Diyarbakır Son Ozan’ını kaybetti

Diyarbakır Son Ozan’ını kaybetti
Diyarbakır 75 yaşındaki son halk ozanı Aşık Zülfi Yoldaş’ı dün akşam kaybetti.

Tigris Haber - Dün akşam hayata gözlerini yuman Aşık Yoldaş, ölmeden birkaç ay önce Tigris Haberden kentin iş insanlarına ve ileri gelenlerine seslenmişti: “Bu kentin öz çocuğuyum. Ölmeden önce sahip çıkın.”

z7.jpg

Aşık Yoldaş, ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses’e de çağrıda bulunmuştu: “İbrahim bilse ki, Diyarbakır’dayım, Ulu Caminin karşısında Fevzi Çakmak pasajında küçücük bir dükkânda, köhne bir yerdeyim inanın ki o bana sahip çıkar. Fakat bilmiyor tabii ve ben de kendisine şifalar diliyorum, hastadır kendisi. Dualarım hep onun üzerindedir. Çünkü güzel bir insandır; sanatı da güzeldir, insan olarak da güzeldir, mert bir insandır.”

z-002.jpg

Diyarbakır’ın 75 yaşındaki son halk ozanı Aşık Zülfi Yoldaş, deneyimlerini genç kuşaklara aktaramadan hayata gözlerini yumdu.

Arbane yaparak geçimini sağlayan ve 19 şiir kitabı bulunan Yoldaş, dün gece yaşamını yitirdi.

 Yoldaş, Tigris Haberde yer alan son röportajında kentteki iş insanlarına ve ileri gelenlerine sitem ederek, “Bu kentin öz çocuğuyum. Ölmeden önce sahip çıkın” demişti.

1950 yılında Diyarbakır’ın Dicle kazası Bozova köyünde dünyaya gelen Yoldaş, 65 senedir kentte müzikle uğraşıyordu.

Sanatçı Ayşe Şan’ın öğrencisi olan Yoldaş,  Diyarbakır’da Çağlayan gazinosunda uzun yıllar sahne aldı.

z2-002.jpg

Diyarbakır Suriçi’nde Süleyman Nazif sokaktaki küçük dükkânında 10 senedir arbane ve davul yapan Yoldaş, ünlü ses sanatçısı İbrahim Tatlıses’i 42 yıl önce Diyarbakır’da ilk defa sahneye çıkarmıştı. “İbrahim Diyarbakır’da olduğumu bilse beni ziyaret eder” diyen  Aşık Yoldaş, yıllar önce yaşananlara dair ise şunları paylaşmıştı: “1977 yılında Diyarbakır’da Çağlayan gazinosundayım İbrahim Tatlıses yanıma geldi. ‘Urfa’dan misafirlerim gelmiş, beni sahneye çıkar’ dedi. İbo’yu sahneye çıkardım ve ona yarım saat program yaptırdım. Baktım güzel bir yorum, şahane bir ses. O zaman benim sesimin iki katından okuyor. Helal olsun dedim. O gece İbrahim Tatlıses’i çok takdir ettim. Aynı zamanda çok centilmen ve kibar bir insandı. Sonra İbrahim ‘Ayağında kundura’ ile çok iyi bir çıkış yaptı, şöhret oldu. Bugün imparator oldu ama gel gelelim ki, o şuan benim burada olduğumu bilmiyor. Burada olduğumu bilse inan ki ziyaretime gelir. Burada olduğumu bilmediği için de onu kınamıyorum. İbrahim mert bir insandır aynı zamanda. Çok insanlara ev almış, onları evlendirmiş. Kendisini taktir ediyorum. İbrahim bilse ki, Diyarbakır’dayım, Ulu Caminin karşısında Fevzi Çakmak pasajında küçücük bir dükkânda, köhne bir yerdeyim inanın ki o bana sahip çıkar. Fakat bilmiyor tabii ve ben de kendisine şifalar diliyorum, hastadır kendisi. Dualarım hep onun üzerindedir. Çünkü güzel bir insandır; sanatı da güzeldir, insan olarak da güzeldir, mert bir insandır.”

z4.png

1977 Et Balık Kurumu’nda işe giren Yoldaş, “ Sincan Tavuk Kombinasında daktilo memuru olarak göreve başladıktan bir süre sonra Diyarbakır’a gelerek İlk müzik dershanesini Diyarbakır’da açtı.

 Müzisyenliğinin yanı sıra şiir de yazan Yoldaş’ın, 19 tane şiir kitabı bulunurken, en son yazdığı şiiri ise Tigris Haber ile paylaşmıştı.

