Güzellik… Toplumun, medyanın ve dijital dünyanın şekillendirdiği bu kavram, bugün kadınların benlik algısının merkezinde yer alıyor. Sosyal medya akışlarında mükemmel oranlara, kusursuz ciltlere ve ideal bedenlere maruz kalmak artık günlük bir rutin hâline geldi. Filtrelerle, düzenlenmiş fotoğraflarla çizilen bu “güzellik standardı” ise kadınları çoğu zaman görünmez bir yarışın içine sürüklüyor. Beğenilme arzusu ile özsaygı arasında bulanık bir çizgi oluşuyor; kadın bedeni, özgüvenin değil onaylanma ihtiyacının bir nesnesine dönüşüyor.
Psikoloji literatüründe beden algısı bireyin kendi fiziksel görünümüne ilişkin bilişsel, duygusal ve davranışsal değerlendirmelerini kapsar. Bu algı bozulduğunda, kişi bedenini gerçekçi olmayan biçimde olumsuz değerlendirir; aynadaki yansıma, toplumsal ideallerin baskısı altında “yetersiz” görünür. Özellikle sosyal medyanın dayattığı tek tip güzellik anlayışı, kadınların beden memnuniyetini zedeleyerek yeme bozuklukları, kaygı ve depresyon gibi psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilir. Sürekli kıyaslama hâli, zamanla bireyin kendini olduğu hâliyle kabul etmesini güçleştirir ve benlik saygısında düşüşe yol açar.
Bu nedenle, bedeni kabullenmek psikolojik iyi oluşun temel taşlarından biridir. Kişinin kendini dışsal standartlara göre değil, kendi içsel ölçütleriyle değerlendirmesi, ruhsal dengeyi korumanın en sağlıklı yoludur. Güzelliği ölçülebilir oranlara, kalıplara ya da dijital beğeni sayılarına indirgemek; kadının kendisiyle kurduğu ilişkiyi zayıflatır, içsel bütünlüğünü bozar. Gerçek güzellik, bedensel kusurları gizlemekte değil, onları insan olmanın doğal bir parçası olarak görebilmekte yatar.
Sonuçta güzellik, bir rekabet değil; kendini tanıma, kabul etme ve değer verme sürecidir. Kadınların kendi bedenleriyle barışık, kendilik algılarını dış onaylardan bağımsız biçimde kurdukları bir dünyada psikolojik sağlamlık ve özgüven de güçlenecektir. Çünkü insan bedeni bir vitrin değil, yaşamın hikâyesini taşıyan benzersiz bir varoluştur.