Esfar

Zeynel Hebun Güler

 “Bir yazarın başarısı, göze aldığı başarısızlıkla ölçülür.”

William Faulkner

İnsan, bana kalırsa sonunun ne zaman geleceğini bilmediği bir eylem akışının içinde olan belirsiz bir varlıktır. Doğmak eylemi ile başladığı bu akışa zamanı belirsiz olan ölmek eylemi ile son verir. Ne zaman öleceğini bilmemesi de hayatını bitmeyen bir heyecanla sürdürmesine neden olur. “Ebter” adlı kısa öykümde daha önce yazdığım gibi:“Ölümün âni gelişi belki de Tanrı'nın insana bir lütfuydu.” Bu eylem akışının içerisinde insanın kendini “hakiki bir insan” olarak hissettiği birtakım eylemler vardır. Bu eylemler kişiden kişiye değişir ve onları hayatımıza ekledikçe daha çok var oluruz yeryüzünde. Kimi insan için bu yürümek, düşünmek, spor yapmak; kimi için ise okumak, yazmak yahut dinlemek olabilir. Benim kendimi yeryüzünde bir mekanizmadan fazlası, atan bir yürek ve duyguların belirginleştirdiği bir hakiki insan olarak hissetiğim eylem ise okumak. Daha evvel bir kısa öykümde yazdığım gibi: “Ben okudukça var, yazdıkça hârım!”

Benim zihnimin prangalarını kıran okumak eylemi, zamanla hayatımın tümünü kapladı. Sanki zihnimde bir daktilo aralıksız çalışarak gördüğüm her şeyi zihnimde tekrar okuyup yazıyordu çocukluğumdan beri. Henüz ilkokul yıllarımda başlayan yazma serüvenimle birlikte zihnimin tüm duvarları kitaplıklarla dolmuştu. “Kendi romanımı yazacağım!” diyerek doldurduğum defterlerin, bilgisayara aktardığımda birkaç sayfa ettiğini gördüğümde bile yılmamıştım. Yazmak, benim için baba mesleği olmasa da çocukluk mesleğiydi. Benim sadece son yıllarda yazdığımı zannedip “Ben nasıl yazar olabilirim?” diye soranlara sihirli formülü veremediğim için gerçekten üzgünüm! Yazmak, kısayol arayanları beklemeyecek kadar hızlı ve tutkulu bir serüvendir zannımca.

Kendimi en iyi ifade ettiğim mecra kağıtlar olsa da kimi zaman nadasa bırakılan topraklar gibi sadece kitap okumak istediğim dönemler oluyor. Bu dönemlerde okuduğum kitaplar, bana daha güçlü bir yazma kuvveti veriyor. Yazmaya geri döndüğümde kendimi daha güçlü, daha verimli hissediyorum. Okudukça daha iyi anlıyorum “esfar" kelimesinin neden hem “düşmana karşı akın" hem de “büyük kitaplar” anlamlarına geldiğini.

 Hayatımda birçok rutinden daha çok yer edinse de okumak için en çok vakit bulduğum dönem, her insanda olduğu gibi yaz aylarıdır. Doğduğum yıldan beri yaz aylarımı geçirdiğim Hazar’a gelmeden evvel yaz boyunca okuyacaklarımı seçip temin ederim. Nasıl ki karıncalar kış için buğday toplar, insanlar konserveler yapar; ben de yaz öncesi okuyacaklarımı öyle bir heyecanla seçerim. Çünkü içinde bulunduğum eylem akışının sonu her an gelebilir ve ben vaktimi harcadığım kitapların olabildiğince bana bir şeyler katmasını isterim. Çevremdeki insanların da –bu yazıyı okuyanlar da buna dahil- vakitlerini hakiki edebiyat içeren ve okunması gereken kitaplara ayırmalarını istiyorum. Bundandır ki sizin için şimdiye kadar okuduğum kitaplardan “beni” en çok etkileyen birkaçını bir araya getirip bir liste yaptım. Umuyorum ki faydalı olur. Selam ve sevgiyle.

  • Gazap Üzümleri-John Steinbeck
  • Karamazov Kardeşler- Fyodor Mihayleviç Dostoyevski
  • Kuşlar Yasına Gider-Hasan Ali Toptaş
  • Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas
  • Ahım Var Diyarbakır-Şeyhmus Diken
  • Mavi Çiçek-Penelope Fitzgerald
  • Ruhi Mücerret-Murat Menteş
  • Homo Sapiens-Yuval Noah Harari
  • Diriliş- Lev Nikolayeviç Tolstoy
  • Çocukluğum-Maksim Gorki
  • Serenad- Zülfü Livaneli