Karakoç: “Cumhur İttifakı”na karşıyız

Karakoç: “Cumhur İttifakı”na karşıyız
HAK PAR Genel Başkanı Refik Karakoç, “Kürt seçim ittifakı’nın neden dışına çıktıkları konusunda Tigris Habere önemli açıklamalarda bulundu.

 

Ali Abbas Yılmaz/ Özel haber

 

Bağımsız adaylarla seçime gidelim dedik

İttifakların ilkeler üzerinden yapılması gerektiği ve ufukta ittifak yapılabilecek güçler arasında HDP’nin zayıf ihtimal olduğu noktasında görüş belirttiklerini ifade eden Karakoç, “Kürt İttifakı” içinde neden kalmadıklarına ilişkin şunları söyledi: “Genel bir deyim var, ‘Görünen köy kılavuz istemez’. Her partinin yazdığı çizdiği şeyler, programlar,  günlük olarak verilen siyasi mesajlar ortadadır. Biz önceki röportajlarımızda da HDP ile bir ittifakın zayıf olduğunu belirtmiştik. Bunu toplantılarda da ifade ettik. Önce biz kendi alternatifimizi yaratalım dedik. En nihayetinde her şeye rağmen bağımsız adaylarla seçime gidelim dedik. Ancak erken seçim kararı açıklanınca bazı arkadaşlarda farklı yönelimler ortaya çıktı. Biz nereden gelirse gelsin bir iki milletvekilliğine evet diyemezdik.”

İkinci turda adayların niteliğine bakarak tavır geliştireceğiz

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hangi ittifakı destekleyeceklerini henüz netleştirmediklerine ve bu konuyu seçimlerin ikinci turuna kadar ucu açık olarak bekleteceklerine vurgu yapan Karakoç, “Biz HAK PAR olarak adayların propaganda dönemini izleyeceğiz ve ikinci tura kalan adayın niteliğine bakacağız. Yani, söz konusu adayın çözüm önerilerine, taahhütlerine, vaatlerine bakacağız ve bunun üzerinden bir değerlendirme yapacağız. Partimizin yaklaşımı bu olacaktır. Yani, anlık değerlendirmelerle bu sürece müdahil olmayı düşünüyoruz. Tavrımız oy kullanmak ama tasvip etmediğimiz adaya oy vermemek şeklinde de olabilir. Biz bu konuyu henüz ucu açık bir tarzda tutuyoruz” diye konuştu.

‘Cumhur ittifakı’na en başından beri karşıyız

Karakoç, Cumhur ittifakına yaklaşımlarına ilişkin ise şu ifadeleri kullandı: “Bugün ise biz parti olarak Cumhur ittifakının karşısında açık ve net bir tavır sahibiyiz. Keşke bu ittifakın karşısında Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, en azından Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemle çözümünün tartışılabileceğini söyleyebilen; örneğin anadilde eğitimi savunabilen bir seçenek olabilseydi. Böyle bir seçeneğe biz açık destek verirdik. Şimdi ise bizim bir değerlendirme sonunda vereceğimiz karar Cumhur ittifakının başarılı olmaması üzerinedir. Çünkü biz buna en başından karşı çıktık ve hala da açık seçik karşıyız.”

 

 

HAK PAR Genel Başkanı Refik Karakoç ile neden “Kürt İttifakı” dışına düştüklerini konuştuk.

‘Daha önce seçimlere katıldık’

Öncelikle daha önce seçime girmiş olan bir parti olarak HAK PAR’ın bu seçimlere katılma yeterliliği kazanamamış olmasından başlamak istiyorum, HAK PAR seçimlere neden katılmadı?

