ENSE KÖKÜMÜZDE VAR BİR ZULÜM

Birsen İnal

 

 

Bir akşamüstüdür katil, muhteşem

Alıp götürmüşler dost dediğini

Almış rüzgârlar içini,

Ümide benzer, sevdaya benzer…

Soğuk bir namludur kör ve pusuda

Ense kökünde zulüm,

Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur

Burnun dibine hürriyet

Seviyorum mümkün değil;

Aranızda kurşun, yasak bölge var

Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel

Kanunu yapanlar ihtiyar’

 

Ahmed Arif

 

 

Ne güzel demişsin sen Ahmed Arif; ‘Ense kökünde zulüm,’...

 

Evet, tam da bugün gibi; zulüm ense kökümüzde, yanı başımızda… Ve biz öte yanda dört başı mâmur yaşmaya çalışıyoruz… Yok böyle bir şey! Ne dört başı mâmuru, ne hali… Yüreğimiz yangın yeri…

 

Zulüm, katliam, yasaklar, acı, çığlık, sokak ortasında cenazeler, anaların kucağında vurulan bebeler, ana karnında vurulan doğmamış bebeler, tek kurşunla öldürülen 77’lik dedeler, henüz murada ermemiş 20’lik delikanlıların cansız bedenine sarılmış feryadı ciğer delen analar, amansız vurulan eli kınasız nazlı çiçekler… Açlık, susuzluk, elektriksizlik, evsizlik, kendi kentinde muhacirlik, memesinde sütü kurumuş emzikli analar, bombaların dehşetiyle düşük yapan nazlı gelinler, korkudan ödleri patlamış çocuklar… En beteri de insanız bırakılan kentlere ‘kentsel dönüşüm’ planları… Daha neler neler…

 

Bu savaş bir gün bitecek bitmesine de geride o kadar derin yaralar bırakacak ki tedavisi yy’lar sürecek… Tıpkı 1915’ler, 1938’ler gibi… Ve yakın tarih 1980, 1990’lar gibi…

 

Bu savaş; çocuklardan çocukluğunu götürdü, geleceğe dair umutlarını götürüdü, oyuncaklarını götürdü, hayallerini götürdü, sıcacık yataklarını ve ana kucağını götürdü, doğacak güneşi götürdü, uyku vakti okunacak masalları götürdü, yüreklerine dolması gereken sevgi tohumlarını götürdü, analarını, babalarını, evlerini hatta kentlerini götürdü...

 

Bütün bunları yaşayan bir çocuğun anılarının nasıl şekillendiğini bir düşünün, bu çocuk normal hayatına nasıl dönebilir? Gözünün önünde öldürülen arkadaşlarının, komşularının, akrabalarının, anasının, babasının o öldürülmüş hali, hayali peşini bırakır mı sizce? Tüm bu yapılanlara karşı içlerinde büyüyecek öfkeyi düşünebiliyor musunuz? Geleceğimizin umudu olan çocuklar, içlerinde bu öfkeyle büyüyerek geleceğimizi nasıl şekillendirecekler? Nasıl?
 

Bu çocukların yaralarını nasıl sarabileceğiz? Mutluluğu nasıl enjekte edebileceğiz? Yaşadıklarını nasıl unutturacağız? Bunların bir rüya olduğunu söylesek inandırabilecek miyiz? Öfkelerini dindirebilecek miyiz? Onlara ana-baba olabilecek miyiz?

Yanıtı yok bu soruların…

Tüm dünya psikologları toplansa bir araya, olamazlar merhem bu yaraya…

 

Mutlu bir dünya ancak mutlu çocuklarla şekillenebilir… Dünyanın geleceği için bile var kaygım… Zira herkesin ense kökünde var bir ZULÜM…

Birsen İNAL

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.