DİYARBAKIR’SIZ NEFES ALAMADIM

Şairlik, yazarlık, televizyon ve radyo programcılığı yanında besteler de yapan, birçok esere imzasını atan Burhan İşiyok’la biraz uzun ama keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik

DİYARBAKIR’SIZ NEFES ALAMADIM

Mümin Ağcakaya

 

Son çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?

 

Söz ve besteleri bana ait olan;  Düşler Arası-1, Düşler Arası-2 ve Öteki Şarkılar’dan oluşan üç albümüm çıktı. Bu albümde; aralarında Pınar Aydınlar, Uğur Karataş, Erol Berxwedan, Halit Bilgiç, Karadenizli sanatçı dostlarımızdan Ercan Aydın, Filiz İlkay Balta, Ferda Sümer’lerin de bulunduğu 61 sanatçı birer bestemi seslendirdiler. 

Son olarak çıkardığım iki albümden ‘Aşk İle’ de; onu Türkçe, biri Zazaki, dördü de Kurmanci olmak üzere on beş şiirden oluşuyor. İkincisi de; tamamen akustik enstrümantal, sinema ve dizi müziklerinde değerlendirilebilecek olan; ‘Aşka Sesleniş’ adlı bir albümümdür.

 

 

1000 ŞİİR BİR ARADA

Gerçekleştirmek istediğiniz, hayalinizdeki projeniz var mı?

İçime dert olan projelerden bir tanesi de; ‘1000 Şiir Bir Arada’ adı altında, 1000 Kurmanci, 1000 Zazaki ve 1000 Türkçe olmak üzere; şiir, şarkı sözleri ve bestelerden oluşan üç ciltlik bir projem var. Bu projenin Türkçe kısmını tamamladım. Yakında okuyucularla buluşturacağım. Kurmanci ve Zazaki ciltlerine ilişkin çalışmalarım ise devam ediyor.

 

Sesinizi kamuoyuna yeterince duyurabiliyor musunuz?

Sanat yapmak Türkiye'de çok kolay değil. Yeterli konser alanları olmadığından; sanatçılar eserlerini halkla buluşturamıyorlar. Dolayısıyla kendi ferdi çabalarımızla, röportajlarla, yaptığımız programlarla eserlerimizi duyurabilmeye çalışıyoruz. Sorun ve sıkıntılardan dolayı; yazarlar, sanatçı ve müzisyen arkadaşlar da bir soğukluk dönemi oluşuyor. Bence asıl bu dönemlerde sanat yapmak daha önemlidir. Bir basamak daha yukarı sanat yapmak, eser çıkarmak lazım. Eser derken de sadece şiir ya da roman anlamında söyleyemiyorum; gazeteciler, yazarlar, sinemacılar, besteciler gibi aydın, sanatçı ve akademisyenlerden oluşan her kesim, kendi alanlarında, toplumun sorunlarını işlemelidirler.

 

ŞİMDİYE KADAR 2 BİN BESTE YAPTIM

Besteleri siz mi yapıyorsunuz?

 Evet bestelerin söz ve müzikleri bana ait. Önceleri sadece şiirle uğraşıyordum. Son 10 yıldır biraz beste ağırlıklı olarak da çalışmaya başladım. Her bestemde mutlaka bir hikâye gizlidir. Toplumun bir hikâyesini yansıtırım. Son çıkan ‘Aşk İle’ albümde de birbirinden farklı hikâyeler vardır. Bu hikâyeleri; şiirleştirerek, besteleyerek müzikalleştiriyoruz. Şimdiye kadar yaptığım bestelerimin sayısı 2 bini buldu.

 

İstanbul'a gittiniz sonra Diyarbakır'a geldiniz. Diyarbakır sizin için ne anlam ifade ediyor?

 Diyarbakır'dan giderken gönüllü gitmedim. Hatta İstanbul'a gitmemek için 5-6 Kent değiştirdim. Önce; Mersin, İzmir, Bursa, Balıkesir gibi kentlere gittim. Sonunda; 1994 yılında İstanbul'a gittim. Gönülsüz gittim. İlk 2 yılım zor geçti. İstanbul'da gerçekten nefessiz kaldım. Alışmam çok kolay olmadı. Bu nefes darlığımı şiirlere, müziğe sarılarak gidereceğimi düşündüm. Sanatla uğraşmam bende bir terapi etkisi yarattı.

