ve Meclis’ten çekilmesini içeren kurumsal bir tartışması yok….Belediyelerden ve Meclis'ten çekilmeyeceğiz” dese de, toplu istifa ya da ayrılma, siyaset kadrosunda ve özellikle de halk içerisinde tartışılacak, tartışılıyor da!

Çünkü her sabah hatta günün her saatinde; tv, radyo, sosyal medya haberlerine bakanların, dinleyenlerin tartışmaması, gerilmemesi mümkün değil. Nedenleri hepimizin her saat yüzleşip yaşadığı olgular-olaylar-süreçlerdir. Özetlersek:

Birincisi; Ankara’da şeklen ve arada bir kesintili de olsa “egemenlik milletin”! Fakat Diyarbakır yani Kürdistan’da, 1980’den beri egemenlik iktidar eliyle Kayyum olarak atanmış memurların. Türk rejimi açıkça “Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını tanımam” diyor ve bunu uyguluyor.

İktidar, Kürt/Kürdistan meselesi olunca, hak-hukuk, yasa öyle ki kendi koyduğu yasaları bile tanımıyor. AKP iktidarı seçilen Kürt başkanları hukuksuz görevden almakla açıkça "AKP'ye verilmiş oylar dışında Kürdün seçme seçilme hakkını tanımam" diyor!

Türk devlet yasalarınca, seçim yapılıyor, Kürt halkı yasalar çerçevesinde belirlediği adaylarla seçime giriyor. Seçim sonucu belediye başkanı ya da milletvekili seçiliyor, ancak seçimden hemen sonra başta seçilmiş belediye Eşbaşkanları olmak üzere seçilmişler görevden alınıyor, tutuklanıyor.

Kürt halkı seçiyor, İktidar, keyfi ve uyduruk gerekçelerle görevden alıp “iradeni” tanımam diyor! 1980, 2016, 2019’da halkımız seçiyor, Devlet her defasında görevden alıyor. 2016’da belediye başkanlarını toplu halde görevden alırken; 2019’da hergün bir ya da 2-3 Eşbaşkanı görevden alarak adeta “Çin işkencesi” uygulanıyor! Kürt iradesine damla damla “Çin işkencesi” uygulamak, siyaseten tükenen AKP’nin Devlet zoruyla halkın iradesine el koymasıdır. Kaldı ki sadece içerde değil sınır ötesinde de Türk Devleti Kürt halkını iradesine dayalı kazanımlarını tanımayıp yok etmeyi hedefliyor.

İkincisi; Sadece seçilmişler değil, genelde siyaset kadrosuna dönük soykırım sürüyor. Çünkü TC Devletinin derdi; Kürtlerin sivil veya silahlı siyaset yapması değil. O, Kürdün siyaset yapmasına karşı. Dün “Dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapın” diyerek çağrıda bulunurken son yıllarda güçlenen sivil siyasetin kadrosu gözaltı-tutuklama-Kayyumlarla hedef alındı. Yani Kürt siyasetinde hangi tarzı güçlüyse, Devlet hangisinden daha çok tehdit algılıyorsa hedef odur. Çünkü Türk rejimi, Kürtlerin kendi adıyla siyaset yapmasına yani siyasallaşmasına karşı! Kürdistan’da uzun süredir sivil siyasete yapılan bunaltıcı saldırıların altında bu tehdit algısı yatıyor.

Demirtaş-Yüksekdağ-Zeydan…gibi örneklerde yaşanarak görüldü ki AKP iktidarı, Kürdün seçilmiş iradesi gibi Kürt siyaset kadrosunun yargı sürecine de doğrudan müdahildir. Mahkeme kararına rağmen Sarayın ”bırakamayız” basıncıyla Cumhuriyet Başsavcılarının itirazları üzerine tahliyelerinin durdurulup yeniden yargılanıp tutuklanmaları bundandır.

Üçüncüsü; bu koşullarda halkta ve siyaset kadrosunda öyle ki en serinkanlı olanlarda bile sinirler geriliyor. “Halk seçiyor, AKP görevden alıyor. Halk seçiyor iktidar gözaltına alıp tutuklatıyor”. Millet iradesi Ankara’da sorunlu, eksikli de olsa millet iradesi, Diyarbakır’da soğan kabuğu bile sayılmıyor…” gibi nedenlerle “belediyelerden ve Meclisten toplu istifa” sesleri yükseliyor. Eğer güçlü sivil demokratik tepkiyle saldırılar durdurulamazsa yani İktidar aynı politikaları sürdürürse “toplu istifa” sesleri de yükselecektir!