HAK PAR, 2014 ve 2015 yıllarında üç kez seçime katıldı. Bizim seçim hakkımız vardı ancak hükümetin almış olduğu yeni kararlar ve bize göre de hiç de demokratik olmayan, hukuki olmayan uygumlalar yüzünden kurulu olan örgütlerimiz münfesih sayıldı, hukuka dayalı olmayan bazı tasarruflar yapıldı. Kongre süreci geçmiş diye Yargıtay kendi adına fesih göstererek seçim hakkımızın olmadığı bize bildirildi. Biz ise parti olarak söz konusu bu eksiklikleri giderme noktasında ciddi bir çalışma içindeyken, 2019 yerel seçimlerine göre bir program yapmışken, aniden alınan baskın bir seçim kararı ile karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla bu seçimlere katılma imkânı bulmadık. Şuan için Yargıtay’ca münfesih sayılan örgütlerimizi yeniden kurmak ve 2019 yerel seçimlerine yetiştirmek için çalışma yapıyoruz.

‘İktidarın böyle gitmesi Türkiye’nin lehine değildir’

HAK PAR olarak hükümetin erken seçim kararının arkasındaki dinamikleri nasıl okuyorsunuz, sizce hükümet erken seçime neden gitti?

Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki, Türkiye’de gidişat iyi değil. Ekonomi iyi bir noktada değil. Hükümet bugüne kadar başarılı işler yaptığını iddia ediyorsa yol, köprü gibi yapıları ciddi özelleştirmeler yaparak, yani devletin bugüne kadar birikmiş olan mal varlıklarını satarak yaptı. Bugüne kadar devletin sermayesinden yiyerek bu işleri yaptılar. Zaten şuan satacak bir şey de kalmadı ve son olarak şeker fabrikalarını satıyorlar. İkinci bir husus AKP hükümetinin özellikle 2002 /2010 yılları arasındaki icraatları ile 2011 yılından bugüne kadar olan icraatlarını birbirinden ayırmak lazım. İl dönemde AKP’de reformist bir politika vardı. AB sürecine iyi bir yaklaşım vardı. Kürt sorununda ise ciddi adımlar atıldı. Biz HAK PAR olarak bu süreci destekledik ve 2010 referandumuna da bu yüzden destek verdik. Ama 2010’dan sonra AKP’de ciddi değişimler oldu, reformlar durdu ve hatta önceki yaptıklarından geri adımlar atmaya başladılar. Kürt sorunu yok denildi. Kürt sorununda ret, inkâr ve şiddet politikasına dönüldü. Nitekim şuan da OHAL ile idare ediliyoruz. Şuan Türkiye bütün komşularıyla ve AB devletleriyle sorun yaşıyor. Bu da seçimlerin erkene alınmasında bir faktördür. Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve yeniden şiddet ortamına dönülmesi hükümetin yeni partnerler aramasına sebep oldu ve bunun sonucunda da yeni politikalar geliştirildi. Güney Kürdistan’daki referanduma karşı takınılan olumsuz tavır, Rojava’daki gelişmeler hükümetin yanlış politikalar izlemsine sebep oldu. Hâlbuki hükümet Kürt sorununu, eşittir PKK, şiddet sorunu olarak görmemiş olsaydı, Kürt halkıyla barışık olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti devleti, hükümeti çok ciddi avantajlar elde edecekti. Türkiye eğer Bağımsızlık referandumunda olumsuz bir tavır takınmamış olsaydı bugün Türkiye’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile ticareti çok daha üst seviyelere çıkacak ve ihracatı birinci sıraya yükselecekti. Düne kadar Türkiye’ye akan Kerkük Petrolü, referandum sonrası gelişmelerden sonra şimdi İran’a akıyor. Hükümetin yanlış siyasetin Türkiye’ye maliyeti bu. Tüm bu gelişmeler hükümeti baskın bir seçim yapmaya zorladı. Tabii muhalefetin hazırlıksız yakalanması da bir etkendir. AK Parti MHP ittifakı bugün böylesi bir projede bir aradadır ve umarım bu proje başarıya ulaşmaz. Çünkü bu projede insan yoktur, demokrasi yoktur, hukuk yoktur, Kürt sorununun çözümü yoktur. Bütün komşularla, AB ile kavga vardır ve bu iktidarın böyle gitmesi Türkiye’nin lehine değildir. Bu nedenle bu iktidarın bu seçimlerde bir ders alması lazım.