 Gittiğimde; Diyarbakır'da faili meçhullerin olduğu dönemlerdi, herkes dükkânlarının kepenklerini saat beşte kapatıyordu. İstanbul'a gittiğimde, Büyükada da bir akrabamın yanına gitmek istedim. Vapura bindiğimde baktım ki; vapurda herkes sarmaş dolaş. Ülkenin bir tarafında faili meçhuller varken, kepenkler erken kapatılıyorken, köyler boşaltılıyorken, insanların çoğunun umurunda değildi. Bu duruma çok üzüldüm. İlk şiirimde İstanbul’u anlattım. İstanbul’a sitem ediyordum. İstanbul'da 24 yıl aralıksız kaldım. İlk iki yıl hariç fazla sıkıntı çekmedim. Şimdi; Diyarbakır'dan sonra yaşamak istediğim kentlerden biri İstanbul’dur diyebilirim.

DİYARBAKIRDA KENDİ NEFESİMLE YAŞIYORUM

Fakat Diyarbakır'a geri dönmek hep içimde vardı. Doğduğum yerde bazı şeyler yapayım, kente karşı görevimi yerine getireyim diyordum. Her albümümde mutlaka Diyarbakır’a, sorunlarına kesinlikle yer veriyordum. Bunu kendime bir görev olarak görüyordum. Diyarbakır'a geri dönmek benim için çok güzel bir duygu. En azından nefesimle yaşıyorum.

Geriye dönüp baktığınızda ne düşünüyorsunuz?

Yani 1994’de Diyarbakır'dan çıkıp da 13 kitap, 7 albüm çıkaracağım aklımın ucuna gelmezdi. Yıllarca televizyon program yapıp, binin üzerinde konuk sanatçı ağırlayacağımı hayal bile edemezdim. Artık Diyarbakır'a geri dönmem gerekiyordu. Kentten ayrılmaların başladığı zamanda geri dönmek, bana göre bir görevdi. Diyarbakır'da göç edenlerin sayısına bakmıştım. Son on senede yılda 10.000’in üzerinde göç vermişiz. Bu Diyarbakır için çok acı bir şeydir.

Bu kentte de birlerinin kalıp, kentin sorunlarını batıdaki insanlara aktarması lazım. Bu şiirle, besteyle, köşe yazılarıyla, sinemasıyla da olabilir. Yani herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Bir aydın ve sanatçının, akademisyenin önce yaşadığı kentin sorunlarını dile getirmesi, onu güzelleştirmesi önceliği olmalıdır.

Diyarbakır’a döndüğünde neler hissettiniz?

24 yıl sonra geliyor olmak bir taraftan güzel bir duygu, bir taraftan da bıraktığın dostların büyük bir kısmını bulamıyorsun. Bazılarının değiştiğini, bazıları ile de tekrar diyalog kurmak zorunda kalıyorsun. Ama her şeye rağmen, insanın doğup büyüdüğü yerlere dönüyor olması; bence onun için kıymetli bir şeydir.

Zaten bu kentin taşlarına, sokaklarına, seslerine, değerlerine âşık bir insanım. Bunu defalarca yaptığım röportajlarda da söyledim. Bestelerimde, kliplerimde dile getiriyorum. Diyarbakırsız yaşanılır mı? Bana göre nefessiz kalmak gibi bir şeydir. Diyarbakır'dan altı ay, bir yıl uzaklaştığım zaman gerçekten şarjım bitiyor. Nefessiz kalıyorum. Diyorum ki; gideyim biraz dolaşayım da şarjım dolsun.

Diyarbakır'da neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Bazı projelerim var. Mesela ‘Kadının Şiir Sesi’ diye bir projem var. Kadın sesinden şiirleri seslendirmeyi yapmak istiyorum. Fakat maddi sorunlardan dolayı bekletiyorum.

Bir şiir atölyesi açmayı, bir kadın korosu kurmayı düşünüyordum. Fakat bir türlü bu çalışmayı oturtamadım. Kadının yüreğindeki acıları hafifletebilmek, bunu en azından müzikle yapabilmek projelerim arasındadır.

