Bir toplumu ayakta tutan, sürekliliğini sağlayan en önemli unsur, değerleridir, kendi değerlerine sahip çıkmaktır. Dünya tarihi boyunca böyle oldu. Zaman, zaman değerlerde, kırılmalar olsa da, ardından toparlanmalar geldi.
Değerlere sahip çıkanlar, yaşatanlar olduğu gibi, sahiplenmemek, hiçe saymak gibi durumlar da söz konusu oldu. Şu an içinde bulunduğumuz ortam ve yaşadıklarımız bunun için en iyi örnektir. Yani son dönemlerimiz, devam etmekte olan hiç iç açıcı değil. Aksine düzelme, düzeltme, sahiplenme gibi eğilimler de giderek yok oluyor.
‘Battı balık yan gider’ anlayışının kabul gördüğü bir yol yürüyüşü, bir boş vermişlik edası, tavrı, her şey normalmiş gibi hâkim olan bir toplumsal anlayış. Hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik, bana necilik, dolandırıcılık, cinayet, özellikle de kadın cinayetleri meselesi günlük, sıradan bir duruma evirilirken, bu saydıklarım adeta meslek grubu olarak yaşam alanları buluyor.
Yaşam alanları değersizleştirilirken, değersizleşen alanlar değersiz mahlûkların yaşam alanları olarak sunuluyor. İşin garibi belli kesimlerde kabul görüyor. Eğitimden ticaret alanlarına kadar uzanan değersizleştirme politikası bilinçli mi, yoksa vahşi kapitalizmin kıskacı mı?
Bu durum ayrıca tartışılmalı, konuşulmalı, ancak, böyle bir eğilimin varlığını henüz hissetmiş değiliz.
Ekrem İmamoğlu’nun diploması üzerinden başlayan sürecin, geldiği noktaya bakalım. Yatay geçişin bahane edilmesi üzerinden gerçekleşen iptal kararını tartışırken, sahte diplomalıların ortaya çıkması, en önemlisi de bunların bir kısmının devlet kademelerinde görevli olması bardağı taşıran son damla oldu (mu)?
Olmadı, çünkü bardağı taşıran o kadar çok meseleyi geride bıraktık ki, sahte diplomalı güruhun içinde bulunduğu organizasyon şaşırtıcı gelmedi.
‘Malumun ilanı’ derler ya.
‘Zaten biliyorduk’ tarzında ruh halimize hitap etti.
Üniversite ve lise sınavlarındaki soru çalmalardan başlayan sürecin tanıkları olduğumuz için, sahteciliğin geldiği noktanın bardağı taşıran nokta olmadığını da biliyoruz. ‘Daha bilmediğimiz neler var’ sormaya gerek yok, çok şey var.
Haksız kazanç yollarının mubah sayıldığı, liyakatsiz görevlendirmelerin sıradanlaştığı yönetim anlayışının nereye kadar, nasıl devam edeceği konusunda öngörüsüzlüğümüz var, çünkü bu konularda en ufak bir müdahillik söz konusu değil.
Herkesin yaptığı yanına kar kalıyor, şimdilik.
Hani bir söz vardır, ‘yarına kalır, yanına kalmaz’ diye.
Her şeye rağmen bir umudumuz var; Yarınlar ve umutlu bir gelecek için.
Gömülen değerlerin yeniden yeşertilmesi için.