‘Biz bu Kürt karşıtı politikanın bir karşılığının olması gerektiğini düşünüyoruz’

AK Parti MHP ittifakına vurgu yaptınız, söz konusu bu ittifakın bölgeye, bölgedeki Kürt seçmene yansıması nasıl olacaktır. Sizce muhafazakâr Kürt seçmenler bu seçimde bir tavır değişikliğine gider mi?

Tabii ki, bu politikaların seçimlere yansımaması için bir neden yok. AKP’nin özellikle referandum sürecine karşı takındığı tavır, yalnız Türkiye’deki Kürtleri değil bütün Kürtleri huzursuz etti. Hakeza Afrin meselesi, Türkiye’nin Afrin’e girmesinin uluslar arası anlamda hiçbir hukuki gerekçesi yoktur. Yapılan şeylere bakıyoruz, Kürtlerin demokratik olarak referandum hakkını kullanması. Referandumun bir yaptırımı da yok sadece bir irade bayanı ama ona karşı takınılan tavır çok yanlış. Nasıl ki Türkiye başkanlık istemine gitmek için bir referanduma gitti ve yüzde 51 oy ile bu kabul edildi ve bu sonuca herkesin saygı duyması gerektiği beyan edildi. Irak’ta yapılan da budur ve orada yüzde 93 oy oranı ile bir halk kendi kaderi ile ilgili bir tavır ortaya koyuyor. Bu ise uluslar arası hukuka aykırı bir eylem tarzı olarak gösteriliyor. Bütün bu yaşananların Kürtlerde bir kırılma yaratması gerekiyor. Biz bu Kürt karşıtı politikanın bir karşılığının olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz yaptığımız bütün etkinliklerde, toplantılarımızda, kongrelerimizde bunu anlatıyoruz ve yarın seçim meydanlarında da bunları anlatacağız. Bizim sahadaki gözlemlerimize göre de bir kırılma olacak. Biz tam da bu kırılmanın seçimlere yansıması için çaba sarf edeceğiz.

‘Yerel seçimlerde Kürtler arasında başarılı bir seçim platformu için uğraş veriyorduk’

HAK PAR olarak bir dönem “Kürt İttifakı” görüşmelerinde yer almıştınız. Dört parti ve bir siyasi hareket anlaştı ve bir deklarasyon yayınlandı. HAK PAR ise bu ittifaktan ayrıldı, partiniz son anda neden ittifak dışında kaldı?

Öncelikle şunu vurgulamak isterim, biz söz konusu bu diyaloglara başladığımızda baskın bir erken seçim yoktu. Biz önümüzdeki yerel seçimler için organize olmuştuk. 2019 Mart’ında yapılacak olan yerel seçimlerde Kürtler arasında başarılı bir seçim platformu için uğraş veriyorduk. Biz tam da 2019 yerel seçimlerine yetişebilmek için bir platform ile hareket edelim istedik ve bunu toplantılarda da dile getirdik. İki ay süren görüşmeler sonucunda ise şöyle bir çerçeveye ulaştık; 5 parti ve bir siyasi hareket seçimlerde birlikte hareket etme kararı aldık. Seçim yeterliliği kazanan bir ya da iki partinin çatısı altında seçimlere girme kararı aldık. Eğer her şeye rağmen aksilik çıkar ve hiçbir parti seçim hakkını elde edemezse o taktirde o zaman bağımsız adaylarla seçime girecektik. Bunların dışında ise STK ve kanaat önderleri ile bu ittifakı daha da genişletmek için bir mutabakat sağlamıştık. Tam da mutabakata varılan bu prensipleri yazılı hale getirme ve kamuoyu ile paylaşma noktasında iken bir kısım katılımcıların itirazları oldu.

