Panel ikinci oturumla sona erdi: “Bir Panzehir Olarak Barış Gazeteciliği”

Panel ikinci oturumla sona erdi: “Bir Panzehir Olarak Barış Gazeteciliği”
Verilen aranın ardından panel, Gazeteci Mahmut Bozarslan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen “Bir Panzerin Olarak Barış Gazeteciliği” oturumuyla devam etti.

TİGRİS HABER - Oturumda Gazeteci Alişer Delek, Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek ve Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan konuşmacı olarak yer aldı.

whatsapp-image-2025-10-11-at-15-03-20.jpeg

Bozarslan: “Medyanın rolü çatışmanın tarafları kadar önemli”

Panelin moderatörlüğünü yapan Mahmut Bozarslan, tartışmanın çerçevesini çizerek, medyanın rolünün barış süreçlerinin kaderini belirleyecek kadar kritik olduğunu vurguladı:

whatsapp-image-2025-10-11-at-15-03-20-1.jpeg

“Sürecin kendisi kadar önemli bir konuyu konuşacağız. Medyanın rolü çok önemli. Önceki barış sürecini deneyimleyen biri olarak, barış süreçlerinde medyanın rolünün çatışmanın tarafları kadar önemli olduğunu düşünüyorum.”

Alişer Delek: “Türkiye travmatik bir toplum, medya ya iyileştiriyor ya tetikliyor”

Bozarslan’ın ardından söz alan Gazeteci Alişer Delek, Türkiye’de medyanın hem toplumsal travmaları derinleştiren hem de çözümün bir parçası olabilecek bir güç olduğunu söyledi: “Burada dinlemesi gerekenler, İstanbul’daki plazalara sıkışmış, kendini kapatmış, ajans haberleriyle yayın yapan medyadır. Türkiye travmatik bir toplum. Bu travmaları tetikleyen ya da çözen medya oldu.”

Delek, özellikle Habur süreci ve KCK operasyonları gibi kritik dönemlerde medyanın kullandığı dilin toplumda derin izler bıraktığını anlattı: “Habur’da milyonlar sevinç gözyaşı döktü, bir o kadar insan hüzne boğuldu. KCK operasyonlarında Kürt siyasetinin en sevilen isimleri sıraya dizilerek servis edildi. Bu travmaları hep medya üzerinden yaşadık.”

Delek, barış sürecinde tarafsızlığın tek başına yeterli olmadığını, gazetecilerin empati ve duygudaşlık geliştirmesi gerektiğini söyledi:

“Kürt meselesinde tarafsızlığın yanına empati, duygudaş haberciliği koymak gerekiyor. Çapraz duygudaşlık yapabilmeliyiz; meselenin diğer tarafını da anlamalıyız.”

Delek, Türkiye medyasının bölgeye ilgisini kaybettiğini belirterek, “Türkiye medyası buraları unuttu. Anakım medya bu süreçten ders çıkarmalı,” dedi ve GGC Başkanı Felat Bozarslan’ın İstanbul’daki haber merkezleriyle doğrudan temas kurmasını önerdi.

Nevzat Çiçek: “Barış gazeteciliği mi, hakikat gazeteciliği mi?”

Delek’in ardından söz alan Nevzat Çiçek, medyanın Türkiye’de çoğu zaman bir “psikolojik savaş aracı” gibi kullanıldığını belirtti.

“Birçok insan medyanın psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığını biliyor. Bugün Türkiye’deki tablo, dünyadaki benzer örneklerle neredeyse aynı. Esas soru şu: Barış gazeteciliği mi yapacağız, hakikat gazeteciliği mi?” dedi.

Çiçek, tarafların haberleri manipüle etme eğiliminde olduğunu, gazetecilerin görevinin ise gerçeği olduğu gibi aktarmak olduğunu söyledi: “Bizim işimiz bu süreci doğru şekilde aktarmak, doğru bilgiyi oluşturmak. Haberi objektif olarak vermek zorundayız. Türkiye’de yorum ve haber iç içe geçiyor; bu da güveni zedeliyor.”

DİTAM araştırmasına atıfta bulunan Çiçek, medyada Kürt meselesinin sadece yüzde 8 oranında “barış perspektifiyle” ele alındığını belirterek, “Bu bile medyanın ne kadar tek yönlü bir dil kullandığını gösteriyor. Medyada diyalog kurmak çok önemli. İnsan tanımadığı insana karşı önyargılı oluyor. Diyalog kurulunca utanma, otokontrol gelişiyor. Çatışma çözümünde medya güven inşa etmenin anahtarıdır.”

Çiçek ayrıca, Güney Afrika’daki barış sürecinin medya boyutunun incelenmesi gerektiğini, Türk medyasının “dezenformasyonla mücadele ve hakikat temelli dil inşası” için benzer bir mekanizma oluşturabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: “Türkiye travma toplumundan zafer toplumuna geçti ama yasını tutmadı”

Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Türkiye’deki kimlik temelli tartışmaların kökeninde meşruiyet ve tanınma sorunu olduğunu belirtti.

Kaynak, “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtleri, Alevileri, Romanları kimlikleriyle değil, bu ülkenin eşit yurttaşları olarak kabul etmek zorunda. Aksi halde toplumun gönlünü kırmış olursunuz”

Kaynak, Türkiye’nin kolektif hafızasında derin travmalar bulunduğunu ifade ederek, “Bu ülke bir travma toplumundan zafer toplumuna geçti ama yasını tutmadı. Kayıplarının yasını tutmayan toplumlar sağlıklı değildir. Türkiye’nin bölünme travmasından kurtulması gerekiyor. Toplumun iç ihanet duygusu üzerine şekillenmiş hissiyatı affetmeyi zorlaştırıyor. Bu anlatıyı değiştirmeden güven tesis etmek mümkün değil” dedi.

Kaynak, güncel sürecin “demokrasi ve insan hakları” değil, güvenlik merkezli ilerlediğini belirterek, “Orta Doğu yeniden yapılanırken Türkiye’nin bu meseleyi çözmesi artık bir güvenlik zarureti. Çünkü bu sadece Türkiye’nin iç meselesi değil, bölgesel bir denge meselesi” ifadelerini kullandı.

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.