 

İLK ZAZACA ŞİİR KLİBİNİ ÇIKARDIM

Ayrıca Türkiye'de Zazaca ilk klip çeken benim. Benden başka şiir klibi çeken yok. Yılmaz Çelik müziğini yaptı, düet yaptı. Şiir seslendirmesini de ben yaptım. ‘Hawar u Gazın’ (Sitem Ve Çığlık) anlamında. Bir Zazaca müzik albümü mutlaka olsun istedim. Çünkü Zazaca yok olma ile karşı karşıya. Bizim kendi ailemizde bile akşama kadar ya Türkçe ya da Kurmanci konuşulur. Zazaca neredeyse çok yaşlı biri olduğunda ya da aramızda özel gizli şeyler konuştuğumuz zaman konuşuyoruz. Bu durum bizim eksikliğimiz. Ben çıkardığım her albümde mutlaka iki üç Zazaca parçaya yer verdim. Yaptığım Zazaca besteleri; Erol Berxwedan, Rojhilat ve Xace (Elif Biyani) seslendirdi.

Yaklaşık bine yakın bestem var. Bunun 200 tanesi okunmuş. 800’ü ise Kurmanci, Türkçe ve Zazaki olarak müzikleri yapılmış, hazırda duruyor.

Sevgi Çatışması ve Nehir İzi adlı İki kısa öykü kitabı çıkardım. 9-10 tane şiir kitabım. Kürtçe Destare Dilemin şiir kitabım. Bir de Şarkıların Dili diye bir kısmı yeni bir kısmı da daha önceden okunmuş bestelerimden oluşan kitabı hazırlayıp yayınevine verdim. Bir sponsor bulabilirsem bastıracağım. Beste yapmak, şiir yazmak zor değil. İnsanın severek yaptığı bir iş ona zor gelmez.

Radyo programcılığı nasıl gidiyor Daha çok kimleri davet ediyorsunuz?

Radyo programcılığımda üçüncü yılındayım. 19 yıl program yaptım. Daha çok televizyon programcılığı yapıyordum. Müzik ve şiir programları yapıyordum. Daha çok yazarlar zaman zaman da siyasetçiler, çevreciler konuğum oluyordu. Tabi ki ağırlık edebiyat ve müzikti. Şimdi radyo programları için batıdan konuklar getiriyordum. Radyonun bunu karşılayacak gücü olmadığı ve ben de sponsor bulamadığım için birkaç sanatçı getirdikten sonra; bu şekilde yürütemeyeceğime karar verdim. Şimdi her programda bir sanatçı ya da yazara yer veriyorum. Burada ise konuk olarak kabul ediyorum. Burada değilse telefonla bağlanıyorum.  O yazarın, o şairin şiirlerinden, yazılarından, albümlerinden eserler çalıyorum. 15-20 dakikada canlı telefon bağlantısı yapıyorum. Sanatçı sanki Diyarbakır’daymış gibi bir program oluyor. Diyarbakır'da 200'ün üzerinde konu kaldım. 700-800 kişi de İstanbul’dayken almıştım. Yani programlarıma aldığım konukların sayısı toplam bini geçti. En son Hakan Yeşilyurt a telefonla bağlanmıştım. Hakan bir hafta orada ben konser yapayım sen de şiir oku dedi bende olur cevabını verdim. Şunu söyledi; ‘Yıllarca o bölgeye ait besteler yapıyorum. Diyarbakır'a gelip biz yıllardır onlara yazıp söylediğimiz türküleri onların gözlerine bakıp okumak istiyorum.’ Dedi. Bu düşünceye; Tunay Bozyiğit ve Abidin Biter’de bu düşüncedeler.

DİYARBAKIR’A İYİ Kİ GERİ DÖNMÜŞÜM

Benim buraya gelişimde ailem niye geldin dedi. Sanatçı arkadaşlarım ise iyi ki gitmişsin dedi.  Yaşamımızı ve sanatımızı kendi memleketimizde devam ettirdiğimizde sanatçı arkadaşlarım dostlarım benden daha çok seviniyorlar. Karadenizli arkadaşlarım bağlandığı zaman, mesela Erdal Bayrakoğlu, Ercan Aydın, Filiz İlkay Balta (Türkiye'de ilk tulum çalan kadın sanatçısı) onlar daha çok mutlu oluyorlar. Buralardan birilerinin de onlara bağlanması gerekiyor. Onların seslerinin de buralarda duyulması gerekiyor.