 

‘Biz bu aşamada kolay kolay birileriyle ittifak etme şansının olmadığını söyledik’

Hangi konuda?

Bir partinin şemsiyesi altında seçime girme konusu konuşulmasın çünkü henüz hiçbir partinin seçime girme yeterliliği yoktur. Biz de bu gerekçenin yersiz olduğunu ve eğer seçim hakkı kazanan bir parti olmasa zaten bağımsız adaylar üzerinden seçimlere katılma konusunun konuşulduğunu belirttik. Üçüncü toplantıda kimi partiler bu metni biraz daha yumuşatarak konunun dördüncü bir toplantıya ertelenmesi sağlandı. Dördüncü toplantıda ise seçim işbirliği konusunda ucu açık bir metin karşımıza çıktı. Bu arada da baskın erken seçim gündeme geldi. Bu noktada ise biz HAK PAR olarak diğer arkadaşlardan farklı düşündük. Çünkü asgari bir ittifak için bizim parti olarak programatik çerçevemizin kabul edilmesi gerektiğini ifade ettik.  Somut olarak konuşursak biz bu aşamada kolay kolay birileriyle ittifak etme şansının olmadığını söyledik. Bir ya da birkaç milletvekilliği için bizim birileriyle pazarlık etme gibi bir siyasetimizin olmadığını dile getirdik. Yani, ilkesiz ittifaklardan yana olmadığımızı beyan ettik. Yani, kimlerle seçim ittifakı yapılabilir noktasında çıkan tartışmalar kapsamında biz HDP dahil olmak üzere ittifak yapılabilecek partiler bulmayız noktasında görüşlerimizi ifade ettik. Bizim ittifak görüşmelerinde bulunduğumuz arkadaşlar ile ayrım noktamız budur.

‘İlkeli birliklerden yanayız’

Dört parti ve bir siyasi hareket olarak ittifakta anlaşan yapılar bir deklarasyon yayınladılar ve burada bir takım prensipler sırladılar. Siz HAK PAR olarak söz konusu bu prensiplere ilişkin neler söylemek istersiniz, siz bu prensiplere katılmıyor musunuz?

Bu deklarasyonda herkesle diyalog var, uzlaşı var. Aslında biz diyalog ve işbirliğinden uzak duran bir parti değiliz ama biz bunun ilkeler etrafında olmasını isteriz. Biz doğruya doğru eğriye eğri deriz. Bunun en somut örneği 2010 referandumudur.

‘Biz kendi alternatifimizi yaratalım dedik’

Diyalog ve işbirliğinden uzak olmadığınızı belirttiniz ancak peşinen ittifak yapılacak parti olmadığını da söylediniz. Oysa bugün aralarında ittifak sağlayan beş yapı HÜDA PAR ve HDP ile görüşüyor. Peki, bütün bu güçler arasında bir ittifak sağlanırsa siz parti olarak bugünkü konumunuzu gözden geçirecek misiniz?

Genel bir deyim var, ‘Görünen köy kılavuz istemez’. Her partinin yazdığı çizdiği şeyler, programlar,  günlük olarak verilen siyasi mesajlar ortadadır. Biz önceki röportajlarımızda da HDP ile bir ittifakın zayıf olduğunu belirtmiştik. Bunu toplantılarda da ifade ettik. Önce biz kendi alternatifimizi yaratalım dedik. En nihayetinde her şeye rağmen bağımsız adaylarla seçime gidelim dedik. Ancak erken seçim kararı açıklanınca bazı arkadaşlarda farklı yönelimler ortaya çıktı. Biz nereden gelirse gelsin bir iki milletvekilliğine evet diyemezdik.

