ANLIK YAŞAM DURUŞLARI

Bêjdar Ro Amed

Her An Bir Duruştur

Hayat aslında anlık birer duruştur. İnsan yaşamı, birbirini izleyen devasa süreçler değil, küçük ama yoğun anların toplamıdır. Her an, bir duruşu içinde barındırır; bir tavır, bir yöneliş, bir bilinç hâli. Kişinin nasıl baktığı, nasıl dinlediği, nasıl beklediği, hatta nasıl sustuğu, hepsi birer duruştur. Bu duruşlar, yaşamın görünmeyen haritasını oluşturur. Bir insanın içsel kalitesi, onun bu anlara nasıl yerleştiğiyle belirlenir. Kimisi her anı zihinsel gürültüyle geçirir, kimisi o anın sessizliğinde kendini duyar. Zihinsel sadelik, bu ikinci hâlidir: anın içine sessizce yerleşmek.

Sessizliğe Dön

Hayatın içinde çok fazla ses var. Herkes bir şey söylüyor, herkes bir şey gösteriyor. Ama seslerin arasında kayboldukça, insan kendini duyamıyor. Belki de insanın en büyük dönüşümü, artık bir şey söylememeye karar verdiği anda başlıyor. Çünkü sessizlik, teslimiyet değil; farkındalığın en yüksek hâlidir. Sessizlikte korku yoktur, çünkü “ben” yoktur. Kendini savunmak gerekmez; çünkü artık kimseye bir şey ispat etmeye gerek kalmaz. Dünya gürültülüdür, ama senin içindeki sessizlik ona sığar. O sessizlik bir sığınak değil, bir kaynak olur. O kaynakta insan yeniden doğar, sade, duru, berrak bir varlık olarak. Ve belki de bütün bu farkındalığın sonunda insan sadece şunu fark eder: İnsanın gerçek nitelik ölçüsü, sessizliğidir.

Duruşun Farkındalığı

Farkındalık, bir anı gözlemlemek değil, o anın kendisi olmaktır. Gerçek farkındalıkta, gözleyen ve gözlemlenen ayrımı ortadan kalkar. Zihin artık dışarıdan bakan bir göz değil, yaşamın içinde eriyen bir bilinci temsil eder. Bir insan, anın içinde olduğunda, düşüncelerini yönetmez; düşünceler durur. Çünkü zihin, anın akışıyla uyumlandığında, direnç göstermez. Her şey olması gerektiği gibidir: nefes, ses, sessizlik, rüzgâr, kalp atışı. Bu uyum hâli, yaşamın hakiki yüzüdür.

Zamanın Ötesinde Yaşamak

Zihinsel sadelik, zamanı çözmenin yoludur. Zihin, geçmişin anılarını ve geleceğin korkularını taşır; ama yaşam, yalnızca şu anda olur. Bir insan, şimdiyle tam temas kurduğunda, zaman çözülür. O an ne dün vardır ne yarın; sadece “varlık” vardır. Bu hâl, sıradan bir bilinç hâli değil, varoluşun doğrudan algısıdır. Anın içinde yaşayan insan, kontrol etmez; akar. Bu akış, edilgenlik değil, derin bir uyumdur.

Doğayla, evrenle, enerjiyle, her şeyle aynı ritimde solumaktır.

Duruşun Enerjisi

Her duruş, bir enerji taşır. Zihinsel karmaşa içindeki insan, parçalanmış enerjiyle yaşar; bedeni, duygusu, zihni farklı yönlere çekilir. Oysa sadeleşmiş bir insan, enerjisini birleştirmiş insandır. Duruşunda bütünlük vardır. Bir insanın sessizliği bile bu yüzden yankı yaratabilir; çünkü o sessizlikte direnç yoktur. Bir bakışı, bir kelimesi, bir hareketi doğanın akışıyla uyumludur. Bu uyum, bir insanın en derin varlık hâlidir. Zihinsel sadelik, bu uyumun zemini; duruş ise onun görünür yüzüdür.

Hakiki İnsan Duruşu

Hakiki duruş, doğanın, evrenin ve yaşamın yasalarıyla uyum içinde olan duruştur. Bu duruş, gösterişli değildir; sade, derin ve sessizdir. İnsanın özü, bu sadelikte açığa çıkar. Ne imajın süsüne, ne unvanın ağırlığına, ne de dışsal onaya ihtiyaç duyar. Her an bir sınav, her an bir doğuştur. Bir anlık duruş bile insanın niteliğini gösterebilir: Bir anlık dürüstlük (zihnin dingin hali), bin sahte gösteriyi yıkar. Bir anlık farkındalık, bir ömrün karanlığını aydınlatır. Bir anlık sessizlik, zihnin bütün gürültüsünü susturabilir. Hayat, bu anların toplamıdır. Ve kim bu anları hakikatin ritminde yaşarsa, o kişi hakiki insandır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.