Beni sevenleri ben candan severim

Yanlış yapanlara kızsam bile dua ederim

Bir yerde sevgi yoksa oradan çeker giderim

Ben ezelden barıştan yanayım, savaşı hiç bilmem

Kalemim varken silah kullanmam

Kimsenin inancına kesinlikle dokunmam

Mazlumları çok severim zalimleri savunmam

Ben mazlumlardan yanayım, zalimleri bilmem

 

Fakir insanlar benim başımın tacı

Benlik davasının yoktur ilacı

Yoksullar dünyada çekiyor acı

Açları gördükçe tokları bilmem

 

Her Mecnun’un bir Leyla’sı vardır

Aşık olan bir insana bu dünya zindandır

Çektiğim bu alemde cevri cefadır

Bundan sonra sevdiğim mevladır Leyla’yı bilmem

 

Aşık Zülfi Yoldaşım ben haktan yanayım

Beni seven kullara candan kurban olayım

Aradığın zaman beni ben dost pazarındayım

Benim sevdiğim haktır ben batılı bilmem

z6.png

 ‘Diyarbakır’ın kültürü için hayatımı ortaya koydum’
Diyarbakır iş dünyası ve ileri gelenlerine ölmeden birkaç önce seslenen Aşık Yoldaş, kent ileri gelenlerinin kültür, sanat üretimlerine kayıtsız kalmasına sitem etmişti. Yoldaş, “Diyarbakır’da sanat için yapılması gereken çok şey var fakat yapan yok. Ben bir halk ozanı olarak 50 senedir bu işi yapıyorum. Artvin’in Yusufeli kazasına Aşık Kemali geldi ama onunla muamma dalında atışabilecek kimse yok Diyarbakır’da. Ben çıktım karşısına ve onu alt edip sazını elinden aldım. Benim gibi 19 şiir kitabı olan ve 46 senedir yazan bir halk ozanı var Diyarbakır’da ama bugüne kadar Diyarbakır’ın büyükleri Allah için söylüyorum halimi soran olmadı. Bilhassa zengin tabakadan ve şehrin ileri gelenlerine sesleniyorum; bir Allahın kulu birgüne birgün dükkânımın kapsını açıp ne yapıyorsun, ne haldesin diyen olmadı. Ben Diyarbakır’ın kültürü için hayatımı ortaya koydum ama hiç kimse Allah rızası için beni ne sordu ne Allahın bir selamını bana verdi. Böyle şeyler benim çok ağrıma gidiyor. Elin memleketinde aşıklar baş tacı ediliyor. Bizim bu Diyarbakır’da ise belki de diyorsunuz hepsi ölmüşler. Öyle zenginler var ki, derdini anlattığında insan diyor ki, onlara bir sadaka verelim. O kadar ki ağlıyorlar. Biz bu yoksul, fakir halimizle ayıptır söylemesi gelen giden herkese yemek ısmarlıyorum, çay ikram ediyorum. Fakirler, açlar için yemek bırakıyorum. Ama biri Allah için biri bir gün bana bir ekmek vermedi. Bunları geçtim, bir halk ozanı olarak bugün elimde doğru dürüst çalabileceğim bir sazım yok. Bu Diyarbakır zenginlerinin bir ayıbıdır. Buradan sesleniyorum onlara vallahi bu durum onların ayıbıdır. Benim gibi bir aşığın eğer çalacak doğru dürüst bir sazı yoksa vallahi bu onların eksikliğidir. İnsan büyüğüne böyle mi sahip çıkar?

Ben bir saz ustası, bir arbane ustası bir davul ustası olarak bir atölyemin olmasını isterim. Atölyemde bir üretim yapayım, yanımda insanları istihdam edeyim. Böyle bir imkân elimde yok. İmkânım olsa bir atölye açar, deneyimlerimi genç nesillere aktarırım. Ama yok şu küçücük dükkânda kırmaşmaya yer yok. Buna rağmen bugüne kadar yüzlerce genç yetiştirdim. Udi Yervant benim talebemdir. Ben bu zamanda hala keser, bıçak kullanarak arbane yapıyorum. Böyle iş mi olur, bana bir sürü malzeme lazım. Şuan bulunduğum dükkân sığmıyorum. İki tane arkadaşım gelse nereye oturtacağımı bilmiyorum, ortada kalıyorum. Benim gibi bir ustaya bir yer verilmez mi? Diyarbakır’ın büyükleri nerededirler? Demiyorum mülkiyetini versinler, bana çalışabileceğim bir atölyeyi emaneten versinler. Yeter ki ben bu işi geliştirme imkânı bulabileyim. Milletin memleketinde ustaları başının üzerinde gezdiriyorlar. Diyarbakır’a bakıyorum bizim büyüklerde hiçbir hareket yok. Giderler partiler verirler, dansözlerin göbeğinde şampanya patlatırlar. Boğazda yemek yemek için uçağa atlayıp İstanbul’a giderler, kedisine, köpeğine hizmetçi tutarlar. Ama bir kültür hizmeti için birgüne birgün kimse bir el atmaz. Ayşe Şan gibi büyük bir sanatçı İzmir’de fakirlik içinde öldü. Diyarbakır’a gömülmeyi vasiyet etti ama cenazesini bile Diyarbakır’a getirmediler. Allahtan korksunlar, Ayşe Şan’ı 4 kişi işe mezara gömmüşler. Bu olacak iş midir? Diyarbakır’ın büyükleri ölmüş müdür, ölülerine sahip çıksınlar bari. Ayşe Şan’ın vasiyetidir, bari mezarını alıp Diyarbakır’a getirsinler. Dirisine sahip çıkmadığınız bir sanatçının bari ölüsünü getirin. Aslında ben Diyarbakır’ın zenginlerinden ümidimi de kesmişim. Ben sazımı, arbanemi almışım. Benim bu saatten sonra bir tek Allaha ihtiyacım var. Bundan sonra kimsenin kapısına gidip yalvaracak da değilim. 75 yaşında bir ihtiyarım, kafam kulağım rahat küçücük dükkânımda oturuyorum.”