‘İkinci turdaki tavrımızın ucu açık’

Peki, bu aşamada HAK PAR seçimlerde özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir pozisyon alacak, Cumhurbaşkanlığı seçiminde HAK PAR hangi ittifaktan yana tavır koyacak?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde parlamenter sisteme dönüş ihtimali var. Yani, eğer Cumhur ittifakı yüzde 50+1’i bulamazsa önceki referandumun da bir anlamı kalmıyor. Bu yüzden son derece önemli bir seçim. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların düşmemesi için oy kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Cumhur ittifakının adayı belli, diğer adaylar da netleşti. Yalnız koşullar hala belirgin hale gelmediği için, yani propaganda süreci daha başlamadığı ve adayların ne söylediği ortaya çıkmadığı için ve biz kendi adayımızı da birinci tur için çıkarmadığımız için bizim açımızdan birinci tur önemli değil. Bizim öngörümüze göre birinci turda Cumhurbaşkanı adayının seçilme ihtimali düşüktür. Dolayısıyla seçimler ikinci tura kalacaktır. İkinci turda da en yüksek oyu alan iki aday yarışacak. Bir aday zaten belli, Erdoğan; öbür aday ise şuan mevcut adaylar arasından biri olacak. Biz HAK PAR olarak adayların propaganda dönemini izleyeceğiz ve ikinci tura kalan adayın niteliğine bakacağız. Yani, söz konusu adayın çözüm önerilerine, taahhütlerine, vaatlerine bakacağız ve bunun üzerinden bir değerlendirme yapacağız. Partimizin yaklaşımı bu olacaktır. Yani, anlık değerlendirmelerle bu sürece müdahil olmayı düşünüyoruz. Tavrımız oy kullanmak ama tasvip etmediğimiz adaya oy vermemek şeklinde de olabilir. Biz bu konuyu henüz ucu açık bir tarzda tutuyoruz.

‘Cumhur ittifakına karşıyız!’

Eğer seçimler ikinci tura kalırsa muhalefetin ikinci turda en çok oyu alan adayının propaganda süreci, taahhütleri vs. bunlarla ilgili ucu açık bir pozisyonunuz var, yalnız Cumhur ittifakının programı da taahhütleri de belli. Peki, sizin Cumhur ittifakına bakışınız nedir?

Bizim HAK PAR olarak zaten referandumdaki tavrımız da dolayısıyla Cumhur ittifakına karşı tavrımız da açık ve nettir. Biz partili Cumhurbaşkanlığı referandumu yapıldığı zaman çok net gerekçeler ortaya koyduk. Dedik ki, söylenen, yazılan ve tarif edilen sistem her şeyi tekliğe götüren bir sistemdir. Tek devlet, tek vatan, tek dil, tek bayrak. Bu Kürtlerin inkârı üzerine kurulu bir sistem. Demokrasinin önünü kapatan bir sistem. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor ve yetkiler tek elde toplanıyor. Parlamento devre dışı kalıyor. Yani, tek adam yönetimine doğru bir gidiş var. Dolayısıyla böyle bir sisteme bizim evet deme imkânımız yoktur. Hatta bize o dönem eleştiriler yöneltildi, Vatan Partisi, CHP, HDP ile aynı paralele düşüyorsunuz diye ama biz doğru bildiğimizi yaptık ve doğruyu yaparken de kimlerle aynı paralele düştüğümüzün önemli olmadığını vurguladık. Biz 2010 referandumunda da AKP’yi destekledik, çünkü o zaman doğru olanın o olduğunu düşünüyorduk. Bugün ise biz parti olarak Cumhur ittifakının karşısında açık ve net bir tavır sahibiyiz. Keşke bu ittifakın karşısında Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, en azından Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemle çözümünün tartışılabileceğini söyleyebilen; örneğin anadilde eğitimi savunabilen bir seçenek olabilseydi. Böyle bir seçeneğe biz açık destek verirdik. Şimdi ise bizim bir değerlendirme sonunda vereceğimiz karar Cumhur ittifakının başarılı olmaması üzerinedir. Çünkü biz buna en başından karşı çıktık ve hala da açık seçik karşıyız.

 

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.