HAK-PAR’lı Karakoç: PKK silah bıraksın, devlet operasyonları durdursun

HAK-PAR’lı Karakoç: PKK silah bıraksın, devlet operasyonları durdursun
Hak ve Özgürlük Partisi HAK-PAR Genel Başkan Danışmanı Refik Karakoç, sürece ilişkin gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.

 Sur’un acele kamulaştırılmasına tepki gösteren Karakoç, “Acil yapılan her işte mutlaka eksik ve yanlış birçok yan olur. Sur’daki siyasi bir kamulaştırmadır ve çok doğru sonuçlar verebileceğine de inanmıyoruz” dedi. Karakoç, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının hukuka aykırı olacağını söyledi.

PKK’nin koşulsuz bir şekilde silah bırakması gerektiğini ifade eden Karakoç, “Silahlar susmalı ki, siyaset öne çıkabilsin, onun için silahların susması şarttır. Biz, ısrarla PKK’nin koşulsuz olarak silah bırakması gerektiğini söylüyoruz. PKK silah bıraktıktan sonra da devletin operasyonları durdurmasını talep ediyoruz” dedi.

Çatışmaların kent içine taşınmasına ilişkin konuşan Karakoç, “Ne yazık ki, elinde şiddet araçlarını bulunduran her iki tarafın da bu konuda bir çözüm projesi olmadığından, her iki taraf da halkın çözüm isteğini istismar etti. Yine, bu son hendek barikat siyasetiyle, köylerden sonra şehirler de yıkıma uğradı. Yani, hem PKK’nin yanlış siyaseti hem de devletin şiddetteki ısrarı bugün bu sonucu ortaya çıkardı” diye konuştu.

1 Kasım seçimlerine sayılı günler kala, Mersin'in Tarsus ilçesinde geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitiren Fehmi Demir’in Genel Başkanlığını yürüttüğü Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) Genel başkan Danışmanı Refik Karakoç ile Kürt sorununun çözüm olanakları, Sur’un kamulaştırılması, Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve Türkiye’nin Suriye Kürtlerine yaklaşımını konuştuk.

 

 

 

Yaptığımız röportajın satırbaşları şöyle:

“Kürt sorununun çözümünde AK Parti hükümetinin net bir programı yoktur”

 “Türkiye’nin can alıcı sorunu Kürt sorunudur. Kürt sorununa bağlı olarak da Türkiye birçok sorununu çözümleyemiyor, demokrasisini de geliştiremiyor. Bugün Türkiye’de tam bir demokrasiden bahsedemiyoruz. Türkiye’nin 50 yıldır da Avrupa Birliği kapılarında beklemesinin temel nedeni de Kürt sorunudur. Kürt sorunu siyasi bir sorundur ve dolayısıyla da siyasi bir çözümü gerektirir.  Partimiz HAK PAR bu konuda çok net bir programa sahiptir. Biz diyoruz ki, Türkiye’de Kürt sorunu çözümlenirse Türkiye’nin önü açılır. Kürt sorunu eşitlik temelinde ve ikna yoluyla bir federasyonla mümkündür. Eğer federal bir yapı Türkiye’ye öngörülür ve anayasaya konulursa bu Türkiye’nin bütün sorunlarını çözer. Dolayısıyla Kürt sorununa çözüm konusunda ne geçmiş hükümetlerin ne de bugünkü AK Parti hükümetinin net bir programı yoktur.

“Şiddet dünya’daki hiçbir sorunu çözmemiştir”

2005 yılında, şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı, o zamanki Başbakan, ‘Kürt sorunu vardır, bu sorun benim sorunumdur, bunun çözümü de daha çok demokrasi ve daha çok hukuk çerçevesinde olur’ söylemi doğru bir söylemdi. Biz o zaman bu söylemin doğru olduğunu tasdik etmiştik ama bunun bir formülünün de olması gerektiğini söylemiştik. Peki, nedir bunun sınırı ya da statüsü? Geldiğimiz noktada görünen o ki, hükümetin bu sorunu çözmek için bir projesi bulunmamaktadır. Onların Kürt sorununun çözümünden anladığı, PKK’nin silahsızlandırılmasıdır. Bunun karşısında PKK’nin de ciddi bir projesi yoktur. Yani, ‘demokratik özerklik’ daha sonra şuan yıkımlara sebep olan ‘özyönetim ilanları’, hendek barikat siyaseti son derece yanlış ve halkın zararına bir siyaset olarak karşımıza çıktı. Biz, Kürt sorununun şiddetle çözülmeyeceğini yıllardan beri söylüyoruz. Şiddet zaten dünya’daki hiçbir sorunu çözmemiştir. Türkiye gibi benzer sorunu olan ülkelerin hepsi bu süreci yaşadı ve hepsi eninde sonunda uzlaşma ile diyalogla, karşılıklı anlaşma ile sorunlarını çözdüler.