Diyarbakır son ozanına sahip çıkmadı!

Kadim Diyarbakır’ın yaşayan son ozanı olduğunu ifade eden Aşık Yoldaş’ın son sözleri de kent ileri gelenlerinde karşılık bulmadı. Aşık Yoldaş, “Diyarbakır’da folklorcu, türkücü, Dengbej, Gazelhan müzik dünyasında çoğunluktadır. Fakat ozanlık dalında maalesef benim dışımda ikinci bir kişi Diyarbakır’da mevcut değildir. Benden önce bir ustam vardı, rahmetli güzel bir insandı. Büyük bir ozandı; Aşık İhsani, onu tanıyanlar çok iyi bilirler. Muamma, taşlama ve koşma dalında bir numaraydı. Onu alt edecek bir başka kimseye ben rastlamadım. Tabii ustam rahmetli olunca bu iş burada benim boynumda kaldı. Diyarbakır’ın şuanda son ozanı benim. Benim dışımda Diyarbakır’da ikinci bir halk ozanı yoktur. Ne acıdır ki, birkaç sene evvel Artvin’in Yusufeli kazasından Aşık Kemali Diyarbakır’a geldi. Diyarbakır’da onunla muamma dalında atışacak ikinci bir kişi yok. Bir gece sahne aldığım gazinoda beni hayranlıkla izlemiş ve program sonunda da çekmiş gitmiş. Demek ki, kader olsa gerek ertesi gün çarşıda bana isabet etti. Dedi ki, Zülfi abi seninle atışmak istiyorum. Ben de dedim ki, kimsin; kendini tanıt. Dedi ki, ben Artin’in Yusufeli kazasından Aşık Kemali, halk ozanıyım.  Ben de ona dedim ki, ben boşa atışmam; eğer seninle atışırsam alt ettiğimde sazını alırım. Kabul edersen atışalım, o da tamam dedi. Yarım saat boyunca Aşık Kemali ile atıştık. Baktım gerçekten de karşımda çok tecrübeli, zorlu bir ozan var. Astronomiden bir soru sordum ona, dedim ki, nedir o ki dünyadan 7 defa küçüktür ve o nedir ki dünyadan 300 defa büyüktür. Ben böyle sorunca Aşık Kemali’nin eli ayağı birbirine dolaştı. Aşık Kemali bunu bilemedi ve benden cevabını istedi. Dedim ki, dediğimin biri aydır biri ise güneştir. Bunun üzerine Aşık Kemali’den sazını aldım. Tabii ben bunu iftiharla söylüyorum. Ben Diyarbakır’da son ozan olmam hasebiyle eğer yarın ölürsem ve başka bir memleketten bir ozan buraya gelir de bir aşığınız çıksın karşıma atışalım dediği zaman Diyarbakır’ın büyükleri, ileri gelenleri kimi çıkaracaklar onun karşısına? O zaman dizlerine vururlar, ah vah ederler ve kültür dalında ne kadar büyük bir insan kaybettiklerini o zaman anlarlar ama iş işten geçmiş olur. Ben buradan onlara sesleniyorum, biraz uyanık olsunlar, kendilerine gelsinler. Eğer Diyarbakır’ın kültürü ile benim gibi bir insan 50 sene uğraşıyorsa ve görmüş olduğunuz pasajdaki şu küçücük dükkândaysa; üç beş talebeye, saz arbane dersi veremiyorsam, elimde de doğru dürüst bir sazım yoksa vallahi bu yüzde 70 Diyarbakır büyüklerinin bir ayıbıdır, eksiğidir. Benim onlara söyleyecek hiçbir sözüm de yoktur. Diyarbakır’ın ileri gelenleri kültürüne, büyüklerine sahip çıksınlar” çağrısında bulunmuştu.

Yaklaşık 20 gün önce de eşini kaybeden Yoldaş’ın cenazesi Yeniköy mezarlığına defnedildi. Aşık Yoldaş’ın taziyesi Bağlar ilçesi Cezaevi üst köşesinde bulunan Dicle Yasevinde kabul ediliyor.

Haber: Ali Abbas Yılmaz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.