Arkadaş

Aziz Aydınalp

Arkadaşlık, Kan bağı olmamasına rağmen kardeşten farklı görmediğimiz ilişkiyi tanımlamak için zamanında toplumuzda çok önemsenen kavramdı.

Bugünlerde TV’lerde gerçekleşen sokak röportajlarında kendini yaşamın merkezi ve çevresinde ki insanları da Türkiye sanan insanları gördükçe aklıma Yılmaz Güney’in yetmişli yıllarda çevirdiği ‘Arkadaş’ filmi geliyor…

Yönetmenliğini, başrol oyunculuğunu yaptığı Arkadaş filmi o yıl Altın Portakal film ödülünü almıştı.

12 Mart muhtırası sonrasında çekilen bu romantik ve emeği yücelten filmin müziği uzun yıllar neredeyse düğünlerde ki açılış müziği olmuştu sanki..

“Bir kıvılcım düşer önce,

Büyür yavaş yavaş.

Bir bakarsın volkan olmuş,

Yanmışsın arkadaş!”

Gençler, filmde canlandırılan Azem karakterinde ki gibi başı hafif öne eğik mütevazi ama kendinden emin, bir kolu vücuduna yakın, diğer kolu daha serbest sallanan Yılmaz Güney’le özdeşleştirilen tarzda yürüdü yıllar yılı…

Biz yaştakilerin dudaklarında buruk bir gülümsemeyle anımsayacakları filmde bir sayfiye yerinde arkadaşına misafir olan Azem karakterinde ki Yılmaz Güney, Cemil karakterine can veren Kerim Avşar tarafından çalışan işçilerle çok samimi olmaması isteği ile uyarılır.

Azem’e hitaben Cemil ‘Etrafına bir bak, hepsi mutlu insanlar, geçmişteki kavgaları,çabaları bırak, sen de gel burada keyfine bak!’ diyince…

Azem tarafından neredeyse ite kaka arabaya, arabayla da uzun bir yolculuk sonrası beraberce Siverek’te bir köye giderler.

Azem’i önceden tanıyan köylü sevinçle son zamanlardaki değişiklikleri anlatmaya başlar… Köylerine su geldiğini, toprağın suyla buluştuğunu,ürünün arttığını söyleyerek, tarladan koparttığı birer salatalığı misafirlerine uzatır.

Cemil içinde bulunduğu sefahatin sisleri arasından ülkenin bulunduğu gerçek yeri görmenin şaşkınlığı içinde köye, köylülere bakakalır!

Yirmi otuz yılda köye sadece su gelebilmiş, diğer her şey en son gördüğü gibi zaman tünelinde donmuş kalmış sanki!

İstiklal caddesindeki sokak röportajlarında burnuna uzatılan her mikrofona ülkedeki gerçeklerden bihaber ‘çalışmak isteyene iş çok, insanlar iş beğenmiyor’ diyenleri gördükçe Azem gibi kollarına girerek atanamadığı için hayatına kıyan genç öğretmenin anne, babasının yanına götürmek istiyorum…

Yine üç otuz kuruşa havalandırmasız/sağlıksız ortamda çalışmak zorunda kalan işçilerin çalıştığı atölyelere götüresim geliyor.

İş ve işçi bulma kuyruklarında sırada olan insanlarla dertleşmeye götürmek istiyorum.

İş bulma ümidini bırakın, gözlerindeki yaşam sevincini kaybetmiş kahvehanelere giderek onlarla birer çay içmek istiyorum.

Ucuz ekmek için Halk ekmek kuyruklarına,

Et-balık kuyruklarına girmelerini önermiyorum bile…

‘Zenginler gelsin, bu halimizi görsün’ diye bağırarak slogan atan grevde ki Kınık Ağrobay’da ki kadın işçilerin arasında dolaşmasını istiyorum…

Aslında hiç kimseden hiç bir kurumdan bir mucize beklemiyorum. Sanıyorum içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik durumdan en olumsuz etkilenen insanlarda mucize beklemiyorlar.

Benim bütün beklentim, biraz empati!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.