Babasız “Kör” Çocuklar!

Şeyhmus DİKEN

Dersim Soykırımında hayvan vagonu ile sürgüne yollanan bir ailenin çocuğu olan Cemal Süreya;

“sizin hiç babanız öldü mü

  benim bir kere oldu, kör oldum

  yıkadılar aldılar götürdüler”  der şiirinin dizelerinde.

Doğrudur derler ki “baba rızk kapısıdır, kıymetini bilene”. Sahiden doğu toplumlarında baba eve ekmek getirendir. Evin beli, direğidir. O sebeple evin bacası akşamları tüter. Yemeği akşam için pişer. Çünkü işinden yorgun argın ama evde bekleyenlerinin olduğunu bilen yoksul ve emekçi baba umutla döner evine. Sofra kurulur, gözlerin içi güler mi güler. Gerçi birikmiş borçlar, taksitler de düşünülür. Olsun ama babanın işi vardır, çalışyordur ya! Gerisi ne gam…

İşte yerin yüzlerce metre altında günde 40-50 liraya çalışan madenci babalar da öyleydi. Bir gece içinde yüzlerce babanın binlerce çocuğu babasız kaldı.

Baba ocağı sönünce adları “yetim”e çıktı.

Madencinin yoksul mahallelerinde artık çocuklar oynamıyor. Birbirlerine soruyorlarmış “senin baban da öldü mü?” Öldü ve kör oldu Soma madencisinin yetim çocukları.

Tıpkı Roboski çocukları gibi.

Tıpkı Zanqırt (Bilge Köyü) çocukları gibi.

Sahi ne farkları vardı ki!

Zanqırt-Bilge ve Roboski çocukları da Soma çocukları gibi devlet dersinden sınıfta kalarak adları yetime, öksüze çıkmamış mıydı.

Adı ister bombayla olsun, ister kan davası ile olsun, ister kör boğaz nafaka uğruna kapitalistler sınıf kinlerini ve sermayelerini biraz daha arttırsınlar diye olsun babaları ölmedi mi? Katledilmedi mi?

Öldürüldü, katledildi ve dünya işte o çocukların başına yıkıldı o an?

Roboskililer üç yıldır karalarını bağlamış ve çıkarmıyorlar.

Zanqırtlılar o Mardin ovasında mezarlık yolunu yıllardır kendilerine mesken ettiler.

Yedinci gününde daha şimdiden Soma Çocukları babalarına mektup yazmaya başladılar.

“Bana hep küçük yaz baba diyordun, yazıyorum işte baba. Bana hep güzel yaz diyordun baba, yazıyorum işte baba. Biz her gün seni bakmaya geleceğiz baba. Canım babacığım seni çok seviyorum. Rahat uyu baba…”  Dokuz yaşındaki Kınık Köseler köyünden babasız kalan Sennur’un sözleri bunlar.

“Kan var bütün kelimelerin altında

 Bir gül al eline sözgelimi

 Kan var bütün kelimelerin altında

 Beş dakka tut bir aynanın önünde

 Sonra kes o aynadan bir tutam

 Beyaz bir tülbent içinde

 Koy iç cebine

 Kan var bütün kelimelerin altında

 İşte o kandır senin derinlerine

 Siyahtır orda kırmızıdır” diyor Cemal Süreya.

Hem daha bu ne ki!

Size otuzüç kurşun yemiş yüreklerden ve onların yetim çocuklarından, mezar yeri bile bilinmeyen henüz kemiklerine el değmemiş babaların çocuklarının yasından söz etmedim henüz. Kürdistan’ın gözleri kan çanağına dönmüş yetim çocuklarının öfkesinden ya da…

Not: Bugün yani 21 Mayıs Çarşamba saat 11.00 ve sonrasında TÜYAP Diyarbakır Kitap fuarında Can Yayınları standında “Amida Ana” çocuk kitabımı imzalayacağım.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.