AĞIT YAKMAK VE DİRENİŞ DESTANI YAZMAK

Şahin DOĞAN

 

                                                      

         Bir Truva atı gibi Ortadoğu’da halkların üzerine salınan faşist İŞİD çeteleri; halkları yerinden ederek, göç yollarına düşürdü. Kadın, kız yaşlı çocuk kısacası bir halkın tüm bireyleri, ölümden, işkenceden, tecavüzden kurtulmak için; yanlarına bir lokma ekmek, bir yudum su alamadan, yalınayak; can havliyle kendini dağlara vurdu. Geride toprağa gömmeye bile fırsat bulamadıkları cenazeleri ortada kaldı. Kadınlarını, kızlarını, oğullarını, kocalarını İŞİD’in elinde bırakmak zorunda kaldılar. HPG ve YPG nin yardımıyla canlarını zar zor kurtardılar. Kerbela’yı, 1915’i, Dersim’i, Zilan’ı, Halepçe’yi, Roboski’yi yeniden yaşadık. İnsanlığın vicdanı ve yaraları tekrardan kanadı. Yürek burkan manzaralar ve insan öyküleri ortaya çıktı.

          72 kez katliama uğrayan Ezidi halkı, geliyorum diyen yeni felakete örgütsüz ve savunmasız yakalandı. Bu tedbirsizliğin bedelini Ezidi Kürt halkı çok ağır ödemek zorunda kaldı. Êzidi halka önderlik eden kişilerin, gerekli savunma tedbirlerini geliştirememeleri; trajedinin bu kadar derinleşmesine yol açtı.

  Halka önderlik eden dini ve siyasi kişilikler halkını niçin bu kadar savunmasız ve korunmasız bıraktı?

         İŞİD ve benzeri çeteler Rojava ’da Kürt Halkı’na ve başka inançtan halklara saldırıyordu. Bu saldırı dalgasının Güney Kürdistan’a da yöneleceği bilinemeyecek bir durum değildi.  

  KDP’ ye güven faciaya yol açtı. KDP bir kez daha tarihsel suç işledi. Farklı inanca sahip kardeşlerini canavarların insafına terk etti. Hiçbir çıkar ilişkisi; farklı inançtan da olsa, soydaşlarını çetelere teslim etmenin gerekçesi olamaz. Aynı şekilde Şii Türkmenlerin de İran ve Türkiye’ye güvenmeleri; Ezidi’ler kadar olmasa da, ağır bir bedel ve hayal kırıklığı olmuştur.

          Orta doğu coğrafyasında yaşayıp, savunmasız kalmanın nasıl tarihsel bir gaflete yol açtığını; bir kez daha, acı da olsa yaşayarak gördük.

 Ulusçu, merkeziyetçi yönetim biçimlerinin, halklar için yeterli bir güvence olamayacağı; çıkarlar söz konusu olduğunda çok rahat gözden çıkarılacakları bir kez daha yaşanmış oldu.

  Yaşanan bu trajik olaylarla, bir halkın öz savunma gücünün, demokratik özerk yönetim biçiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Özellikle halklar mozaiği olan Ortadoğu gibi çelişki ve çatışmaların tarihsel bir geçmişi varken, halklar ancak kendi öz savunma gücüyle, örgütlü gücüyle, kendini yönetebilme becerisiyle, gelecekleri güvence de olabilecekleri daha iyi anlaşılmış oldu. Namlular doğrultulduğunda KDP’nin ortadan kaybolması, Şii Türkmenlerin İran ve Türkiye’ye güvenmeleri halkların handikapları olmuştur.

 Şimdi, Êzidiler ve Şii Türkmenler trajedilerine ağıt mı yakacak yoksa; vatan topraklarında direniş destanı mı yazacak?

         Doğru yaklaşım ana vatan topraklarına; direnmek ve kazanmak için dönmek olmalıdır. Bin yıllardır yurt yaptıkları bu topraklardan koparak mülteci yaşama yönelmek; kadim halk gerçekliğinden koparacağı gibi; geleceği olmayacak bir yaşama da kulaç açmak olacaktır. Gelecekte bu yaşanan trajik öyküler üzerine ağıtlar yakmaktansa, direnerek destan yazmak doğru olanıdır. Dolayısıyla bu zulme uğrayanlar yönünü başka topraklara değil, koparıldıkları, kopmak zorunda kaldıkları; anayurtlarına olmalıdır. Toplumsal yaralar en iyi anavatan toprakları üzerinde sarılır. Kendi toprakları dışında fiziki yaralar iyileşebilir fakat yaşanan travmalar devam eder. Tercih Ortadoğu’nun kadim halkları kategorisinde kalmaktır. Yoksa tarihin yitik halklar kategorisine girmekten kurtulamaz. Şimdi ne yapılmalı: Ağıt mı yakmalı, yoksa direnme destanı mı yazılmalı?

         Ağıt yakmak, dram ve trajediyi, yaşanan acıyı içine gömmektir. Bir yerde çaresizliği, çözümsüzlüğü içerir. Ağıtlar yakmak, geride kalanlara olayları unutturmadığı gibi; yaşanan korku ve vahşetin bilinçaltlarına yerleşmesini de sağlar.

Destan yazmak ise direnmek ve karşı koymaktır. Boyun eğmemektir. Çözüm gücü olmaktır. Zoru başarmaktır. Ama bunun için de kendini savunacak bir örgütlü gücü oluşturmak öncelikli olmalıdır.

          Özgürlük Hareketi’nin kapitalist modernitenin soykırımcı, sömürücü, anti-demokratik politikalarına karşı geliştirdiği; demokratik öz yönetim ve öz savunma gücünün oluşturulması; halkları koruyacak, geliştirecek, güçlendirecek alternatif politikalarıdır.    

        

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.