Afrin operasyonu Rusya ve Esed’e yaradı

Türkiye’nin Afrin operasyonu ile Suriye’nin siyasal denkleminde yeni hamlelerle daha da gerilen Suriye sahasında uluslararası ve bölgesel aktörlerin pozisyonlarındaki kritik gelişmeleri Vahap Coşkun ile konuştuk.

Ali Abbas Yılmaz / ÖZEL

Türkiye’nin Afrin operasyonu ile Suriye’nin siyasal denkleminde yeni hamlelerle daha da gerilen Suriye sahasında uluslararası ve bölgesel aktörlerin pozisyonlarındaki kritik gelişmeler üzerine Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun önemli açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin Suriye’deki öncelikli tehdit algısının değiştiğini söyleyen Coşkun, Afrin operasyonundan asıl kazançlı çıkanın Rusya ve Esed rejimi olacağını ve Türkiye ile ABD’nin müttefiklik ilişkilerinin Fırat’ın doğusu için daha da sorunlu hale geleceğini ifade etti.

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile Afrin operasyonu ve Suriye’nin siyasal denkleminde uluslararası ve bölgesel aktörlerin değişen, gelişen ilişkilerini ve olası çelişkilerin evrileceği yeni pozisyonlarını konuştuk.

Altı yıldır süren iç savaş Suriye’nin siyasal denkleminde Esad rejimi lehine gelişmelere sahne olurken, bölgenin iki süper gücü ve onların yaslandıkları aktörler sahada güç dengelerini kendi lehlerine çevirebilmek için yeni hamleleri devreye koyuyorlar. Suriye sahasında DAİŞ’in etkinliği gözle görünür bir şekilde azalırken, ÖSO, Esad rejimi ve PYD ve onların destekçileri arasında yeni bir çatışmanın fitili Afrin operasyonu ile ateşlenmiş oldu. Siz bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Suriye’de ikisi süper, ikisi bölgesel güç olmak üzere dört güç mücadele sahasında”

Suriye sahasında aslında dört temel güç var: İki büyük güç Rusya ve ABD, iki de bölgesel güç: İran ve Türkiye. Bugün Suriye, bu dört gücün mücadele sahnesine dönüşmüştür. Tabii bu güçlerden her birinin sahada birlikte hareket ettiği birçok yerel güç de var. Mesela Suriye Demokratik Güçleri (SGD) bir yandan Rusya ve ABD ile iş tutarken diğer yandan da Esed rejimi ile dirsek temasına devam ediyor. Türkiye, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile alana müdahale ediyor. Rusya, gerek diplomatik gerek askeri bütün kuvvetiyle rejimin arkasında duruyor. Bugün Rusya, Esed rejiminin en büyük destekçisi ve hamisi konumunda. Keza İran da ilk andan itibaren milis güçleriyle Esed’i arkalar vaziyette. Bu itibarla Suriye’deki gelişmelerin tamamı; bu dört ülkenin aldıkları pozisyonlara, kendi aralarındaki ve sahadaki ortaklarıyla olan ilişkilerine ve değişen dengelere bağlı olarak şekilleniyor.

Bu güçler arasındaki mücadele de mevcut durum nasıl özetlenebilir?

“Suriye’nin Doğusu ABD’nin, Suriye’nin Batısı ise Rusya’nın nüfuz alanı”

Hâlihazırda güçler arasındaki mücadelede tablonun kısmi bir şekilde netleşmeye başlandığı söylenebilir. Kabaca; Suriye’nin Batısında Rusya’nın, Suriye’nin Doğusunda ise Amerika’nın nüfuzunun geçtiği bir yapılanmaya doğru gidiliyor. ABD ve Rusya kendi nüfuz alanları olarak gördüğü bölgeleri tahkim etmeye çalışırken, Türkiye ve İran da yeniden yapılandırılacak olan Suriye’de kendi ağırlıklarını koymak için sahaya daha fazla müdahalede bulunma ihtiyacı hissediyorlar. Bu bağlamda hem Fırat Kalkanı ve hem de Afrin operasyonları, Türkiye’nin muhtemel yeni Suriye’de kendi menfaatlerini azami düzeyde tutmak için yaptığı müdahaleler olarak nitelenebilir.