Türkiye’de de Kürt sorunun çözümü noktasında 3 yıla yakın bir süre çözüm süreci yürütüldü, siz parti olarak bu süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Çözüm süreci projelendirilerek devam etmedi”

Bu süreç, silahların susması açısından son derece önemliydi. Eğer bu sürecin başlangıcından sonra doğru adımlar atılabilmiş olsaydı, çözüme yönelik projeler olmuş olsaydı, bu süreç bir çözüme ulaşabilirdi. Ne yazık ki, elinde şiddet araçlarını bulunduran her iki tarafın da bu konuda bir çözüm projesi olmadığından, her iki taraf da halkın çözüm isteğini istismar etti. Yine, bu son hendek barikat siyasetiyle, köylerden sonra şehirler de yıkıma uğradı. Yani, hem PKK’nin yanlış siyaseti hem de devletin şiddetteki ısrarı bugün bu sonucu ortaya çıkardı. Çözüm süreci aslında projelendirilerek devam etseydi, her iki taraftan da hem Türk halkı hem de Kürt halkından büyük bir destek görmüştü. Ama her iki taraf da bu süreci iyi kullanamadı, iyi idare edemedi, sonuçta oy hesapları ve bir takım partisel hesaplar uğruna çözüm süreci bitirildi. Ve bugün yaşadığımız olaylara sebep oldu.

 

 

 

“PKK’nin biran önce silah bırakmasını biz her zaman talep ettik”

Bizim çözüm yöntemimizde uzlaşma esas olduğu için, demokratik, barışçıl yöntemlerle bir çözümü olanaklı gördüğümüz için öncelikle silahların susması gerektiğini düşünüyoruz. Biz defalarca PKK’ye çağrı yaptık; kullandığınız silahlar devlete operasyon gerekçesi oluyor, ayrıca silahlı mücadelenin Kürt halkının zararına olduğunu söyledik. PKK’nin biran önce silah bırakmasını biz her zaman talep ettik ve ediyoruz. Eğer, PKK silah bırakırsa devletin en büyük argümanı ellerinden alınmış olacaktır. Ve eninde sonunda da diyalog kanalının açılması, görüşmelerin başlaması ve Kürt sorununun bir proje dahilinde çözülmesi gerekiyor, bizim önerimiz de zaten budur. Biz, federatif bir yapı içerisinde Türkiye’nin Kürt sorununu çözebileceğini ve Türkiye’nin önünün açılacağını söylüyoruz.

PKK’nin silah bırakmasının, Kürt sorununun çözümünde anahtar olduğunu mu söylüyorsunuz?

“Devlet de Kürt sorununda hala inkârcı bir politika izlemektedir”

Yani, mesele şiddetin durmasıdır bu da bir bakıma PKK’nin silah bırakması, devletin de şiddet kullanmamasıdır. Yani, birbirine paralel konulardır. Şiddet ortamının kalkmasıyla da her şeyi konuşma, tartışma iklimi söz konusu olacaktır. Silahlar susmalı ki, siyaset öne çıkabilsin, onun için silahların susması şarttır. Biz, ısrarla PKK’nin koşulsuz olarak silah bırakması gerektiğini söylüyoruz. PKK silah bıraktıktan sonra da devletin operasyonları durdurmasını talep ediyoruz. Devletin de Kürt sorununda şiddete son vermesi gerekir. Devlet de Kürt sorununda hala inkârcı bir politika izlemektedir. Tabii ki, günümüzde birçok gelişme de oldu; TRT Kürdi’nin yayını, okullarda Kürt bölümlerinin açılması, siyasette Kürtçe propagandanın önünün açılması gibi Kürtlerin inkârı noktasında bir parça yol alındı ama Kürtlerin taleplerinin ortaya konulmasından sonra devletin şiddeti kullanması devletin hala daha eski politikasına devam ettiğinin göstergesidir. Devletin de bu yaklaşımını terk etmesi lazım. Çözüm sürecinde olduğu gibi silahsız bir ortam oluşması lazım. Bizim temel talebimiz silahsız bir siyasi ortamdır.

