TİGRİS HABER - ABD'li milyarder Elon Musk’ın, Başkan Donald Trump'la girdiği tartışmanın ardından ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformunda yaptığı "Üçüncü bir parti kurulmalı mı?" anketinin milyonlarca "Evet" yanıtı alması, Amerikan siyasetinde üçüncü partilerin geleceğine ve geçmişine dair tartışmayı yeniden alevlendirdi.
ABD, iki yüzyılı aşkın süredir ağırlıklı olarak iki partili siyasal sistemle yönetiliyor. 19. yüzyıl ortalarından bu yana Demokratlar ile Cumhuriyetçiler, farklı dönemlerde değişen politik öncelikler ve taban desteğiyle ülke siyasetinde egemen güç olmayı sürdürdü.
Bu iki partinin başarısında güçlü örgütlenme yapıları, ülke geneline yayılmış kampanya ağları, finansman kaynaklarına erişim ve seçim sisteminden kaynaklanan avantajlar etkili oldu.
Amerikan siyasetinde zaman zaman üçüncü partiler sahneye çıksa da mevcut "Kazanan her şeyi alır" sistemi ve eyalet bazlı seçim dinamikleri, bu oluşumların uzun vadeli güç haline gelmesini zorlaştırdı.
Ancak üçüncü partiler, özellikle kritik dönemlerde kamuoyu gündemini değiştirme ve ana partilerin politikalarını etkileme gücüne sahip oldu.
Musk’ın "America/American Party" olarak andığı olası oluşum, "ABD siyasetinde gerçekten kalıcı bir güç olabilir mi ve hatta bir gün iktidarı belirleyebilir mi?" sorusu, uzmanlar tarafından tartışılıyor.
ABD'deki Columbia Üniversitesinden Prof. Dr. Robert Y. Shapiro, Prof. Dr. Andreas Wimmer ve Prof. Dr. Andrew Gelman, ABD'nin siyasi sistemi ve üçüncü partilerin tarihi ve güncel konumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Üçüncü partilerin kısa tarihi: Etkili oldular, ama nadiren kazandılar
ABD siyasi tarihi, iki büyük parti dışındaki oluşumların zaman zaman yüksek oy alıp dengeleri değiştirdiğine tanıklık etti.
Eski Başkan Theodore Roosevelt’in liderliğindeki İlerici Parti (Bull Moose), 1912’de oyların yüzde 27’sini ve 88 Seçiciler Kurulu oyunu aldı, yarışı kazanamadı ama Cumhuriyetçi tabanı bölerek Demokrat Woodrow Wilson’ın önünü açtı.
George Wallace, 1968’de Amerikan Bağımsız Partisiyle 5 güney eyaletini kazanıp 46 Seçiciler Kurulu oyu topladı.
İş insanı Ross Perot, 1992’de ulusal oyların yüzde 18,9’unu alarak iki partili düzeni sarstı ancak hiçbir eyalette çoğunluğu kazanamadığı için Seçiciler Kurulunda tek delege bile elde edemedi. Seçiciler Kurulu, eyaletler tarafından seçilen delegelerin oylarıyla başkanı belirleyen ABD başkanlık seçimlerinin nihai karar organı.
Bu örnekler, üçüncü partilerin seçim sonuçlarını ve gündemi etkileyebildiğini ancak başkanlığı kazanmalarının istisnai derecede zor olduğunu gösteriyor.