- Toplu istifayla çekilirse ne değişecek? Amaç rejimin olağanüstü baskılarını protesto edip dünyanın dikkatini çekmekse, AKP her gün bir-iki başkanı görevden almakla bunu kendisi yapıyor. Yok, eğer amaç baskıları hafifletmek ve siyasi soykırımı durdurmaksa istifaları bunu sağlayabilir mi?

Hem ayrıca eğer belediyelerden ve Meclisten toplu istifa gerekçesi, olağanüstü baskılarsa o zaman istifayı öneren dostlar HDP’yi de kapatmayı önersinler! Zira siyasi soykırım muhatabı esas HDP! Ayrıca Belediyeler ve Meclisteki toplu istifalara AKP’nin iktidarı zil takıp oynayarak karşılayacağını unutmayın.

- Sıkıyönetimsiz sıkıyönetim baskıları ve siyasi tıkanıklık istifalarla aşılamaz. Ama eğer illaki toplu istifa seçeneği tartışılacaksa; halk içerisinde ve siyaset kadrosunda İYİ TARTIŞILSIN öyle karar verilsin. CHP-SP-MHP gibi sistem partilerinin “Sine-i Millete dönmesi”yle Kürtlerin ki farklı. Sistem partileri için iç meseledir, bugün istifa eder yarın döner sorun olmaz. Ancak Kürt temsilcilerinin “Sine-i Millete dönme”si kökten farklı olup apayrı bir yol haritasını gerektirir. Dolayısıyla bugün toplu istifa eder ama yarın (zorluklar bir yana) hiçbir şey olmamış gibi geri dönemez.

Bu nedenle halkımız ve siyaseti; toplu istifa etmeyi tartışıp kararlaştıracaksa; mevcut ırkçı rejiminde ciddi değişim olmadan yani yeni bir Anayasada  Kürtler ve baskı altındaki halkların-inançların varlığı ve kendi kimliğiyle meşru-yasal siyaset yapma hakkı tanınmadan seçim siyasetine dönmemeyi de tartışmalı! Böylece yeni anayasa diyen ve Kürt meselesinin çözümünden söz eden tüm demokrasi güçlerini de ortak mücadeleye davet etmiş olurlar.

– Kayıtsız şartsız itaat isteyen Cumhur İttifakı bilsin ki Kürt halkı ve siyaseti bugüne kadar itaat etmedi bundan sonra da etmez. Halkın Kayyum furyasına, siyasi soykırıma, ağırlaşan baskılara, gereken düzeyde sivil demokratik tepki vermemesi üzerine de iktidar yanlış hesap yapmasın. Her şeyin bir momentti var elbette sivil demokratik zeminde taş çatlatan sessizliğin de aşılacağı günler tekrar gelecek. Şili’den Lübnan’a halkların kapitalizme karşı başkaldırısı umut vericidir. Halkımız ve siyaset kadrosunun nefes almakta zorlandığı bu süreçte, illaki sivil demokratik çıkış yolunu bulacak.

– Çözüm Kürdistan’da kalıcı ulusal demokratik ittifak ile Türkiye geniş demokrasi cephesinin sömürgeciliğe ve faşizme karşı ortaklaşmasında…

Çarmar önündeki sivil direnişte de gördük ki Kürt halkı ulusal özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin Kobanî-Kerkük-Efrin pratiğinde, parti-parçalar üstü gözlükle baktı. Partilerimiz kendini dayatan ulusal ittifaka yönelirken halkın bu duruşunu esas almalı.

Kürdistani parti ve örgütler Yerel Seçim ittifakının ardından kalıcı ulusal ittifakı görüşüyorlar. Şu an 10 parti ve hareketin katıldığı ulusal ittifak görüşmelerinin Üçüncü toplantısını 5 Aralık’ta yapacağız. Arkaladığımız birlik rüzgârıyla yol alacağımıza inanıyoruz. Çünkü Esmeye başlayan Ulusal birlik rüzgârıyla Kürdistan parçaları ve Partilerimiz arasında ki Soğuk savaş duvarında gedikler açılmaya; Buz tutmuş ilişkilerde esneme-yakınlaşma yani Ulusal birlik ikliminde güçlenme yaşanıyor. Mevcut noktaya kolay gelinmedi hep birlikte ulusal birlik fidanını büyütelim

Kürdistan’da kalıcı ulusal ittifak ile Türkiye geniş demokrasi cephesinin sömürgeciliğe ve faşizme karşı ortaklaşması bize karanlıktan aydınlığa çıkış sunabilir.

 

İRAN VE TÜRKİYENİN BUNCA TELAŞ-KORKUSU NEDEN?

