Aile, aileyi ayakta tutmak

Ömer Serdar Kaplan

Aile; karı-koca ve çocuklardan oluşan ve toplumun geleceğe taşınmasını sağlayan en önemli ve dinamik yapıdır. Aileyi korumak, güçlü kılmak öncelikle aile fertlerini görevidir. Devlet denilen aygıt ailenin korunmasına dışarıdan destek ve korumalar sağlamakla mükelleftir.

Aile derken aileyi bir de büyük aile olarak tarif etmek de gerektir. Çekirdek dediğimiz ailenin dayı-teyze-hala-amca ve çocuklarından oluşan bir de bütün ilişkileri iç içe olan adeta ayrılmaları her şeye rağmen mümkün olmayan bir de büyük aile vardır.

Aileyi güçlü veya zayıf kılan ise; aile içi ilişkiler, dayanışma, birbirini tamamlama, sevgi ve saygının var oluş şeklidir.

Eğer aile bireyleri arasında sevgi, saygıya dayalı ve menfaati öncelemeyen bir ilişki biçimi, dayanışma ve birbirini tamamlama ruh ve anlayışı egemen ise, aile; hem dinamik hem de güçlü olur ve dışarıdan gelen saldırılara, müdahalelere karşı da dirençli olur.

Eğer aile fertleri arasında sevgi, saygı yıkılmış, işbirliği imkanları yerini kendine güç  devşirme, menfaat elde etmeye terk etmişse en ufak müdahalelerde sarsılır, en basit tazyikle dağılır.

Aile; kendi iç yapısını ve dünyasını sağlıklı kılmak yerine, kendisine yönelen her eleştiriyi, her müdahale girişimini, sadece “kendisini çekemeyenlerin işi, kendisini yıkmak isteyenlerin saldırısı” olarak görme eğilimine girer ve kendi içinde ki hata, eksiklik ve yanlışlıkları tespit edip giderme, düzeltme yoluna girmez ise, sonuçta müdahaleler amacına ulaşır ve aile darbelenir, örselenir, dağılır.

Aile aynı zamanda neslin yetiştirilmesinde, şekillenmesinde en etkili faktörlerden birisidir. Diğer iki faktör ise, çevre ve eğitim sistemidir.

Aile eğer güçlü ve dinamik olma konumunu muhafaza ediyorsa, nesillerin sağlıklı, sorunsuz yetişmesinin de birincil teminatı olur. Nesillerini koruyan toplumların da tarihte ciddi manada güçlü oldukları da tartışmasızdır.

İslam neslin, aklın, malın ve canın korunmasını emreder. Bu dört ana unsur korunuyorsa, toplum da bu korunmaya hem inanıyor hem de aileden başlayarak katkı sunuyorsa o zaman toplum da güçlü ve etkili bir toplum olur.

Özgürlük alanlarının genişletilmesi demek, toplumun en dinamik ve güçlü yapısı olması gereken aileyi ve nesillerin yetişmesini hedef almamalıdır. Eğer hedef alıyorsa özgürlükten değil belki aileyi imha etmeye, nesilleri iğdiş etmeye yönelmekten söz etmek gerekir.

Özgürlükler insan hayatını kolaylaştırma amaçlıdır elbette ancak, özgürlükler; gelecek nesilleri imha eden, sağlıklı, ahlaklı, sorumluluk bilinciyle yetişmesini engelleyen, örseleyen, darbeleyen olmamalıdır. Eğer özgürlükler perdesi ardında aile ve nesillerin iğdiş edilmesi, iğvası, bozulması, dağılması, sorumsuz ve ahlaksız kılınması hedefleniyorsa, özgürlükten değil kasıtlı bir operasyondan söz etmek gerektir.

Aileyi hedef alan, erkek-kadın cinsini özgürlükler adına karşı karşıya getiren, kadını güçlü kılmak mottosuyla kadın erkek çatışmasını körükleyen, aileyi kadının beyanı doğru ve esastır anlayışıyla çatışılan bir alan haline dönüştüren, çocukları ve geleceklerini bu çatışmalı ortamda hesaplamayan hatta eskilerin tabiriyle izmihlale (yok olmaya) yönelten anlayışın adı; olsa olsa aile düşmanlığıdır.

Kadını bir tüketim ve pazarlama objesine dönüştüren, kadın üzerinden sömürme hedeflerini, daha çok kazanma amaçlarını hayata geçirmek arzusunda olan doyumsuz kapitalizmin reklam, algı ve benzeri her türlü materyali kullanmasının amacı elbette ki sağlıklı bir aile ve nesil değildir. Amacı daha çok kazanmak, daha çok sömürmek olan kapitalizmden bunu beklemek de abes ile iştigal olur.

Ahlakı dışlayan, her şeyi daha çok kazanma ve daha çok tüketme hırsına indirgeyen egemen dünya sisteminin para baronlarına karşı en ciddi mücadeleyi verebilecek olan kurum ailedir. Aile kendi içinde saygı-sevgi-dayanışma ve tamamlama unsurlarını barındırıyorsa, birbirine sahip çıkıp destekliyorsa, hem nesillerini korumuş, hem de bu doyumsuz haz-hız çılgınlığına karşı bir mücadele ve direnme cephesi oluşturmuş olur.

Ailenin hedef alınmasını asıl gerekçesi, daha çok haz, daha çok hız anlayışına ve tüketim çılgınlığına karşı direnme gücünün bulunmasıdır. Ahlakın korunmasının önemli bir dayanak ve alanı olmasıdır.

Son yıllarda aileyi hedef alan, kadın erkek ilişkilerini; güç gösterisi ve çekişme/çatışmaya sürükleyen bir anlayışın bu Ülkede de hayat bulduğunu üzülerek söylemek gerekir. Yasama ve Yürütmenin “İstanbul Sözleşmesi” ve 6284 sayılı Yasa ile buna adeta ateş taşıdığını, Yargının bu anlamda sağlıklı toplum sosyolojisini, psikolojisini, geleneklerini görmezden gelen hatta darbeleyen kararlar ile ayrı bir katkı sağladığını da söylemek gerekir.

Hal böyle iken herkes ve kesimin farklı ideolojik bakışalr8ını, siyasal eğilimlerini bir kenara bırakarak aileye yönelik bu ifsad, iğdiş kılma ve dolayısıyla nesilleri izmihlale uğratma operasyonlarına karşı çıkması, mücadele etmesi, mücadelede güç birliği yapması gereklidir ve kaçınılmazdır.

Hiçbir siyasi saik veya ideolojik yönelim aileyi ve nesli iğdiş eden, berhava eden bu yaklaşım ve algılara karşı çıkmama gerekçesi kılınamaz, kılınmamalıdır.

Hele de içinde Allaha imanı barındıran hiçbir birey, gurup ve yapının bu gidişata seyirci kalması kabul edilebilir değildir.

Wesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.