KİTAPLIĞIMI İLERDE KENTE BAĞIŞLAYACAĞIM

Büyük bir kitaplığım var. Bir kısmı burda bir kısmı da İstanbul’da. 1500-2000 civarında. Kente katkı olsun diye bunları ilerde bir yere bağışlamayı ya da herkesin faydalanacağı bir şekilde değerlendirmek istiyorum.

Bu kent'in Sur’ları ve tarihi eserleri başka bir yerde olsa turizm geliri ile ihya olur. Bu kadar tarihi yerlerin olduğu bir kentte turizmin alt yapısının oluşturulması gerekir. Otellerin, spor komplekslerinin, kültür ve kongre merkezlerinin olması lazım.

Diyarbakır'da kent için uydudan yayın yapan bir televizyonun, birçok radyonun olması lazım. Kentin insanları da gazetelerine sanatçısına, radyosuna, televizyonuna, yazarına, sanatçısına sahip çıkması lazımdır.

Diyarbakır sadece Diyarbakırlıların değil bir dünya kentidir. Hüznü de sevinci de dünyayı etkiliyor. Yani borsa gibidir. İyi yanı da kötü yanı da ülke ve dünyayı etkiliyor. İnsanların huzurlu olması, doyuyor olması, gelir düzeyinin yüksek olması. Önce kişi kendisine sahip çıkmalıdır. Kendisine sahip çıkan birey kentine ve sanatına da sahip çıkar.

Bir taraftan radyo programcılığı bir taraftan şiir yazıyorsunuz. Üstelik beste çalışması da yapıyorsunuz. Bu çalışma temposu çok yorucu olmuyor mu?

 Eşimi dinleseydiniz o size anlatırdı. Evde her masada ya bir kitabım ya da tuttuğum notlar var. Gündüz saatleri bana yetmediğinden geceden de çalıyorum. Sanata geç başladım. Yaşarken projelerimin çoğunu gerçekleştirmek istiyorum. Bu yoğun çalışma içerisinde gündüz saatleri bana yetmiyor. Yaklaşık 20 yıldır geceleri 7 saat yatmamışım. Günde ortalama beş, beş buçuk saat yatıyorum. Vücudum artık bu tempoya alıştı. Bazen gecenin üçünde, dördünde kalkıyor, en az bir buçuk iki saat çalışıyorum.

Bence kişide bir cevher varsa onu gün yüzüne çıkarması lazım. Zazaki Kurmanci ikisini de biliyorum. Niye yazmayayım ki, bunlar benim artılarım. Bir yandan radyo, televizyon programları bir yandan şiir ve öyküde yazıyorum.

 

 Beste yapmayı ne zaman öğrendiniz?

 Ben eskiden biliyordum ama bağlamayı aldım öğrenemedim. Sonra bir dönem İstanbul'da saz ekiplerim vardı. Her sene programımda mutlaka bir genci gün yüzüne çıkardım.

Bu anlamda 5-6 genci programlarda yer verdiğim, beste verdiğim, kliplerinde yardımcı olduğum gençler oldu. İlk albümümde Nail Yurtsever 4 yıl üst üste en iyi dizi ve sinema müziklerini yapan kişi seçildi.  Selamlar gönderiyorum. Aslen Bingöllü, Eylem Aktaş'ın eşi. Nail den 11 eserini kullandım ve emeğinin karşılığını da verdim.  Nail 4 yıldır sağlığında biraz sıkıntılar var. Sonra dedim benim müziklerim var. O zaman ben kendi enstrümancılarımı getireyim. Onlar çalsın ben söyleyeyim dedim. 15 yıla yakındır kendi bestelerimi yapıyorum. Hala kullanmadığım, arşivlediğim çok sayıda bestem var. Arşivimde bine yakın Kurmanci, Zazaca bestem var. Ben öldükten sonra birileri alıp 20 yıl albüm çıkarsalar yetecek kadar parça birikti. Keza şiirlerde öyledir. Birçok dostumuz terki diyar ederken arşivleri ortada kaldı. Çalışmaları yarım kaldı. Ben en azından kısmen de olsa bir kısmını arşivledim.

