Eğitim, okul, diyaloglar ve tatil (2)

Aydın Alp

Özlem Hanım anlatıyor: “Kız öğrencim bana bir erkek öğrenci gösterdi. Bu arkadaşım bana süs köpeği diyor. Kızın başının sağında solunda kıvrım kıvrım saçları, kız gerçekten sevimli bir süs köpeğini andırıyordu. Öğrenciyi çağırdım. Niye kız arkadaşına süs köpeği diyorsun diye çıkıştım. O da bana maymun suratlı diyor ama dedi. Çocuk da gerçekten maymun suratlıydı. Özlem Hanım’a, umarım çocuklara, ikiniz de haklısınız demedin, dedim. Yok dedi. Sonra bir sınıftan gürültü patırtı. Öğrenciler toplu halde koşarak bana, iki addaş olandan soyadı Kurt olan çocuğun, soyadı Koyun’u kovaladığını söyledi. Öğrenciler bana hocam; Kurt, Koyun’u yakalamak üzere koşun, diyorlardı.“

Öğretmenler odasında öğle yemeğindeydik. Bir hocamızın kıvırcık saçlı küçük kızı da aramızdaydı. Müdüriçemiz Seval Hanım, kız sen saçlarını seviyor musun, dedi. Ardından ekledi: Benim kızım böyle kıvırcık saçlı; ama keşke saçlarım düz olsaydı diyor. Ben de ona kızınız düz saçlı olsaydı büyük bir olasılıkla, keşke kıvırcık saçlı olsaydım derdi, dedim. Ejder Hoca pası kaptı hemen. Hiç durur mu* Peki, sen saçların için ne diyorsun, dedi. Kahkahadan yemekler boğazımızda kaldı.

ZALİM KRAL VE KAWA’NIN ÇOCUKLARI MASALI

(1)

Bir varmış bir yokmuş

Cennet bir ülke varmış

Ve cehennemi yaşıyormuş

Ülkenin batısında insanlar yıllarca

Kandırılmış da kandırılmış

Bölünüp de yönetilen düzende

İnsanlar ha bire kışkırtılıyormuş

Doğu’da karlı dağlarda yürüyenler

‘Kart kurt sesi…’ çıkaran düşmanlarmış!

Ve bu insanlar öldürüldüğünde hem

Batı’dakiler “üç maymun’’u oynarlarmış!

İçlerinde bu duruma sevinenler bile varmış! 

Güneş doğudan doğuyor diye birçokları

Güneşe de, Doğu’ya da düşmanmış

Ve derken zalimin biri bu ülkeyi kapmış

Herkesi de avuçları içine almış!

(2)

Ve ülkeyi teslim alan bu zalim

Hırtın biriymiş ve ülkeye kral olmuş

Konuşuyormuş da konuşuyormuş

Konuşuyormuş da konuşuyormuş

Konuşuyormuş da konuşuyormuş

Gün yirmi dört saat

İstediğinde sarayın balkonuna çıkıyormuş

‘Ulu Manituuuuuuuuuu tu tu tu!’ diyormuş

Ülkeyi soyup soğana çeviriyormuş!

AYDIN ALP - AMED’İN KELEBEĞİ (J J YAYINLARI - 2018)

Bizim okul, önceleri parmakla gösterilen bir okuldu. Semtimizdeki diğer ortaokul imam hatip olduktan sonra, bizim okula engellenemez bir furya başladı. Nicelik, niteliği dibe çeker! Diğer semtlerdeki öğrenciler de okulumuzun kayıt alanına alınınca, okulumuza hücum başladı! Bu pandemi ortamında bile ikili eğitime geçemeyince de ayaklar altında resmen ezildik! Sadece bizim okuldan birkaç okul çıkar. Ve öğrencilerimizin de, velilerimizin de profili değişti! Artık ateş altındayız!

Lanet bir dersten çıkmıştım. Rehber hocamız güzeller güzeli Tuba, merhaba Aydın Hocam dedi. Öğretmenler odasına beraber yürüyorduk. Müdüriçemizin kapısının önünde bekleyen iki çocuk, birbirinin boğazına yapıştı ve yumruklarını kaldırdılar. Durdum ve bağırdım: ‘’Ulan alçaklar!’’ dedim. Hemen toparlandılar. Bir baktım, bana eşlik eden güzeller güzeli Tuba Hocamız, öğretmenler odasına hızla koşturuyor!

Okula park etmeden önce uzun boylu bir hanım, baston yutmuş gibi ve hızlı adımlarla yürüyordu. Ben bizim öğretmenlere benzetemedim. Öğretmenler odasında Eda Hanım bana, hocam niye arabayla yanımdan rüzgâr gibi geçtiniz, dedi. Ben, valla sizi tanımadım. Benim bildiğim öğretmenler iki büklüm yürür. Siz savaşçılar gibi yürüyordunuz, dedim.

Salih Hoca, sabah arabanın camını temizledim, yola koyuldum. Camlar yine buz tuttu. Dönüp gözlerimin içine bakarak, okulda yine bir kudümsüzün olduğunu anladım, dedi.

Orhan Hoca saçlarını kestirmişti o gün. Ona, Aydın Hoca’ya mı özendin, diyorlardı. Ben de Orhan Hoca’ya, geçmiş olsun, dedim. Salih Hoca dönüp bana, ama seninki geçmez, dedi.

Mesut Hoca, senin şiirlerin beni hüzne boğuyor. Orhan Veli insana ne güzel sevinç veriyor şiirlerinde, dedi. Yusuf Hoca da, şiir zaten duyguyla yazılır, dedi. Eda Hanım da ağzını şapırdatarak yemek yiyordu. Ben birden ayağa sıçradım. Beni efkârlandırdınız dedim. Gittim, dolabımdaki elmayı aldım. Afiyetle yemeye başladım. Mesut Hoca da bana şaşkın şaşkın bakarak, kalkışından rakı içmeye gideceksin sandımdı, dedi.

Çayımı içtim, boş bardağı Seval Hanım’ın odasına bırakmaya yeltendim. Kırk yılda bir centilmenliğim tuttu. Boş bardağı buraya bırakabilir miyim, dedim. Seval Hanım, tabii ki bırakamazsın, dedi. Buyurun buradan yakın! Ben de bile isteye boş bardak elimde dışarı çıktım. Müdüriçem, arkamdan gülerek bağırıyordu: Aydın Hocam; valla şaka yaptım, valla şaka yaptım, diyordu.(SÜRECEK)

Özlemlerimizin ve dileklerimizin azalacağı, refah içinde, özgür, eşit ve mutlu günler dileklerimle sevgiler, saygılar…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.