Türkiye’nin Suriye meselesine ilk müdahil olurken ki pozisyonuna baktığımızda ABD’nin yanında saf tuttuğunu biliyoruz ancak Suriye iç savaşının üzerinden geçen 6 yıllık zaman diliminde Türkiye kendini Rusya’nın yanında buldu. Bu değişikliği nasıl yorumluyorsunuz?

“Suriye’de Türkiye için birinci tehdit Esad değil, birinci tehdit SDG’dir”

İç savaşın hüküm sürdüğü altı yıllık süre zarfında ittifak ilişkileri ve saha dengeleri ciddi bir değişim gösterdi. Haliyle bununla irtibatlı bir şekilde tarafların aldıkları pozisyonlar ve yürüttükleri siyasetler de farklılaştı.  Misal, Suriye’de iç savaşının ilk dönemlerinde Türkiye’nin temel hedefi, Esed’in devrilmesiydi. Türkiye bunun için mücadele eden silahlı muhaliflerin en büyük destekçisiydi; askeri ve diplomatik bütün gücünü buna yoğunlaştırmıştı. Lakin vakit geçtikçe Türkiye’nin Suriye’deki tehdit sıralaması da değişti. Daha önce sırlamanın ilk basamağında Esed yer alıyordu. Oysa bugün Suriye’de Türkiye için birinci tehdit Esed değil, PYD veya SGD’dir. SDG’yi etkisiz eleman haline getirmek veya SDG’nin etki alanını sınırlandırmak, Türkiye için öncelikli bir hedef haline geldi. Artık Esed’in devrilmesi ikincil planda; hatta denilebilir ki Esed’in otoritesini tesisi etmesi ve daha da güçlenmesi Türkiye için arzu edilebilir bir pozisyon.

Rusya’nın Türkiye ile yakınlaşması, Afrin operasyonuna yeşil ışık yakması veya bu operasyonu gerekçelendirirken ABD’yi suçlaması, ABD ya da NATO ile Türkiye’nin arasını açma çabası olarak değerlendirildi. Bu değerlendirme ABD sözcüsü tarafından da dile getirildi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, Rusya Türkiye ile NATO’nun arasını soğutmaya mı çalışıyor?

“Afrin operasyonuna Rusya yeşil ışık yaktı”

Afrin hakkında konuşurken ilk önce bir noktanın altını özellikle vurgulamak gerekir. O da, Türkiye’nin Afrin’e bir operasyon yapabilmesinin Rusya’nın buna geçit vermesiyle mümkün olabildiğidir. Herkes gayet iyi bilir; eğer Rusya Suriye hava sahasını kullanma imkânını Türkiye’ye tanımasaydı ve Afrin’deki askerlerini sahadan çekmeseydi, Türkiye’nin Afrin’e operasyon yapması –hadi imkânsız demeyelim ama- çok güç olurdu. Zira Rus askerleriyle sahada karşılaşmak istemezdi. Keza hava desteği olmayan bir operasyon yapmayı da tercih etmezdi. Çünkü askeri uzmanların da belirttiği üzere salt bir kara operasyonun maliyeti çok ağır olurdu. Ezcümle, bugün Türkiye bir Afrin Operasyonu icra ediyorsa bunu olanaklı kılan Rusya’nın yeşil ışığıdır.

Peki, Rusya neden yaktı bu ışığı?

“Rusya PYD’yi Türkiye eliyle terbiye etmek istedi”

Bunun altında birçok neden yatıyor. Bir, SDG’nin ABD ile aşırı derecede içli dışlı olması Rusya tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. Bilhassa Amerika’nın omurgası PYD olan 30 bin kişilik bir sınır gücü oluşturulacağı yönündeki açıklaması, Rusya’da kaşların çatılmasına neden oldu. Bu, Suriye ve Rusya tarafından Amerika’nın Suriye’yi bölme ve Suriye’de iki ayrı otorite tesisi etme gayesinin keskin bir hamle olarak nitelendirildi. SDG bu kadar çok Amerika’nın dümen suyuna girince Rusya da PYD’yi Türkiye eliyle tedip etmek ve ona sınırlarını hatırlatmak için Türkiye’ye Afrin kapısını açtı.