 Şiir yazmak başka bir şey beste yapmak başka bir şeydir. Beste yaparken daha farklı bir ruh hali gerekiyor. Her parçada farklı bir müzik oluşturuyorsunuz. Beste yaparken ruh halinizde nasıl değişiklikler oluyor?

 Bu kolay bir şey değil. Ancak bu coğrafyada yaşıyorsanız gördükleriniz size birer beste oluyor, hikâye oluyor, şiir oluyor. Birincisi gördükleriniz, duyduklarınız ve yaşadıklarınız. İkincisi duygusal olarak hissettikleriniz var. Mesela yolda yürürken duvarı yaran bir çiçek bir yeşillik görüyorsunuz. Koşullarına inat ayakta duruyor, yaşamaya çalışıyor. İyi bakarsanız, hissedebilirseniz ondan bir beste çıkarabilirsiniz. İlginç bir anımı anlatayım. İstanbul Bahçelievler'de yürürken bir beste aklıma geldi. Mırıldanıyordum. Hemen not almak istedim. Fakat üzerime baktım, kalem vardı ama kâğıt yoktu. Eşim de yanımdaydı. Hemen sağıma soluma baktım, çöp kutusuna vardı. Çöpte üniversite hazırlık kitapları vardı. Hemen kitaptan bir sayfa kopardım. Eşim ‘ne yapıyorsun?’ dedi. ‘Şimdi aklıma gelen bir melodiyi yazmam lazım’ dedim. Bana ‘ayıptır, bizi rezil ediyorsun?’ dedi. Ben de ‘vallahi ilhamın ayıbı olmaz, burada yakaladım, burada yazmam lazım’ dedim. Bazen geceleri geliyor. Bazen bir hafta gelmez, bazen 4-5 tane peş peşe gelir. Şiir yazarken tıkandığım yerde bırakıyorum. Çünkü devamında hatalar yaparsın.

Beste yaparken etkilendiğin, sana ilham olan besteciler var mı?

Ekseriyetle özgün ve halk müziği üzerine çalışmalarım var. Lisedeyken Ahmet Arif'in şiir kasetini çok dinlerdim. Daha sonraları kimseden etkilenmeyeyim ve kimsenin tesir altında kalmayayım diye de kendi tarzımı yaratmaya çalıştım. Zaman zaman programıma çıkmış olanlar; ‘Sen de biraz Ahmet Arif birazda Nazım’ın ses tonu var.’ diyorlardı. Bundan gurur duyarım. Çünkü herkese nasip olmaz bir özelliktir. İkisini de çok severim. Biri; dağların sorunlarını kentlere doğru estiren; diğeri de; kentlerin ve ezilmişlerin sesini ülkeye ve dünyaya yaymıştır. İkisi de sistemden çok çeken sanatçılardır. Bir dönem Ekin TV'de program yaparken benim arka panom kuru bir ağaç bir tarafta Ahmet Arif bir taraftan Nazım Hikmet ikisi de ağaca bakıyorlar. İkisinin de amacı o ağacı yeşertmek. Ana temam oydu.

Çocukluğumda halam anlatırdı, benden bir yaş büyüktü. Daha okula gitmeden, çobanlık yaparken söz üretiyormuşum. İlk sanat çalışmalarım; Kulp bölge yatılı okulunda okurken, 2 kez kompozisyon birincisi oldum. Diyarbakır Ticaret Lisesinden öğretmenimiz Gülten Aydoğdu ve Sabite Savcıoğlu benim ses tonumu güzel bulur, bana şiir okuturlardı. Kompozisyon dersinde de Gülten hoca mahalli gazetelere senin kompozisyonlarını verelim derdi.

