Bu pazartesi günü okulların kapıları yeniden açılıyor. Çocuklar yeni çantalarıyla heyecanla sınıflara koşarken, biz yetişkinler bir kez daha aynı soruyla yüzleşiyoruz: Onlara nasıl bir gelecek hazırlıyoruz?
Ne yazık ki yıllardır tekrarlanan bir tablo var: Defterler, kalemler yeni ama sorunlar eski. Eğitim sistemimiz sık sık değişen müfredatlar, yöntemler, sınav merkezli anlayış ve fırsat eşitsizlikleriyle boğuşmaya devam ediyor. Hele de LGS ve YKS sistemi düşündüğümüzde bu çocuklarımızı nasıl bir yarış içerisinde yetiştiriyoruz. Aslında sorunun hepimiz farkındayız.
Eğitim sistemimizde velilerden beklentiler büyük. Çocuğunu okul dışında da destekle, özel ders aldır, kursa gönder, sınav maratonuna hazırlık yap… Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre hanelerin eğitim harcamaları her yıl artıyor; 2024’te toplam eğitim harcaması 587 milyar lirayı buldu. Bu, birçok aile için büyük bir ekonomik yük demek. İmkânı olmayan ailelerin çocukları daha baştan geride başlıyor. Eğitim bir hak olmalı, ayrıcalık değil. Sistemi iyi oturtarak bu harcamaların önünü alabiliriz.
Nasıl mı? Her zaman savunduğum her öğrencinin üniversiteye gitme zorunluluğunun olmadığını anlayarak. Ara eleman yetiştiren iş garantili liseleri devreye alarak. Ülkemizde kalifiye eleman sıkıntısı yaşanıyor.
İşverenler bu elemanların çoğunu Suriyeli, Afganlı gençler arasında seçmek zorunda kalıyor. Çünkü üniversiteye yerleşmek üzere hazırlanan bir gencimiz sınavı kazanamayıp mesleğe atılmak istediğinde en az 19-20 yaşına gelmiş oluyor ve artık bir meslek öğrenme yaşını geçmiş oluyor.
Öğretmenler ise sistemin en önemli taşıyıcıları. Fakat onların omuzlarına yüklenen sorumluluk, çoğu zaman imkânlarla örtüşmüyor. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2025 yılı itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 68 bin öğretmen açığı var.
Bunun yanında sınıf mevcutları OECD ortalamasının hâlâ üzerinde. Bunun yanında hala deprem riski nedeniyle onarıma alınmış ama hala onarımı devam eden okullarımız da bulunduğunu düşünürsek yine tam olarak eğitim öğretime hazır değiliz demek ki.
PISA 2022 sonuçlarına göre Türkiye, 15 yaş grubu öğrencilerde matematikte 39., fen bilimlerinde 34., okuma becerilerinde ise 41. sırada. Bu tablo, hâlâ sınav odaklı anlayışın kırılmadığını, eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerinde ciddi eksiklikler olduğunu ortaya koyuyor.
Yeni eğitim sisteminde birçok ağır müfredatın çıkarıldığı ve daha çağdaş bir sistemin getirildiği bilinmekte. Umarım sistem her kesim tarafından benimsenir ve bu tablo da hızla düzelir. Çünkü bu gençler hepimizin. Kaybedilen gençlik kaybedilen gelecektir.
Bunun yanında aslında en önemli sorunlardan biri de çocuklarımızı iyi üniversitelere sokmaktan daha önemlisi, onları iyi insanlar olarak yetiştirmek değil mi? Sınav sonuçlarıyla övünürken, toplumsal değerlerimizden, eleştirel düşünceden, yaratıcılıktan uzak nesiller yetiştirmenin bedelini hep birlikte ödüyoruz.
Eğitim sadece rakamlarla, kazanılan bölümlerle ölçülmez. Onun ölçüsü, topluma kazandırdığı bilinçli, vicdanlı ve üretken bireylerdir. Hep gençlerin haline dert yanıyoruz. O zaman önce iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmalıyız.
Yeni eğitim yılına başlarken defterlerimiz bembeyaz sayfalarla dolu… Dileğimiz, çocuklarımızın geleceklerinin de aynı beyazlıkta ve berraklıkta olması.
Çocuklarımız geleceğin umudu; ama onların geleceği de bugünün karar vericilerinin sorumluluğunda. Bu nedenle özellikle 12 yıllık bu uzun sistem gözden geçirilmeli ve iş garantili meslek liseleri bir an önce hayata geçirilmelidir.