“Rusya’nın temel hedefi Afrin’i rejime devretmek”

İki, zannımca Afrin’de Rusya’nın asıl amacı Afrin’in yönetiminin Esed’e devredilmesi ve Afrin’de rejimin hâkim kılınmasıdır. Bana göre, Rusya’nın Suriye’deki asıl müttefiki Esed’dir. Rusya, SDG ile bazı ilişkiler kurabilir ve birtakım taktik neticeler kotarabilir ama Rusya’nın asıl ortağı Esed’dir. Afrin bu açıdan değerlendirildiğinde, PYD’yi yıpratacak ve Afrin’i idare edemez konuma sürükleyecek bir Türkiye operasyonu hem Rusya’nın hem de Esed’in işine gelir. Şüphe yok ki Türkiye, Afrin’de Fırat Kalkanı Bölgesindekine benzer bir yönetim yapısı kurmayı arzular. Ancak Afrin’in demografik ve diplomatik farklılığı, bunu mümkün kılabilir gibi durmuyor. Bundan ötürü Afrin’in eninde sonunda rejime devredileceğini düşünüyorum.

“Rusya, Türkiye’yi NATO ve ABD’den uzaklaştırmak istiyor”

Üç, İdlip bağlantısıdır. Burada Rusya’nın İdlip’e karşılık Türkiye’de Afrin’e yol vermesi büyük ihtimaldir. Suriye’nin Türkiye’nin Afrin’e girmesine hiç de sıcak bakmadığı bilinir. Muhtemeldir ki Rusya, Esed’i iki argümanla ikna etmiştir: Biri Türkiye’nin operasyonundan da esas kazançlı çıkacak olanın Esed olacağıdır. Diğeri de İdlip’de inisiyatifin bütünüyle rejime bırakılacağıdır. Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin İdlip’deki muhalif gruplara desteğinin azalması ve koruma zırhının zayıflaması beklenebilir.

Rusya kazançlı!

Dört, Türkiye’nin NATO ve genel olarak Batı ile zaten limoni bir hal arz etmekte olan ilişkilerini daha da ekşitmektir. Türkiye’ye Afrin gibi küçük bir tavizi vermek Rusya açısından büyük kazanımlar getirebilir. Türkiye’yi daha fazla yanına çekerek Rusya, NATO blokunu çatırdatmak ve uzun tarihsel bir arka planı olan Türkiye-Amerika ilişkilerini ciddi manada sarsmak istiyor.

Türkiye ile ABD daha fazla karşı karşıya gelebilir mi?

Afrin’den sonra böyle bir karşı karşıya gelme ihtimali daha da yükselecektir. Çünkü Türkiye, operasyonun Afrin ile sınırlı kalmayacağını, Afrin’den sonra Menbiç’e uzanacağını ifade ediyor. Bilindiği gibi Menbiç’te Amerikan askerleri var. Rusya, Afrin’e kapı açmakla Türkiye ile Amerika’nın karşı karşıya kalmasına sebebiyet verecek zemini yarattı ve süreyi kısalttı.

Astana Süreci, bu denklemin neresinde duruyor?

“Rusya, Astana’da Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor”

Astana’da Türkiye’nin varlığının hayati derecede önem taşıyan bir husus olduğu kanısındayım. Rusya’nın Astana’yı bir başarıya dönüştürebilmesi Türkiye’nin orada yer alması gerekiyor. Çünkü Astana’nın üç sahibi var: Rusya, İran ve Türkiye. Sadece rejimi destekleyen Rusya ve İran’ın içinde olduğu bir süreçten bir yere varılamayacağı açıktı. Çözüm adına bir mesafenin kat edilebilmesi için rejim karşıtı muhalifleri destekleyen ve onların amaçlarını gözeten bir diğer gücün, yani Türkiye’nin süreçte bulunması gerekiyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin süreç içindeki yeri; Astana’nın meşruiyetini sağlıyor, Astana’yı sürdürülebilir kılıyor ve Astana’da bir netice çıkma şansını yükseltiyor. Rusya’nın Afrin onayı, Türkiye’nin Astana’daki varlığını garantiledi ve Rusya’yı diplomatik olarak daha güçlü kıldı.