YUSUF HAYALOĞLU RADYODA ŞİİRİMİ OKUDUĞUNA EŞİM İNANMIYORDU

Daha sonra Musa Anter ile tanışma dönemimiz var. Ona şiirlerimi kitaplaştırmak istiyorum dedim. Sonra İstanbul'a gittikten sonra Yusuf Hayaloğlu ile tanıştım. Onunla da bir anımız var. Yusuf abi Radyo Barışta program yapıyordu. Yusuf abinin sesini beğeniyorum. ‘Hasretim 12 Ay’ kitabımı götürdüm; ‘Yusuf abi kitabım çıktı. Programında mümkünse yer verebilir misin’ dedim. ‘Tabii, otur burada beni dinle ya da evde dinle’ dedi. Evde küçük bir radyom vardı, bazen parazit yapıyordu, iyi çekmiyordu. Havaya kaldırarak dinlemeye çalışıyordum. Bu arada eşim odaya girdi. ‘Ne yapıyorsun?’ dedi. Yusuf Hayaloğlu benim şiirlerimi okuyacak dedim. Bana;’Yusuf abinin işi gücü yok da senin şiirlerini mi okuyacak’ dedi. Bir süre sonra Yusuf Hayaloğlu;’Burhan İşiyok Hasretim 12 Ay Kitabı elimde. Oradan iki tane şiir okumaya çalışacağım’ dedi. ‘Ayrılırken Bile İnsanlar ve Aşklar Büyük Olmalı’ diye bir şiirimi okudu. Çok güzel okudu. Yusuf abi şiirimi okuduktan sonra eşim dedi ki; ‘Bu şiir senin mi?’, ‘Evet’ dedim. ‘Emin misin? ‘ben yazdım’ dedim. Ne kadar güzel okudu’ Dedi. Yusuf abi ile böyle bir anımız oldu. Sonra Mustafa Yılmaz, Erzincanlı sanatçı bir arkadaş. Bana; ‘Sen şiirleri iyi okuyorsun, Ekin Radyo da bir program yapalım. Ben türküleri okuyayım. Sen şiirleri oku dedi’ Öyle program yapmaya başladık. Dem TV, Hayat TV, Denge TV, Arin TV, en son olarak Can Radyoda devam ediyorum.19 yıldır böyle yürüttük. Daha sonra Mustafa Yılmaz bir yıl sonra programı bıraktı. Ben devam ettim. Programlarıma; Ferhat Tunç, Cahit Murtazaoğulları olmak üzere birçok insanı konuk aldım.

Şiir ve beste çalışmalarınızda sizi en çok neler etkiliyor?

İnsanla, doğayla ilgiliyseniz ve bakmasını biliyorsanız her şey etkiler, her şey sizde bir çağrışım yapar. Sokakta yürürken, pazarlarda, alışverişte, otobüs kuyruğunu bekleyen, pamuk toplayan vb. yaşamın her alanı size müzik, şiir, öykü olarak yansır. Dilimin ucuna yada aklıma bir mısra yada melodi geldiği zaman, hemen cep telefonuma ya da bir kağıda kaydediyorum. Yolda yürüsem de, otobüse binsem de evden çıkarken de kaydediyorum. Son zamanda yaptığım albüm de sinema dizi müzikler böyle ortaya çıktı. Eve gidince ona yoğunlaşıyorum. Herkes yatarken ya da ben gece 3- 4’den sonra gece uyanıp bunların üzerinde çalışıyorum. Kimse yok sessiz bir ortam var. Ne demişim ne eksik kalmış tamamlamaya çalışıyorum. Sonraki aşamalarda da ya kemancı bir arkadaş ya da oğlum tar çalar onu çağırırım. Besteleri okur ya da notalarını çıkarırım. Sonra bunlara firmaya gönderiyorum. Firma da bunların alt yapılarını oluşturuyor.

Radyoda ya da her hangi bir yerde yaptığın beste ve şiirlerini duyunca neler hissediyorsun?

Dün dolmuşa binmiştim. Belediyenin önünden geçerken, arabanın radyosunda hareketli bir eserim çalıyordu. Şoför arabayı sürürken eliyle de tempo tutuyordu. Şoförün omzuna elimi koyarak; ‘o dinlediğin eser benim’ dedim. Şoför; ‘yapma ya, şiir okuyanın sesi aynı senin sesin’ dedi.

Gülüşü örgütlemek diyorsunuz. Gülüş örgütlemek nasıl olacak? Yaşanan bu kadar sıkıntılar içinde insanlar gülmeyi de unuttu. Nasıl olacak?