“Halk şiddet ortamı istemiyor ve şiddeti kullanan her iki tarafı da suçluyor”

Şiddet kullanıldığında, şiddeti kullananların yanında sivil, günahsız insanların da zarar görüyor bu her zaman böyle olmuştur. Örneğin canlı bomba eylemleri, araba yüklü bombalar, ya da çatışmalar esnasında tesadüfen orada bulunan sivil insanların hayatını kaybetmesi, bütün bunlar şiddet ortamının doğal sonuçlarıdır. Ve bugün şiddet politikasının sebep olduğu iç göç de son derece vahimdir. Özellikle Sur sürecini değerlendirdiğimizde halkın şiddet ortamı istemediğini ve şiddeti kullanan her iki tarafı da suçladığını gördük. Biz, Kürt halkının bütün bunları hak etmediğini söylüyoruz ve Sur’da, Nusaybin’de, Silvan’da, Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da yaşananları asla tasvip etmiyoruz. Bunlar Kürt halkına büyük bir cezadır, sıkıntıdır ve bir an önce bu durumun son bulmasını da istiyoruz.

“Halk kendi şehrinde Koçber oldu”

Halk kendi şehrinde koçber oldu, yani göç etti. Halk birçok sıkıntı yaşadı ve halkımızla dayanışmak için ilk yardım kampanyasını da HAK PAR olarak biz başlattık. Yaklaşık 350 aileye gıda ve giysi yardımında bulunduk. Ve bu çabalarımız hala daha sürmektedir. Sur adeta yıkıldı ve devletin de bu konudaki politikası son derece yanlıştır. PKK’nin hendek, barikat kurarak yaptığı siyaset ne kadar yanlışsa, devletin de bir bütün olarak şehirleri yıkması o kadar yanlıştır.

 

 

 

“Sur’da zarar gören mağdur olan insanların zararları karşılansın”

Tabii ki,  Sur’un başka özellikleri de vardı. Sur UNESCO’nun koruması altında olan tarihi bir bölgedir. Bugün Sur’da ne yapılacağını tam olarak da bilmiyoruz. Hükümetin söylediğine göre, tarihi yapılara dokunulmayacak, yıkılan yerler istimlâk edilecek, insanlar mağdur edilmeyecek deniliyor ama sonuçları nasıl olacak bilemiyoruz. Bizim bu konuda söyleyeceğimiz şudur: Sur’da zarar gören, mağdur olan insanların öncelikle zararlarının giderilerek evlerinin kendilerine teslim edilmesidir. Bunun yanında zarara uğrayan esnafların, tüccarların zararlarının tazmin edilmesi gerekiyor. Çünkü bunların sebebi devlettir, bu sonuçları ortaya çıkaran devletin şiddet politikasıdır. Şehirlerin merkezi ki, Sur Diyarbakır’ın kalbidir, Tankla, topla yıkılması yanlıştır.

Sur için alınan ‘Acil Kamulaştırma’ kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Acil yapılan her işte mutlaka eksik ve yanlış birçok yan olur”

Kamulaştırma hükümetin tasarrufundadır. Kamulaştırmanın birçok şekli var. Bunların bir kısmı normal kamulaştırmadır ki, burada normal bir kamulaştırma uygulanmamaktadır. Normal kamulaştırmada tarafların itiraz hakkı, bilirkişi değiştirme hakkı mahkeme hakkı vardır ama şuanda acil bir istimlâk durumu söz konusu olduğu için bu saydığım hukuki süreçler yaşanmamaktadır. Bir yasa çıkarılıyor ve bu yasa gereği acele kamulaştırma yapılıyor. Ne kadar doğru ne kadar yanlış olacağını şimdiden kestiremiyoruz. Ama acil yapılan her işte mutlaka eksik ve yanlış birçok yan bulunacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bizim bu konuda hükümete de çağrımız şudur: Suriçi yeniden dizayn edilirken tarihi dokusunun bozulmaması, Sur’da hukuku olan insanların hukukunun kaybolmaması, zarar gören insanların zararlarının tazmin edilmesi, Sur’u yeniden imara açarken de Surların, Hevsel bahçelerinin muhafaza edilmesi yönündedir.