Dördüncüsü; İran-Irak-Suriye-Türkiye rejimleri sıkışınca, “Kürtlere karşı değil terör örgütüne karşı savaşıyoruz” derler. Yalan! Örneğin İran öncülüğünde diğer sömürgecilerin desteğiyle 16 Ekim 2017’de; Diyala-Hanekin-Kerkük işgal edilip Irak’a teslim edilirken hangi terör örgütüne karşı savaştılar? Yanıt açık; bağımsızlık referandumunda %83 ile “Kerkük bağımsız Kürdistan’ın kalbidir” diyen Kürt-Türkmen-Arap-Hristiyan-Sünni-Şii halkların iradesine karşı! Yani Kerkük’te “terör örgütü” dedikleri halklar ve kazanımlarının ta kendisidir. Ekim 2017’de İran liderliğinde ki sömürgeci ittifakın Kerkük’te yaptığını bugün Türkiye öncülüğünde Rojava’ya yapılıyor.

İçeride ise biliyorsunuz “terör örgütü” diye bugün HDP hedef gösteriliyor!

İran ve Türkiye, neden ısrarla Irak ve Suriye’de Kürt halkının kazanımlarını hedef alıyorlar? Bu korku, telaş, bu hırçınlık niye? Nedeni gayet açık; Kürtler Ortadoğu’da yeni referanslarla sahne alıyorlar. Halklar ve inançlar hapishanesi İran-Türkiye’nin aksine Kürdistan’ı halklar ve inançlar bahçesi yapmayı hedefliyorlar. Pratik adımlarını da atmaya başladılar bile.

Irak Kürdistan’ı Bölgesel Yönetimi’nde; Türkmence-Ermenice-Süryanice-Arapça-Kürtçeye resmi dil statüsü ve 11 inanca Diyanette eşit temsil hakkı. Aynı dillerden ilkokuldan üniversiteye ana dilden eğitim-öğretim hakkı ile bağımsızlık referandumunda üç ayrı dilden oy pusulası basımı…

Fiilen özerk olan yani daha resmi özerk statü kazanmamış Rojava Kürdistan’ı da kendine özgü farklılıklarıyla Güney Kürdistan benzeri adımlar atıyor. İşte Korkuları bundandır ama korkunun ecele faydası bu doğum olacak. Kürdistan yeni referanslarla Ortadoğu’daki yerini alacak!

Beşincisi; Türk Devlet yetkilileri Kürtlerin Ortadoğu’da yeni referanslarla sahne almasından öylesine ürküp şaşırmışlar ki sömürgesine karşı “ikinci ulusal kurtuluş savaşı veriyoruz” demeye başladılar. Türk sömürge devletinin sömürgesi Kürdistan’a karşı “kurtuluş savaşı” vermesi! Bu tarihte ilktir.

İran ve Türkiye aynı korku-kaygılarla yine tarihte bir ilke daha imza atıyorlar; sömürgeci Irak ve Suriye’nin işgali altında olan Kürdistan parçalarını kendileri de işgal ediyor. İlginç değil mi işgal içinde işgal. Kürt ulusal bağımsızlık mücadelesi karşısında kendini savunamaz duruma düşen Irak’ın imdadına İran, Suriye’nin imdadına Türkiye yetişiyor. Sömürge devletlerin dayanışması.

Altıncısı; Türkiye’nin derdi, Güvenlik veya göçmenler meselesi değil. Güvenlik olsa, ABD ile ortak Güvenlik Mekanizması oluşturuldu. Bunu işletirdi.

“Göçmenleri evlerine-topraklarına geri göndermek istiyoruz” iddiası da yalan.

Çünkü Göçmenlerin %90’ı Halep-Hama-Humus-Şam'dan geldi. Şimdi bu dört kent Esad rejimi elinde. Türkiye, göçmenleri evleri-mülkleri-yurtları olan kendi kentleri yerine neden Rojavaya göndermek istiyor? Çünkü Türk Devleti Rojava Kürdistan’ını istiyor ve hedefinde sadece Kandil-Girê Spî-Efrin…yok, Rojava’nın tamamı var. Yetkililerin beyanı ve icraatları da bu yöndedir!

Sonuç olarak; Türk iktidarı, Kürdistan meselesinde içeride ve dışarıda Kürt halkına karşı siyaseten savaşı kaybetti! Siyaseten kaybettiklerini askeri olarak kazanmak istiyor ama çok zor. Başta uluslararası alanda propaganda savaşını kaybetti. Ayrıca Rus-ABD makasında nefes alamıyor. (Haber Merkezi)

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum