Kentteki yapılaşma piyasaya emanet

Kentteki yapılaşma piyasaya emanet
Diyarbakır’ın kent sorunlarına ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulunan HDP Diyarbakır Milletvekili ve Dış İlişkilerden sorumlusu Hişyar Özsoy, tarım arazilerine imar izni verilmesinin yanlış olduğunu ifade etti.

HDP Diyarbakır Milletvekili ve Dış İlişkilerden sorumlusu Hişyar Özsoy, kent sorunlarını Tigris Haber’e değerlendirdi.

 ‘Benim bildiğim 75’inci yol üzerine çivi çakılmayacaktı’

Kentteki yapılaşmaların tarım alanlarına doğru genişlemesini ve tarım arazilerinin betonlaştırılmasını değerlendiren Özsoy, HDP’li belediyelerin de bundan sorumlu olduğunu kabul ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Evet, kesinlikle sorumludurlar. Ben bunu eleştirmiş de bir insanım. Siyasete girmeden önce de siyasetteyken de bunun yanlış olduğunu savundum. Bu kentte açıkça şöyle bir problem var: Bir bütün olarak; belediyeler, siyaset kurumları, devlet kurumları konut işinin içinden çıkamadılar ve bu iş tamamen piyasanın denetimine sunuldu. Bu işi piyasanın insafına bırakırsanız, piyasa vatandaşın barınma hakkını düşünmez. Piyasa, elde edeceği karı, rantı düşünür. Maalesef, bizim belediyelerimiz dahil Diyarbakır’ın konut meselesini piyasaya bıraktı. Kentte siz hiç sosyal konut gördünüz mü? Hangi müteahhit gitmişse arsayı kapatmış ve üzerine bina dikmiş de dikmiş. Bu son 20 yıldır devam eden bir yöntem olmuş. Bu durum hem eleştirilmesi hem de alternatif üretilmesi gereken bir konu. Aslında 2005-2006 yıllarında aşağı Bağlar’da Osman Baydemir döneminde sosyal konut projeleri yapıldı. Ben o dönem belediyenin Dış İlişkiler Koordinatörlüğü’nü yapıyordum. O dönem örnek projeler de oluştu. Aslında oradaki projelerde kat sınırı, yeşil alan, kent imar planına göre bazı kriterler koyuyorsunuz ve bu müteahhitlerin işine gelmedi. Çünkü az kazandıklarını düşünüyorlardı. Müteahhitler için bu projeler cazip olmayabilir ama devlet kurumlarının bu projelere kaynak bulması lazım. Bir sosyal devlet olarak vatandaşa sağlıklı, uygun konutlar üreteceksiniz. Burada kar mantığı aranmaz. Neyse, bu konuda taslak projeler de vardı ama bir noktadan sonra iş piyasaya devredildi. Bana sorarsanız kentte müteahhitlerin insafına terk edilmiş çok kötü bir yapılaşma var. Öyle bir yapılaşma var ki, kenti yırtmış durumda. Zenginler, durumu iyi olanlar bir tarafta, yoksullar bir tarafta. Kent adeta sınıfsal olarak bölünmüş. Kentte sadece mekânsal bir ayrışma yok, sınıfsal ayrışma da var. Yoksullar bazı mahallelere sıkışmış durumda. Keşke koşullarını olgunlaştırabilsek de kentte birkaç tane sosyal konut projesi yapılabilse. HDP olarak bizi öyle bir vahşetin içine sıkıştırdılar ki, bu meselelere gelemedik. Hal bu ki, sosyal devlet yapamıyorsa da belediyeler elindeki kaynakları sosyal devlet mantığına göre planlamalı ve halk için sosyal konutlar üretebilmeli. Ben 2008 yılının başına kadar buradaydım ve benim bildiğim 75’inci yol üzerine çivi çakılmayacaktı. Normalde kent planı buydu. Aradan birkaç yıl geçti ve artık iş çığırından çıktı, yapıların ucu bucağı görünmüyor. Yani, bir noktadan sonra siyasi irade kırılmış ve sonrasında da iş artık piyasaya, sermayeye ve müteahhitlere kalmış. Bence Diyarbakır’a çok büyük bir kötülük yapılmış.”

‘Gençler ev kuramıyor, 30 yaşına gelen genç ailesinden bağımsızlaşamıyor’

 Kentteki genç işsizlerin sorunlarının yapısal meseleler olduğunu dile getiren Özsoy, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bunlar Türkiye’nin ekonomik yapısıyla ilgili meseleler. Bize de çoğu zaman iş talepleri geliyor. Normalde bunlar milletvekillerinin işi değildir ama yine de eldeki imkânlarla yardımcı olmaya çalışıyoruz. Türkiye genç nüfusun özellikle de diplomalı nüfusun fazla olduğu bir yer. Herkeste diploma var ama iş yok. Nüfus sürekli artıyor ama iş imkânları azalıyor. Gençler kimi işlere yönlendiriliyor ama bizim iş dediğimiz; gerçek anlamda çalıştığında kiranı ödeyebileceğin, ev sahibi olabileceğin, çocuklarını okutabileceğin işle de maalesef çok fazla kalmadı. Birçok gencimiz asgari ücretlere alakasız işlerde çalışıyorlar. Bu mesele belediyeler eliyle çözülecek meseleler değil. Siyasetçiler der mesela, yapacağız, edeceğiz falan. İktidar vekilleri her şeye he he yaparız diyorlar da öyle bir şey yok. Türkiye eğer kendi iç sorunlarını çözüp siyasi sorunlarını giderir belli bir istikrar oluşturup ekonomiye belli bir düzen vermezse, ben size garanti veriyorum çok büyük toplumsal patlamalara gebeyiz. İntihar olayları inanılmaz yükselmiş durumda. Bingöl intiharlarda hep üçüncü sırada, çok fazla intihar oluyor. Yılda 20-25 genç intihardan ölüyor. Gençler ev kuramıyor, 30 yaşına gelen genç ailesinden bağımsızlaşamıyor. Babalarımız 20 yaşında evlenir, çoluk çocuk sahibi olurlardı. Şuan gençler 35 yaşında ev kurabilecek imkânlardan yoksun. Niye, çünkü düzenli bir iş bulmaları lazım. Eskiden devlet dairesine kapıyı attığında iş tamamdı. Şimdi böyle bir durum da yok. Sürekli artan bir nüfus, daralan bir ekonomi. Devlet kurumları zaten şiştiği kadar şişmiş. Açıkçası ben devletten korkmuyorum, her türlü vahşetini gördük. Allah yukarıda, zerre kadar bir korkum yok. Fakat ben gençleri gördüğüm zaman ya da okulların önünden geçtiğim zaman gerçekten içimi bir korku sarıyor. Bağlar’da okulların önünden geçiyorum, binlerce çocuk, bunlar ne olacak? Nasıl büyüyecekler, yarın iş sahibi olabilecekler mi? Birçoğu iş sahibi olmayacak, birçoğunu yolda kaybedeceğiz, çünkü koşulları biliyorum. Bağlar, nüfusunun yarısı 18 yaşın altında olan bir yer. 200 bin tane gencimiz var Bağlar’da. Korkumun, ürkmemim nedeni sorunların büyüklüğüdür. Türkiye’de genel anlamda siyaset değişmezse; hukuk, demokrasi, insan hakları vs. buraları çözemezsek ekonomi de çözülmeyecek ve toplum her tülü patlamalara, sıkıntılara açık hale gelecek.

‘Diyarbakır gibi bir kent niye 4 yıl seçilmeyen biri tarafından yönetilsin?’

HDP’li belediyelere atanan kayyumlara gerekçe yapılmaya çalışılan “örgüte para aktarıldı” iddialarının gerçeği yansıtmadığını ifade eden Özsoy Şunları söyledi: “Böyle bir iddia da yok ama diyelim ki, Belediye Başkanı örgüte para aktardı. Aldın Belediye Başkanı’nı. Belediye Meclis var, kendi içinde başkan seçsin. Onu da mı yapmıyorsun, seçimleri yenile. Diyarbakır gibi bir kent niye 4 yıl seçilmeyen biri tarafından yönetilsin? Bunun yöntemleri var. Belediye Başkanı yok, belediye meclisi yok. En son Kars’ta Ayhan Bilgen, gözaltındayken çekildi ve belediye meclisi kendi arasında yeni bir başkan seçsin diye. Ne oldu, hemen belediye meclisini de gözaltına aldılar. Niyet bozuk olunca durum bu. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun konu hakkındaki raporunda diyor ki, belediye başkanını aldınız ve yaptığınız suçlamaların kanıtlarına bakıyoruz ortada bir şey yok. Siyaseten bunları tutukladınız. Peki, belediye meclisinin ne günahı var, niye çalıştırmıyorsunuz? Belediye meclisinin elinden başkanını seçme hakkını almışsınız. Niye: ‘Terör meselesi ile soruşturma olduğu için’. Açıkça söyle ki, Kürt olduğu için bırakmıyorum. Seçim yok, ne yapıyorlar Ankara’dan Vali göndereceğim, sizi yöneteceğim. 5 milyondan fazla insanın temsil edildiği belediyeleri 8 yıl boyunca Ankara’dan, Süleyman Soylu kimi isterse o yönetecek. Bunun tutunabilecek bir tarafı yok. Bu mantık faşist bir mantıktır. Topluma güvenmiyor. Tabii, şunu demiyoruz Gültan Başkan da olsa Diyarbakır’ın bütün sorunlarını çözerdik, bunu demiyoruz. Çünkü belediyeyi aşan sorunlar var. Gerçekçi olmak lazım. Geçen dönem başka bir kentimizde, Bingöl’de belediye başkan adayıydım. Diğer partilerin projelerine bir baktım, broşür yapmışlar ve bir kent stadyumu koymuşlar oraya, Amerika’da bir stadyumun fotoğrafını koymuşlar. Kentte battı çıktılar yapacaklarını söylüyorlar. Kentin bir ucundan girip diğer ucundan çıkacaklarmış. Belediyenin bütçesine bakıyorum, borcuna bakıyorum ve bir de söylenen projelere bakıyorum olacak iş değil. Bu bütçeyle bu borçla Bingöl’ün Amerikan stadyumuna mı ihtiyacı var? Bana dediler ne düşünüyorsun, ne yapacaksın; ben şunu dedim: İlk olarak bir tuvalet yapacağım. Engelliler tuvaleti. Bingöl’de 10 bin engelli var ve kent merkezinde bir tek engelli tuvaleti yok. 100 bin TL ile 2 tane engelli tuvaleti yap, 10 bin insanın hayatına direkt dokun.”

‘Zor zamanlar için birikmesi gereken paraları yemişler’

Kentteki pandemi sürecini ve artan vaka sayılarını değerlendiren Özsoy, kentte de Türkiye genelinde de durumun kötü olduğunu söyledi. Özsoy, şöyle konuştu: “İktidarın verdiği rakamlarla bizim tabiplerden aldığımız rakamlar arasında uçurum var. Türkiye genelinde 80 ölü dendiğinde sadece İstanbul’da 160 ölü çıkıyor. Şu anlaşılır, zaten ekonomi kötü ve iktidar kapanmamaya çalışıyor. Bu işi de vatandaşa bırakıyor. Çünkü iktidar kapattığında vatandaşın ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda. Devlet zaten böylesi zamanda lazımdır. Niye millet kendisi kapansın? Vatandaşın parası kalmamış, esnaf sıkışmış. Böyle bir durumda devlet çıkıp diyecek ki, hiç korkmayın, ben sizin tüm ihtiyaçlarınızı karşılarım. Merkel Almanya’da bunu dedi: Korkmayın, sadece sağlığınıza dikkat edin. Siz bugüne kadar yeterince çalıştınız, vergilerinizi verdiniz. Biz onları biriktirdik, şimdi de oradan sizin tüm ihtiyaçlarınız karşılıyoruz. Bizde ne oluyor, deprem paraları nerede? Deprem oluyor Kızılay’a yardım edin deniyor. Yurt dışı harç pulu bir tek Türkiye’de var. Marmara depreminden bu yana bu harç pulundan onca para toplandı, bu paralara ne oldu? Kimse bilmiyor. Devlet zor zamanlarda vatandaşının yanında olmak için bu paraları biriktirir ama bunlar bu paraları yemişler. Habire para yemişler, devlet kasası boş olur mu? Bir köprü yapmışlar üzerinden kimse geçmiyor, tünel yapmışlar içinden kimse geçmiyor diye oraya habire para ödüyoruz. Şehir Hastaneleri hakeza, ya ne fanteziler yapıyorlar. Türkiye’de para vardı, yok değildi ama onu öyle bir har vurup harman savurdular ki, zor günde devlet vatandaşının yanında olamıyor. ‘En büyük Türk devleti’ hani nerede? Almanya’da devlet vatandaşının yanında. Şu süreçte AK Partililer dahil insanlar bu durumdan rahatsız. İşin doğrusu Covid meselesini beceremediler. Diyarbakır’da 1200’den fazla sağlık emekçisi hasta oldu. Sağlık emekçilerinden can kayıpları oldu. Bir iki aya kadar muhtemelen doktorlar artık hasta seçecekler. Tabiplerden aldığımız bilgi bu yönde. Avusturya 3 hafta kapatma kararı aldı. İstanbul bas bas bağırıyor 2 hafta kapatın diye ama yok. Devlet 2 hafta İstanbul’u kapatacak parayı bulamıyor, nerede bu paralar? Diyarbakır’a gelelim burada herhangi bir önlem falan yok. Bulaşmayı nasıl önleyeceksiniz, dolmuşla gidip geliyor insanlar. Herkesin özel aracı yok. İnsanların birlikte çalıştığı ortamlara bakıyorsunuz, soysal mesafe diye bir şey yok. Tabii her şeyi devletten beklemek de değil, toplumumuz da bazı şeyleri abartıyor. Böyle bir zamanda gitmiş mevlit yapıyor, 50 kişi orada hasta düşüyor. 50 kişi, evin içinde taziye yapıyor. Tabii mesele yasak koymakla da olmuyor bu aynı zamanda bir kültür meselesi. Bulaşıyı önlemede en etkili yöntem sokağa çıkma yasağı, kapanmadır.  2 hafta genel karantina olmak zorundadır. 15-20 gün devlet vatandaşın masrafını karşılasın. Sırf birkaç patron daha fazla kazanacak diye vatandaş ölsün mü? Devletten dünya kadar ihale alan patronlar 2 hafta işçilerini beslesinler. Diyarbakır’da bazı esnaflar var zarar ediyor ama işçisini çıkarmıyor. Evini satıp işçisini çalıştıran esnaf var. Niye, çünkü içinden geçtiğimiz zor dönemde dayanışmak lazım. Bazılarının da imkânı var ama halkla paylaşmıyor. Yani, toplumun da üzerine düşen sorumluluklar var. Fakat her şeyi toplum yapacaksa o zaman biz o kadar vergiyi devlete niye veriyoruz? Burada kapanma işini ne ben siyasetçi olarak ne Vali ne Erdoğan; bu işe doktorlarımız, sağlık emekçilerimi, tabip odaları, kent bileşenlerimiz oturup karar verecekler.”

‘Pandemi süreci hükümetin kontrolünden çıkmış’

 İllerde pandemi sürecinin yönetiminde Valiliklere bağlı İl Hıfzıssıhha Kurulları’nın görev alması üzerine Özsoy şunları söyledi: “İşte Valilikler,  onların hiçbir fonksiyonları yok.  Sağlık Bakanlığı'nın bir fonksiyonu yok.  Erdoğan karar veriyor bunlara.  Böyle bir sistem kurulmuş. Fakat desantralize olsa bu kent görüyor. Bakın doktorlar ne kadar hastanın arttığını görüyorlar.  Bir sürü bilgi geliyor onları inceliyorlar, desinler.  Diyarbakır desin ki, bizim çalışanlarımız bu alanda çalışanlar, bilenler biliyor ki 7 kapatalım, 10 gün kapatalım. Her neyse ama biz hiç bu karar alma süreçlerinin içinde yokuz ki.  Hayatta Diyarbakır'a gelmemiş bir insan orada oturmuş karar veriyor. Türkiye'nin geneli ile ilgili karar veriyor. Sıkıntımız bu yani bu Diyarbakır'ın, Bingöl'ün, İstanbul'un hepsini sıkıntısı o. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Covid-19 toplantılarına çağrılmıyor. Biliyorsunuz yani belediyenin kaynaklarını kullanacaksın, mücadele edeceksiniz. Covid-19 ile böyle tuhaf bir durumdayız dolayısıyla kontrol dışı tamamen yani onlar tek başına kontrol etmek istiyorlar.  Ama gerçekten hükümetin kontrolünden çıkmış,  Allah hepimize kolaylık versin.  Ama yapılabilirse en azından 2-3 haftalık genel bir kapanma durumu, kısmi de olsa kontrol altına alınabilir. Fakat bu da geçirmez onu da söyleyelim. Yani, bu devam edecek vatandaşlarında özellikle devletin vatandaşa bakamadığı, bakmadığın noktada vatandaşın ekstra bir sorumlulukla hareket etmesi lazım.”

HABER- Ali Abbas Yılmaz / ÖZEL

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.