Emekçi bir kadın

Nesrin Erdoğmuş

Sevgili Okuyucularım dün tüm Dünya da simgesel olarak kutlanan 8 Mart Dünya Emekçi kadın gününüzü en içten dileklerimle kutluyorum.

Bir kaç gün önce toplu taşıma aracında emekçi bir kadın, emekçi bir anneyle sohbetimi sizlere  anlatmak istiyorum.

Yaşı en fazla otuz beş bilemedin kırk yaşlarında güzel bir kadın yanıma oturdu.

“Tam bir saattir bu otobüsü bekliyorum, dondum.” dedi.

Sanırım ; beni kendine o kadar yakın bulmuş olacak ki, elinin soğukluğunu bana göstermek istercesine elimi tutup “Çok üşüdüm! Hava yine çok soğudu.” dedi.

Güzel bir yüz, yorgun ve sıcak tavırlarıyla yanımda oturmuştu. Kalın bir hırka üstüne giymişti.

Sohbetimizde iki kadın olarak yaşadığımız bu cefaları sanki dilimizle değil de,  gözlerimizle belirtmek istiyorduk.

Bende birden konuşmaya başladım.

Kaç çocuğu olduğunu, nerden gelip nereye gittiğini, hatta evinin nerde olduğunu ve eşinin ne iş yaptığını bir bir sorup, sorularımın cevaplarını alınca hiç  çekinmeden öbür sorulara geçiyordum.

Fakat o kadıncağız bana sadece şu soruyu sormuştu.

“ Çalışıyor musunuz ?“ demişti.

Bende daha sorusuna karşılık evet demeden, kendisinin dört çocuğunu   tek başına büyüttüğünü anlatıyordu. Mecburum  çalışmaya diyordu.

Konuşurken gözlerimin içine bakıyordu.

Susmuştum.

Bende başka bir soru yöneltmiştim.

Oturduğunuz ev sizin mi yoksa kıracı misiniz demiştim.

Hemencecik

“ Nerde bende o şans ..!“ deyivermişti.

Kendisinin gündelik temizliğe gittiğini,

kazandığı parayla dört çocuğunun yeme içme, kira  ve  okul  masraflarını karşıladığını söyleyince, bir annenin en zor şartlarda bile evlatları için yaşadığını yine bir anne olarak çok iyi  anlamıştım.

Gözlerim dolmuştu

Hayat zor, yaşam acı diye düşünmeye başlamıştım. Hele annelik duygusu çok daha farklı  bir duygu deyivermiştim.

Bu düşüncelere dalmışken ineceğim durağı  da çoktan geçmiştik.

Toplu taşıma aracından kadına iyi günler deyip inmiştim.

Varsın ineceğim durak çok daha gerilerde kalsın,   nasıl olsa indikten sonra tekrar geri geri gidebilirdim.

 Varacağım adrese biraz geç bile olsa yine ulaşabilirdim.

Ama ya o anne;

O yorgunlukla evindeki çocuklarına hayatı kolaylaştırabilecek miydi ?

Karınlarını doyurup onları okutabilecek miydi?

Okuturken ;

Başarıyı tattırabilecek miydi?

Kendi alın yazısı dediği hayatının çıkmazlarından evlatlarını çıkartabilecek miydi?

“Neden bu anneler bu kadar fedakardır..” diye düşünürken cisi cisi yağan yağmurun altında yavaşça ilerliyordum..

Islanasım gelmişti.

Düşünüyordum hala ;

Kadınlar o kadar fedakarlar ki, durum ve şartlar  ne kadar ağır  olursa olsun evlatlarını bağırlarına basabiliyorlardı.

 Yemeyip yedirip, giymeyip giydirip çocuklarının gelecekleri için her türlü zorluğu çekebiliyorlardı.

Birden ;  evlat sahibi olup da çocuklarını terk eden babaları düşündüm.

Yada eşleriyle boşandıktan sonra çocuklarını görmeyen, çok cüzi bir miktarda bile olsa, nafaka vermek istemeyen babaları yani erkeklerin  vurdumduymazlığını düşündüm.

Tabii ki hepsi böyle değil diye kafamda iyi ve kötüleri de ayırt ettim.

Evlatlarını gül gibi koklayıp büyüten, topluma kazandıran çağdaş fikirli babaların var olduklarını biliyordum.

Bu sorumluluk sahibi babalarla, annelerin, ablaların ve ağabeylerin çoğalmasını tüm kalbimle diledim. 

Sevme ve sevilme haklarıyla beraber,  fikirlerini beyan etme hakkı olduklarını topluma kazandırmalarını cani gönülden diledim.

 Ekmeğini kazanan emekçi kadınların koyun psikolojisiyle yaşamayıp, özgüveni tam bireyler olarak toplumumuz da var olup,  ayakları üzerinde dimdik duracakları günler yakındadır deyiverdim.

Ayrıca ;

Kadına şiddetin, tacizlerin, çocuklara tecavüzlerin, istismarların, kadın ölümlerinin olmayacağı günlerin tüm dünya da bir an önce gerçekleşmesini arzu ederken;

Fikri hür, vicdanı hür, ruhu ve yüreği hür kadınlar toplumumuza ışık olsunlar diyerek gideceğim adrese varmıştım..

Düşüncelerim dağınık olsa bile ;

Son sözüm işte bu;

Analar biziz evlatlarımızı büyüten geliştiren de bizler olacağız...