Sur’un kamulaştırılmasındaki ‘kamu yararını’ siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Sur’daki siyasi bir kamulaştırmadır ve çok doğru sonuçlar verebileceğine de inanmıyoruz”

Tabii ki, buradaki kamulaştırmada politik hesapların olduğunu düşünüyoruz. Kamu yararı dediğiniz, çok az bir alanı kaplar, çok acil bir iş olur; bir Sur isale hattı güzergâhı olur, bir ana yol güzergâhı olur orada kamulaştırma yapılır. Ya da beklediğinde yeni zararlara, sıkıntılara yola açabilecek bir durum olduğunda acil kamulaştırma yapılabilir. Sur’daki siyasi bir kamulaştırmadır ve çok doğru sonuçlar verebileceğine de inanmıyoruz. Ama yasa çıkarıldıktan sonra da bunun sorumluluğu ve ardından gelişecekler de hükümete aittir. Burada bu durumda yapılaması gereken STK’ların, sivil halkın hak kayıpları yaşanmaması için demokratik mücadele yöntemleriyle karşı tavır geliştirmeli ve haklarını korumalıdırlar. Halka ve sivil toplum örgütlerine bu aşamada düşen görev budur.

 

 

 

Bugünkü çatışmalı süreçten bir çıkış yolu var mı bu konuda sizin öneriniz nedir?

“Hükümetin Kürt sorunundan çözüm diye anladığı PKK’nin silahsızlandırılmasıydı”

Ne hükümet ne de PKK tarafı masaya gerçekçi bir proje ile oturmadılar. Hükümetin Kürt sorunundan çözüm diye anladığı PKK’nin silahsızlandırılmasıydı. PKK’nin Kürt sorunda çözüm diye anladığı da bir takım yerlerin kendisine teslim edilmesiydi. PKK’nin önerdiği ‘özyönetim’ nedir ne değildir, Kürt halkı bunu kabul ediyor mu etmiyor mu bu hiç konuşulmadı. Bugün hâlihazırda yerel yönetimlerde zaten yüze yakın belediye’ye sahipler. Yerel yönetim dediğimiz bundan öte nedir ki. Bizim önerimizde de zaten yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkezi üniter yapıdan ademi merkeziyetçi yönetim yapısına geçmek vardır. Bu da şu demektir; yerel yönetimlerde iktidar olacaksınız, yerel yönetimlerle bu işi yürüteceksiniz. Yerel yönetimlerin ellerinde olduğu ve en yüksek oy oranına ulaştıkları yerde barikat, hendek siyasetiyle halka büyük sıkıntılar yaşattılar. Tarafların bir çözüm projeleri olsaydı, çözüm süreci bu şekilde bitmeyebilirdi. Tarafların çözüm projeleri olmamasından kaynaklı her iki taraf da birbirinden bahane arayarak şiddet ortamını körüklediler. Şiddet ortamını kullanmak kime yarıyor, elinde şiddet araçları bulunduranlara yarıyor. AK Partiye yarıyor, PKK’ye yarıyor. Bu halk 7 Haziran seçimlerinde şu mesajı verdi. Biz, barışçıl yol ve yöntemlerle sorunu çözmenizi istiyoruz. Gidip parlemontoda bu işi çözün. HDP bu işi başaramadı. HDP parlamento’da bu sorunu demokratik siyasal yöntemlerle çözme şansına sahipti ama bu şansı kullanamadı.

 

 

 

HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde, dokunulmazlıklar konusunda ne düşünüyorsunuz?

“Bu tür yaklaşımlar hiçbir netice vermez, ayrıca uluslar arası hukuka da aykırıdır”

Dokunulmazlıkların kaldırılmasını daha önce de HEP döneminde gördük. Bugünkü yapılmak istenenler bu filmin tekrarıdır ve bir sonuç vermediği de geçmiş pratikte yaşananlarla sabittir. Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri onlarca yıl hapis yattı ve bunun Kürt sorununun çözümüne hiçbir katkısı da olmadı. Eğer dokunulmazlıklar kaldırılacaksa, fikir ve ifade özgürlüğü dışındaki tüm dokunulmazlıkların kaldırılması gerekiyor. Ama gelinen noktada, bu çatışmalı ortamda, sırf gözdağı vermek, bir takım çevreleri susturmak için dokunulmazlıklar kaldırılıyorsa bu da yanlıştır. Dokunulmazlıkları kaldırmakla bu sorun çözülmez. Yüzlerce, binlerce insanı cezaevlerine tıkmakla da bu sorun çözülmez. 12 Eylül’de yüz binler cezaevlerine atıldı. Hepimiz cezaevi süreçlerinden geçtik, 5 no’luda yattık ne değişti. Bugün daha büyük bir sorunla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla hükümetin dokunulmazlık kaldırma hamlesi ya da vatandaşlık haklarının kaldırılması gibi tedbirler son derece yanlıştır. Bu tür yaklaşımlar hiçbir netice vermez, ayrıca uluslar arası hukuka da aykırıdır. Türkiye bu yaklaşımıyla zaten dünya nezdinde sıkıntı yaşayacaktır. Son Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye bu konuda çok ciddi olarak eleştiri almıştır. Anti terör yasalarında geriye gidilmektedir ve terör yasaları muhalif olanları susturmak için kullanılıyor. Kürt sorununun çözümünde herhangi bir ilerleme yoktur ve bunlar AB raporlarına yansıyan konulardır. Gazetelerin, basının susturulması ciddi eleştirilere konu olmuştur. ABD Türkiye’ye, basına yönelik baskılardan dolayı çok ciddi eleştiriler yöneltmektedir. Bunlar uluslar arası hukukun kabul etmeyeceği konulardır ve bütün bunlar hükümetin lehine olmayacak gelişmelerdir.