 Eğer insanların yaşam seviyesi yükselirse, özgürlükleri genişlerse ister istemez gülerler. Onlar güldükçe gülüşler çoğalır. Gülüşler örgütlendikçe dünya güzelleşir. Yaşama pozitif bakar. Gülüşü örgütlemek, sevgiyi örgütlemek, umudu örgütlemek; her insanın vazifesi olmalı. Niye yaşıyoruz. Gülüşlerin sayısını çoğaltmak, daha iyi gülebilmek için. Yüreğimizdeki güzel güzellikleri yaşatmak için, umudu çoğaltmak için, insanlara mutlu olmayı öğretmek için. Benim hayat felsefemde karamsarlık yok. Bir şeye niye kafayı takayım ki, üzülünce bir sorun halledilmiyor. Sevgiyi, aşkı örgütlemek lazım. O yüzden de albümünün ismini; ‘Aşk İle’ ve ‘Aşka Sesleniş’ yaptım. Yani yaşamak aşk ile olur. Bir şey yapmak istiyorsan aşka sesleniş gibi dokunmalısın. Öyle içinden gelmiş olması lazım. Sana haz vermesi lazım. Duygularını dile getirsin. Mesela Erol Berxwedanın okuduğu ‘Tijle’ eseri aslında Zazacada böyle bir kelime yok Tiji (Güneş demek). Fakat ben İstanbul'da büyük adaya giderken orada gençler, birbirine sarılmışlar, öyle güzel gülüyorlardı. Bir insan bu kadar güzel gülebilir mi? O zaman dedim ki Tiji güneş demek, bunların gülüşü de ‘Ti Jira’ güneşten olan insan demek. Yine bir bestemin ismi; RO SİDA( Gün Gölgelendi) anlamında. Son çıkacak olan ‘Şiir Memleketi’ albümümde Analita ismini kullandım. Analita (Kırgız Türklerinde güzellikler kraliçesi demek).   Aşka Sesleniş şiirinde o müziği kullandım.

Diyarbakır bir şair için nasıl bir kent?

 Diyarbakır'ın kendisi şiirdir. Sevdaları şiir, yaşamı şiir, acıları şiirdir.  Çünkü dokunduğunuz her yürek, yüz yüze geldiğiniz her yüz ifadesi, yüzündeki manalar bile şiir. Dolayısıyla Dağ Kapıdan Mardin Kapıya doğru yürüdüğünüz zaman; insanın aklına on tane şiir gelebilir. Şiir toplumun, yaşanan sorunların kendisidir. Tek başına bir şiir bile çok şeyi değiştirebilir. Şair olmak için; görmek, duymak, sevdalanmak, acıları görmek, mutlu olmasını bilmek gerekiyor. Göreceksin ve yazarken kaygısız olacaksın.

Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum; medya kanallarında şiir programları çok az. Şiir üvey evlat muamelesi görüyor. Ben mümkün olduğu kadar, programlarımda bazen 2, bazen 3 şiir okuyorum.

Diyarbakır sizin ne ifade ediyor?

Diyarbakır kültürün başkentidir. Ortadoğu'da en fazla yazar, şair, felsefeci, sosyolog, bilim adamı çıkaran bir kent. Bu kentin neresine dokunursanız bir şairle karşılaşırsınız. Hangi insan ile konuşursanız ondan şiirler çıkarabilir, besteler yapabilirsiniz. Çünkü derinliklerinde yaşanmışlıkların izleri, gün yüzüne çıkmamış gizemli bir anısı vardır. Bunları sanatsal ürünlere dönüştürmek gerekiyor. Bu yüzden sanatçılara, kültür kurumlarına, yerel yönetimlere önemli görevler düşüyor.

 

X      x        x

 

BURHAN İŞİYOK KİMDİR:

Diyarbakır Kulp’da doğmuştur. 1994’de Diyarbakır’dan ayrılmak zorunda kalıyor. Şair, besteci, televizyon ve radyo programcılığı da yapmıştır. Diyarbakır’a dönerek sanat yaşamını burada sürdüren sanatçı, mevcut çalışmalarının yanında; Can Radyoda program yapmaya devam ediyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Özel Haber-röportaj Haberleri