Naci Sapan
Toplumdaki en büyük sıkıntılardan biri, en başat olanı; diyalog ile monolog arasındaki senkronizeyi başaramamak. Günümüz insan modeli, monologla kendini tek taraflı dayatıyor. Her alanda durum bu arkadaşlar.
Her alana belki hükmümüz yetmez, günün koşullarının parayla sınandığı zaman diliminde, her alana hükmümüz yetmez belki, ama gazetecilik formasyonu ile yetebiliriz, yetmemiz de gerekirler arasındadır.
Ama olmuyor, neden olmuyor.
Genel manada, gazetecilik formasyonu eksik.
Aman diyor adam!
‘Ne başımı belaya sokacağım, çoluk çocuk ekmek bekler’ deyip, meseleyi duygusal alana çekiyor, kendini diyalog fakiri, monolog esiri olmak gibi bir atmosferin içine hapsediyor.
Sadece monolog yapan birilerini dinleyerek, diyaloga esaret kapısı aralıyor.
Kim, kimler derseniz?
Vallahi büyük çoğunluk.
Gazetecisi, günün anlatımıyla iş insanı, bürokrat, yetkili, etkili kesimler.
Hadi, gel de çık bu işin içinden.
Gazetecisi monolog içinde olan toplumun gelecek kaygısını anlamakla birlikte, monolog taraflısı olması meselesinin başına getireceği felaketin farkında olmaması ise bence ayrı bir handikap..!
Çocukluğumuzdaki milli piyangocu amcaların ‘uyan’ haykırışındaki hayal satışı gibi bir şey gibi.
Müzakere önemli, aynı zamanda sonuç alma sanatı çerçevesi ise çok daha önemli, diye düşünsek de, düşüncemize paralel düşünenleri aynı havuzda, buluşma anlamında da bulmak her zaman mümkün olmayabilir.
Felsefi bir yaklaşım yakalamaya çalışıyorum, ancak zor gibi görünüyor. Diyalog fakiri, monolog esiri hâkim anlayışı aşmak zor, ama çabası da görünmüyor…
Bekleyip görmek gibi bir önerisi varsa toplumsal muhalefetin; Bekleyip göreceğiz.
Ohh be, rahatladım. 45-50 derece sıcaklıkta, Diyarbakır sıcağında yazı yazmak, kıymetinin farkında olduğunuzu biliyorum. Kıymet, dostluk, vermek, almak, yaşatmak… Müthiş bir ritüel…
Ve de zamana bırakmak meseleyi. Monologcuların tarihin karanlığına terk edildiği, diyalogcuların tarihe adını yazdıracağı bir gelecek için yelken açmanın sizce zamanı geçmiyor mu?
Aslında siyaset dünyası ile toplumsal muhalefet güzergâhında da diyalog sorunu var. Bizler yurttaş olarak siyasetçinin monologuna teslim olmuş durumdayız. ‘Yaptık oldu’ siyasetinin sürdürülebilir olmadığını, yurttaşın diyalog hakkının gasp altında olduğu gerçek. Zaten siyaset dünyasındaki sıkışıklıkta bu nedenle değil mi?