 

 

 

“HDP bu noktada da yanlış yapıyor”

Tabii ki hükümete dokunulmazlıkların kaldırılması konusundaki malzemeyi HDP vermektedir. Yani, sivil insanları topluca öldürmeye giden birinin cenazesine de taziyesine de gidilmez. Savaşta ölen, şehit olan insanlar ayrı sivil insanlara yönelik toplu kıyıma sebebiyet veren insanın cenazesine gidilmez. HDP bu noktada da yanlış yapıyor.

Suriye konusunda, Suriye’deki Kürtler konusunda ne düşünüyorsunuz?

“Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerle diyalog içinde olmasını öneriyoruz”

Türkiye’nin kendi içindeki Kürt sorununa bir çözüm projesinin olamaması yansımasını Türkiye dışındaki Kürtlerin sorununda da gösteriyor. Bugün, ticari kazanç, çıkar ön planda olmasaydı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile de bu çapta bir ilişki yaşanmazdı. Bir zaman Barzani’ye aşiret reisi diyorlardı. Bugün Türkiye Suriye’deki bir Kürt kazanımına tahammül edemiyor. Dolayısıyla biz Türkiye’nin aynen Güney Kürdistan’da yaptığını Suriye’de de yapmasını ve Kürtlerle diyalog içinde olmasını öneriyoruz. Biz, Rojava Kürtlerinin, hem ENKS hem TEV DEM bileşenlerinin Hevler ve Duhok’ta anlaştıkları çerçevede federasyon talep etmelerini istiyor ve bu taleplerini de destekliyoruz.

 

 

 

Konuşmanızda hükümetin de bir çözüm projesi olmadığını vurguladınız, çözüm projesi olmayan bir hükümetle siz, HAK PAR olarak nasıl bu sorunu çözeceksiniz?

“Bu hükümetle olmasa bundan sonraki hükümetle”

Bizim, HAK PAR olarak önerdiğimiz metot, karşılıklı uyum ve anlaşma temelinde bir çözüm, yani barışçıl taleplerle bu sorunu ortaya koymaktır. Bu hükümetle olmasa bundan sonraki hükümetle, o da olmasa bir sonraki hükümetle bu konuyu bu tarzda ele alıp çözmektir. Şiddet ortamı sonlandığında ve Kürt halkı bir bütün olarak, ‘Ben insan temel hak ve özgürlüklerimi kullanmak istiyorum, anadilde eğitim, resmi dil ve federatif bir yapı istiyorum’ dediği zaman bu gücün karşısında kimsenin durma şansı yoktur. Ama bu süreç ne kadar sürer onu bilemiyorum. Kürt halkı yüz binler halinde, kimseye zarar vermeden, cam çerçeve kırmadan haklı taleplerini barışçıl eylem biçimleri ile savunmalıdır.

“ Bugün için en büyük talebimiz çatışmaların son bulmasıdır”

Bizim bugün için en büyük talebimiz çatışmaların son bulmasıdır. Ondan sonra zaten her şey kendi rayına oturur, doğal akışına kavuşur. Bütün konular, sorunlar gündeme getirilir masaya yatırılır ve çözümünü de bulur. Çünkü artık Ortadoğu eski Ortadoğu değil. Kalemle çizilmiş, otokratik, totaliter devletler ayakta duramıyor. Irak yıkıldı, şimdi Suriye yıkılıyor ve buranın yeni bir statüye kavuşturulması noktasında savaş sürüyor. Arap baharıyla birçok Arap ülkesi değişti. Türkiye de eninde sonunda bu süreci yaşayacak ve diyalog, uzlaşı ile eşitlik temelinde bu soruna bir çözüm bulunacaktır.

 

Ali Abbas YILMAZ / ÖZEL HABER

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.