Konuşmanızda bahsettiniz gibi Türkiye’nin Afrin operasyonu Esad rejimi ve Rusya’ya yaradı ve Esad rejiminin devrilmesi için Suriye iç savaşına müdahil olan bir Türkiye’den Esad rejiminin tahkimatına destek veren bir Türkiye konumuna gelindi. Ayrıca bu operasyon, Türkiye’nin İdlip’teki ÖSO güçlerine bir yardımına da konu olmadı. Yani Rusya’nın Afrin’e müdahaleye yeşil ışık yakması, İdlip’teki ÖSO güçlerinin de hareket alanını genişletmedi aksine bu operasyonun tozu dumanı içinde Esad rejimi İdlip’te ÖSO’ya karşı ilerlemeyi sürdürüyor ve buna Türkiye’nin de pek bir ses çıkarttığı yok. Siz bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Türkiye’nin İdlip’e yönelik itirazları giderek azaldı”

Rusya ve Suriye’nin kazanımlarından biri de budur. Elbette, Afrin, İdlip’ten ayrı düşünülemez. Bundan böyle büyük bir olasılıkla Afrin’e karşılık İdlip’te Türkiye’nin etki alanının kırılacağı bir dönemi yaşayacağız. İdlip bir çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmişti. Ama buna rağmen Rusya destekli Suriye ordusu oraya operasyon düzenledi ve muhaliflere ciddi kayıplar verdirtti. Türkiye bundan rahatsızlık duyuyordu ama Afrin’den sonra Türkiye’nin İdlip’e yönelik itirazlarının giderek azaldığını görmekteyiz. Yani Afrin’e yapılan operasyon Türkiye’nin İdlip’teki etkinliğini azalttı. Amiyane bir tabirle “al Afrin’i ver İdlip’i” üzerinden bir pazarlık yapıldı.

Afrin’e bir operasyon yapılması bir zorunluluk muydu?

“Türkiye’nin davranışlarına bu kodlama yön verdi”

İki boyutu olduğunu düşünüyorum. Birincisi, güvenlikle ilgilidir. “Güvenlik” derken, var olan bir güvenlik tehdidinden ziyade tarihi bir güvenlik okumasından bahsediyorum. Şöyle ki: 2012’de Suriye Şam ve Halep’in savunmasını güçlendirmek için ülkenin kuzeyinden çekildi. PYD o bölgelerde hakimiyeti el geçirdi ve üç kantona dayanan bir yönetim kurdu. Akabinde her üç kanton arasındaki sınırları kaldırdı. Böylece Suriye sınırında boydan boya bir egemenlik tesis etti. Türkiye ortaya çıkan bu tabloyu ciddi bir tehdit olarak gördü. Çünkü Türkiye’nin nezdinde PKK ile PYD arasında bir fark yoktu. PKK ile kırk yıla varan çatışma hali söz konusuydu. Dolayısıyla Suriye sınırının tamamen PKK kontrolünde olması, Türkiye’de bir “beka sorunu” olarak kodlandı. Bunun doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılabilir ama Türkiye’nin davranışlarına bu kodlama yön verdi.

Nasıl davrandı Türkiye?

