Tigris Haber - Özel
TİGRİS HABER - Eski CHP Genel Başkanı Baş Danışmanı Av. Cevdet Nasıranlı, CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararını Tigris Haber’e değerlendirdi. Nasıranlı bu kararı “siyasi kaçış” olarak nitelendirirken sert uyarıda bulundu: “Bu karar hem ülkeye hem CHP’ye ağır bir bedel olarak geri döner; seçmen bunun hesabını sandıkta sorar.”
Sayın Nasıranlı, CHP’nin komisyondan ayrılma kararı çok tartışıldı. Siz bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu karar, siyasi sorumluluğun ve devlet ciddiyetinin terk edilmesidir. Ülkenin en köklü ve en kritik sorunlarından biri konuşulurken masadan kalkmak cesaretsizliktir. CHP yıllardır “çözümün adresi Meclis’tir” diyorsa, Meclis’te kurulan komisyondan ayrılmak bu söylemin açık inkârıdır.
Parti yönetimi gerekçe olarak kapalı oturum kararını gösterdi. Bu sizce yeterli midir?
Kesinlikle yeterli değildir. Bu mesele sıradan bir usul tartışması değildir. Ortadoğu dengelerini, Avrupa’nın güvenlik politikalarını ve ABD’nin bölgesel stratejilerini etkileyen uluslararası düzeyde bir konudan söz ediyoruz. Böyle bir tabloda masadan kaçmak, siyasi akıl değil, reaksiyon siyaseti üretir.
Siz CHP yönetiminin toplumun beklentilerini okuyamadığını söylüyorsunuz. Neye dayanarak?
Çünkü toplum çözüm görmek istiyor; sorumluluk görmek istiyor. Bu kararla CHP, toplumun nabzını tutamadığını açıkça göstermiştir. Ortadoğu’daki gelişmeleri, dünyadaki güç kaymalarını analiz edememiştir. Günübirlik sloganlarla siyaset yapılmaz; hele ki bir parti böyle yönetilemez. Bu yaklaşım vizyonsuzluk ve kopuştur.
CHP yine milletten kopuk siyaset yapmaya başladı” sözünüz kamuoyunda çok tartışıldı. Bu kopuşu nasıl tanımlarsınız?
Bu karar tam da bunun göstergesidir. Seçmenin beklentisine, hassasiyetine ve çözüm arayışına sırt dönülmüştür. CHP tabanı dâhil geniş kesimler, devlet aklının gereğini yerine getirmeyen bir tavrı onaylamaz. Bu kopuş yeni değil; partinin geçmişte oy kaybettiren dönemlerinde de aynı refleksler görülmüştür.
Peki bu tutumun olası seçmen etkisi ne olur?
Seçmen böyle süreçlerde net duruş ister. Güvenlik, toplumsal barış ve devlet meselelerinde masadan kalkmak, kararsız seçmeni uzaklaştırır; mevcut seçmeni de soğutur. Bu yalnızca rakamsal bir oy kaybı değil, güven erozyonu anlamına gelir. Kaybedilen güven geri alınması en zor olanıdır.
Masada kalmak neyi değiştirebilirdi?
Masada kalmak risk almak, taşın altına elini koymak, sorumluluk üstlenmek demektir. Çekilmek ise siyasi maliyeti azaltır ama ülkeye hiçbir katkı sağlamaz. Muhalefet dışarıdan bağırarak değil, içeriden yön vererek güç olur.
Siz karar mercilerinden birinde olsaydınız?
Bu çekilmeye kesinlikle karşı çıkardım. Çünkü mesele bu kadar basit değildir ve bu karar ilerleyen dönemde CHP için toplum nezdinde ciddi bir eksi olarak geri dönecektir.
Av. Cevdet Nasıranlı son olarak şunları ekledi: “CHP ya sorumluluk alarak milletle yeniden buluşacak, ya da günübirlik reflekslerin bedelini sandıkta ödeyecek.
Komisyonda yer alan ve her ikisi de Diyarbakırlı olan iki CHP’li Kürt vekilin(Sezgin Tanrıkulu ve Türkan Elçi), alınan bu karar nedeniyle kamuoyu karşısında zor durumda bırakıldığı görülmektedir. Bu şartlarda sessiz kalmaları, özellikle bölgenin hassasiyetlerini ve seçmen beklentilerini bilen kişiler olarak, toplum tarafından kabul edilebilir bir tutum değildir.
Biz siyaseti kendi adımıza değil, halkımız adına yürütüyoruz. Dolayısıyla halkın talep ettiği yönde tutum almak, yalnızca politik bir tercih değil, temsil sorumluluğunun gereğidir. Halkın sesini görmezden gelen bir siyaset tarzı, hem inandırıcılığını kaybeder hem de temsil iddiasını zedeler.
Benim siyasete bakışım her zaman nettir: Toplumun iradesi hangi yönde ise, siyasi duruş da o iradeyi yansıtmalıdır. Bugün de aynı noktadayım. CHP’nin bu süreçte attığı adım, özellikle bölgede yaşayan seçmenler açısından ciddi bir kırılmaya yol açmıştır. Sessizlik, kararsızlık veya geri planda durmak, artık siyaseten maliyeti olan bir davranıştır.
Bu nedenle gerek parti içindeki sorumluluk sahiplerinin, gerek komisyonda bulunan vekillerin, gerekse karar mekanizmasını yönetenlerin; bölge gerçeklerini, seçmen beklentilerini ve temsil ettikleri kimliğin yüklediği sorumluluğu dikkate alarak açık, net ve tutarlı bir tavır ortaya koymaları kaçınılmazdır.”