“Türkiye, Afrin’le birlikte PYD’nin egemen olduğu alanları daraltma siyaseti izliyor”

Önce üç kanton arasındaki kesintisizliğe son verdi. Fırat Kalkanı ile araya girdi, kantonlar arasındaki bağlantıyı kesti ve yaklaşık 2000 kilometrekare alan üzerinde ÖSO’yu egemen kıldı. Böylece sınırda kendisi için tehlike saydığı bir oluşuma Fırat Kalkanı ile ilk müdahaleyi yapmış oldu. Afrin’i ise bunun ikinci safhası olarak ele aldı. Türkiye, Afrin’le birlikte PYD’nin –ki atık SDG adını kullanıyor- egemen olduğu alanları daha da azaltıp sınırı kendisi için daha da güvenli bir hale getirdiğini belirtiyor.

Afrin’den sonra ne olacak?

“Amerika ile Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı ilk bölge Menbiç olacak”

İş, Afrin ile bitecek gibi durmuyor. Türkiye, açık bir şekilde bir sonraki hedefin Menbiç olduğunu belirtiyor. Nasıl ki Afrin için Rusya’nın işbirliği gerekli olduysa, Menbiç için de Amerika’nın işbirliği gerekecektir. Menbiç’te Amerika ile nasıl bir pazarlığın döndüğü veya döneceği konusunda şimdiden net bir yargıda bulunmak zor. Amerika, Türkiye’nin kaygılarını anladığını ifade etti ve kaygıları aşmak için 30 km. derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturma teklifinde bulundu. Türkiye, henüz Amerika ile olan güven krizinin aşılamadığından bahisle bu teklife henüz bir olumlu yanıt vermedi. Velhasıl Amerika ile Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı ilk bölge Menbiç olacak.

Türkiye, Fırat’ın Doğusuna da geçer mi?

“Amerika ile Türkiye arasında asıl tartışma Fırat’ın doğusunda kopacak”

Kanımca iki güç arasında asıl fırtına Fırat’ın Doğusunda kopacaktır. Menbiç ile ilgili hazırlıklar da pazarlıklar da –şöyle ya da böyle- başladı. Orada bir mutabakata varılabilir. Şahsi düşüncem Amerika Menbiç’te esneyebilir, Türkiye’nin taleplerine karşı mutlak karşıt pozisyondan vazgeçebilir. ABD’de de Menbiç’te Türkiye ile karşı karşıya gelmeyi tercih etmez. Bu nedenle iki ülke Türkiye’nin güvenlik endişelerini yatıştıran bir formülü üretebilirler.

Fakat ABD Fırat’ın Doğusunda daha ısrarlı bir duruş sergileyebilir. Amerika, Suriye’de kalıcı olduğunu ve SDG ile çalışacağını duyurdu. Kongre’den SDG yardımı mümkün bir karar da çıkarttı. Fırat’ın Doğusundaki yapılanma, ABD’nin Suriye’deki varlık sebebini oluşturuyor. Amerika’nın Suriye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olabilmesi, Fırat’ın Doğusunda varlığını ve etkisini sürdürebilme gücüyle irtibatlıdır. Ve şimdiye kadar Amerika, bunu SDG eliyle yaptı. Bunu değiştirme yönünde bir işaret de yok. Dolayısıyla Amerika, SDG’ye desteğini devam ettirecek ve bu da Türkiye ile ABD arasında daimi bir gerilim yaratacaktır.  Kısa vadede ABD ile Türkiye’nin SDG noktasında asgari bir mutabakata varmaları güç gözüküyor, her iki taraf da iddialarından geri adım atmıyorlar.

 

Operasyonun iki boyutunun olduğunu söylediniz. Birincisi güvenlikti. İkincisi nedir?

“Milliyetçi cephenin gereksinim duyduğu ruh hali yaratılıyor”

İkincisi de, iç siyasetle ilgilidir. 2019 seçim yılı ve AK Parti bu seçime MHP ile kurduğu bir milliyetçi cephe ile girecek. “Beka” bu milliyetçi cephenin söyleminde merkezi bir yer işgal ediyor. Askeri bir operasyon sayesinde milliyetçi cephenin gereksinim duyduğu ruh hali yaratılıyor, kitleler resmi söyleme razı ediliyor ve bu söylem etrafında harekete geçirilebiliyor. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın bu noktada çok başarılı olduğunu teslim etmek lazım; öyle ki bir-ikisi istisna nerdeyse tüm politik aktörler kendilerini Erdoğan’ın söylem çizgisine çekmek mecburiyetinde hissettiler.

Konuşmanızda “Al Afrin’i ver İdlip’i” ifadesini kullandınız ancak yine konuşmanızda vurguladığınız gibi Afrin operasyonu Esad rejimi ve Rusya’nın işine yarıyor. Yani, her iki durumda da Suriye rejimi ve Rusya kazançlı çıkarken, burada Türkiye’nin payına düşen nedir, Türkiye ne kazanıyor?

“Türkiye artık Esed’i sorun olarak görmüyor”

Şahsi öngörüm, Afrin’de nihayetinde Suriye rejiminin hâkim olacağıdır. Eğer Türkiye ve ÖSO’nun yaptığı bir operasyonun sonunda böyle bir netice ortaya çıkarsa, bu netice Türkiye’nin Suriye’deki iddialarının bir iflası olarak nitelendirilebilir. Çünkü bunun manası, daha dün Esed’i yıkmayı amaçlayan Türkiye’nin bugün Esed’i güçlendirmesi olacaktır. Ne var ki Türkiye artık bunu bir sorun olarak görmüyor. Artık Türkiye açısından birincil problem Esad’ın güçlenmesi ya da iktidarda kalması değil, PYD’nin etki alanının daraltılmasıdır.

Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısının da bir açıklaması vardı ve Afrin’e Türkiye’nin yaptığı operasyondan rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı…

“Suriye, sahada işlerin kendi istediği şekilde ilerlediğini düşünüyor olmalı”

Özelde Suriye, genelde Ortadoğu devletleri, Türkiye’nin ordusuyla bir yere girmesi halinde oradan çıkmasının zor olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle Türkiye’nin kendi topraklarına ne sebeple olursa olsun girmesini arzu etmezler. Suriye’de Türkiye’nin Afrin’de olmasını gönülden istemez ama bu konuda Rusya’dan teminat aldıklarını düşünüyorum. Bakın, operasyon ilk gündeme geldiğinde Suriye’yi Türkiye’yi uçaklarını düşürmekle tehdit etti. Ama operasyondan başladıktan sonra herhangi bir tepki vermedi. Yapılan açıklamalara prosedürel olarak yerine getirilmesi gereken bir vazife olarak bakmak daha doğru olacaktır, belirleyici olan Rusya’nın iknasıdır. Rusya’nın tam desteğine sahip olan Suriye, sahada işlerin kendi istediği şekilde ilerlediğini düşünüyor olmalı.

Suriye denkleminde ABD Türkiye müttefiklik ilişkileri çok gerildi ve çizdiğiniz bu tabloda her şey Suriye yönetiminin ve dolayısıyla da Rusya’nın işine yaradı ve bunda da Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması büyük rol oynadı. Böyle bir durumda bu tablodan ABD Türkiye “müttefiklik” ilişkisi nasıl etkilenir?

“Türkiye ile ABD arasındaki çalkantılı dönem devam edecektir”

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler çalkantılı bir dönemden geçiyor. Sorun sadece Suriye’de değil, genel olarak takip edilen siyasi güzergâhta da ciddi farklılaşmalar var. Kısa bir süre içinde çalkantının sona ermesini beklememek gerek. Suriye’de sular durulmadığı müddetçe tansiyon devam edecektir.  Türkiye’nin kurduğu denklem son derece basittir. Diyor ki Türkiye “Mademki ABD ile müttefikiz, o halde ABD benim yanımda durmalı. Oysa ABD, tam tersine beni arkamdan vuruyor, benim terör örgütü olarak kabul ettiğim bir yapıya büyük bir destek sunuyor. Diplomatik, askeri ve ekonomik yardımlarda bulunuyor. Askeri olarak eğitiyor, silahlandırıyor, yeni bir ordu kuruyor, bir devlet oluşturuyor. Bunu kabul edemem!”  Bu okumada bir değişiklik olmadıkça Türkiye ile ABD arasında eskisi gibi bir müttefiklik ilişkisinin olmasını beklemek zor.

 

Bunun sonucu ne olur?

“Türkiye’nin ABD’den uzaklaşması ve Rusya’ya yakınlaşması devam edecek”

Sonuç, Türkiye’nin ABD-Batı ittifakından biraz daha uzaklaşması ve Rusya’ya ise biraz daha fazla yakınlaşması olur. Rusya, Türkiye’yi kendine daha fazla yaklaştırmak için her imkânı kullanır. Çünkü Türkiye, Rusya için son derece önemli bir ülke.

Afrin operasyonu sürdürülürken, PYD/ YPG ve DAİŞ üçlemesi yapılıyor, bu konuda değerlendirmeniz nedir? Afrin’de DAİŞ var mı?

Operasyonun bir tek değil bütün terör örgütlerine karşı yapıldığı argümanı, operasyonu meşrulaştırmak için kullanılıyor. Yoksa DAİŞ’in o bölgede etkin bir yapı olmadığı biliniyor.

Afrin operasyonunun süresi konusunda sizin öngörünüz nedir?

“Afrin operasyonunun süresi iki etkene bağlı!”

Operasyonun süresini tayin edecek iki faktör var: Biri, SDG ile Esed rejimi arasında bir anlaşmanın olup olmayacağıdır. Eğer SDG rejim ile anlaşır ve rejim güçleri Afrin’i devralırsa Türkiye’nin Afrin’in içine girip Suriye ile çatışması beklenemez. Dolayısıyla da böyle bir durum operasyonun süresini kısaltabilir. Türkiye orada yönetimin değişmesini ve SDG’nin etkinliğinin kırılmasını yeterli görüp operasyonu sonlandırabilir. Diğeri ise SDG’nin takip edeceği yoldur. Eğer SDG şehir savaşına girerse o zaman operasyonun süresi uzar. Fırat Kalkanını düşünelim. Sahada Türkiye’nin birçok avantajı olmasına karşın o operasyon bile 7 ay sürdü.

Afrin operasyonunun uzaması ihtimalinin pratikleşmesi halinde bu durumun seçimlere ya da Kürt seçmenlerin tercihine bir etkisi olur mu?

“Kobani’de oluşan hissiyat gibi bir hissiyat Afrin için yok”

Seçimlere daha 2 yıllık bir süreç olduğundan daha bugünden seçimlere dönük bir kestirimde bulunmak doğru olmaz. Türkiye’deki Kürtlerin operasyona dönük tepkileri açısından iki noktaya değinilebilir: Bir, Kürtlerin çok ağırlıklı bir kısmı Afrin’den Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir tehdidin olmadığını düşünüyor ve dolayısıyla bu operasyonu yanlış buluyor. İki, Kobani’de oluşan hissiyat gibi bir hissiyat Afrin için yok. Afrin’den bir Kobani çıkmaz. Kobani’deki çok yüksek reaksiyon düzeyi burada görülmüyor.

Türkiye’nin genelindeki havayı nasıl yorumlarsınız?

“Seferberlik hali yaşanıyor”

Türkiye’de neredeyse bir seferberlik hali yaşanıyor. Ana-akım medya tam kadro operasyonun arkasında. Parlamentoda HDP dışındaki tüm siyasi partiler operasyona destek yarışında. Sivil ve yarı-sivil toplum örgütlerinin önemli bir kısmı hükümetin yanında. Böylesi bir ruh hali operasyona eleştirel bakmayı zorlaştırıyor. Operasyona mesafeli durmak bile milli menfaatlere karşı olmakla eşleştiriliyor. Şu anda bu söylemin karşısında muhalif seslerin çıkması bu söylemin karşısında muhalif seslerin çıkması son derece güç. Ancak bu durumun ilanihaye devam edeceği de söylenemez. Eğer operasyon süresi uzar ve sahada beklenenler elde edilmezse, kırılmalar yaşanır ve eleştirel seslerin çıkabileceği ortamlar oluşur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Politika Haberleri